en beğenilenleri (92) - sayfa 2

başlık listesine taşı
  • demosthenes kimdir?

    milattan önce 384 yılında atina'nın bir köyünde doğan devlet adamı ve büyük hatip. hayatını logograflıktan kazanmıştır. bizanslı aristophanes ve semadirekli aristarchus kendisini 10 büyük attic oratordan biri saymışlardır. (bkz: 10 büyük hatip)

    nietzsche'ye göre isokrates'in, cicero'ya göre platon'un öğrencisidir. sıkı bir thucydides hayranıdır. rotasizm bozukluğundan muzdarip olduğu için diksiyonunu düzeltmek için çok büyük çaba harcadığı anlatılır.

    erken yaşlarda başladığı siyasi söylevler ve savunmalarıyla atina'da büyük bir üne kavuşur. makedonyalı philip'in yayılmacılığı ve ardından büyük iskender'in idare ve politikalarına karşı ateşli nutuklar verir. bir örneği:

    "sonsuz bir hürriyet istiyoruz, ama sonsuz bir tembellikle birleştirirsek, sonunda ne hürriyetimiz ne de tembelliğimiz kalacaktır. bugün makedonlarla savaşmadan önce savaşmalıyız. kendimizle savaşmalıyız. kendimize, kıpırdamadan oturduğumuz yerden hürriyet kazanamayacağımızı hatırlatmalıyız. savaşmadan önce savaşmalıyız, çalışmadan önce çalışmalıyız, zorluklardan kaçmadan önce zorluklarla yüzleşmeliyiz. bugün, ne yaptığımızın ve neden yaptığımızın farkında olarak, atina'nın geleceğine karar vermeliyiz."

    günümüzde sözcüklerin insanlar üzerindeki etkisini anlamak isteyenler demosthenes'i es geçmemelidir. söylediği sözler çağların içinden yürüyerek hala kuvvetli hisleri uyandırabiliyor. retorik bilimi nedense ülkemizde sadece "hatip" yetiştirmenin önemini kavramış cenahça önemseniyor ve yazık ki bu yetenek siyasi sahada istismar da ediliyor. halbuki düşünceyi ve hissi doğru ifade etmek her insanın kazanması gereken bir beceri.

    kaynak:
    smith, r.m. (1995). "a new look at the canon of the ten attic orators"
    phillips, d. d. (2004). athenian political oratory: 16 key speeches. routledge.

  • argumentum ad lazarum

    fakirlik safsatası. ismini lazarus'tan, yeni ahit'te geçen luke gospelinde adı geçen bir dilenciden alır. tersi için (bkz: argumentum ad crumenam)

    toplumun dezavantajlı koşullarda doğup bu koşullarda yetişen insanlarının yoksulluğu ve sefilliği üzücüdür elbette. ama bu yine de onları her koşulda haklı yapmaz. fakir ama gururlu jön her konuda haklı değildir. hele ki kendi ihmali ve tembelliğinden dolayı fakir olanlar büyük olasılıkla daha çok konuda haksızlardır.

    ne var ki, kendimizden daha kötü koşullarda olan insanlara karşı duyduğumuz merhamet bu safsatayla istismar edilebilir. (bkz: fakir edebiyatı)

    bu yüzden, yoksul olmadığı üç nöronla anlaşılabilen bir politikacı kendisinden "bu fakir" diye söz edebilir.

    sokakta yaşayan insanlar dünyadan kendilerini soyutlamış ve nefsini terbiye etmiş insanlar gibi görünebilirler. ama evsizliklerinin sebebi nefislerine uyup tarlayı tapanı pavyonda yemek de olabilir. evsiz bilge romantizmi satirik edebi repliklerle sinemamızda iş yapıyor mu? evet. yine de evsiz alkoliklerimize de kuşkuyla yaklaşalım.

    not: bu arada ekonomik duruma göre bilgeliğin artıp artmayacağına dair bir çalışma da yapılmış. buradan

  • korkuya başvurma

    duygusal safsatalardan en etkili olanı. korku davranış ve düşüncemizi en fazla yönlendiren duygulardan biri. bu da bir hayatta kalma stratejisi aslında ve hor görülecek bir kaide de değil. yine de bunun farkında olmak daha saygın bir şekilde yaşamamıza yardımcı olabilir.

    alman ilahiyatçı martin niemöller'in naziler hakkında yaptığı konuşma hemen herkes tarafından bilinir.

    "naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.
    sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim.
    sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim.
    sonra yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü yahudi değildim.
    benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı."

    niemöller'i alkışlamadan önce durup düşünelim. bu konuşmadan yola çıkarak bizim gibi olmayanları savunmak gerektiğini rahatlıkla anlayabiliriz. çünkü aşikar bir mağduriyet var.

    ancaak, yarın bir gün ses çıkarmadığımız için sıra bize gelecek diye düşünerek korku yüzünden bizden farklı düşünenleri savunmaya karar veriyorsak ortada bir problem var demektir. çünkü politik ve sosyal davranışlar ilkeler üzerinden ilerlemelidir, duygular üzerinden değil.

    bugün başka birinin haklarını savunmak için ne aynı safta olmamız gerekir, ne de yarın bir gün onun da bizi savunması beklentisi. birisi haksızlığa uğruyorsa, haksızlığa uğruyordur. renginin yeşil olması veya oralete inanıyor olması bir şeyi değiştirmez.

    not: en mühimini unutmuşum. (bkz: terör) dehşet ve korku yoluyla sindirme ve ajandasını dayatma, kendini kabullendirme amacındaki teröristlerin argümanı da maalesef korkudur. dediklerimi kabul edin, yoksa güvende hissetmezsiniz. (bkz: ad baculum nedir?)

  • omniscience nedir?

    "her şeyi bilmek" anlamına gelen tanrısal özellik. hristiyan ve islam düşüncelerinde tanrının her şeyin farkında olduğuna inanılır.mesela islam'da "al-alim" sıfatıyla "olanın, olmuşun ve olacağın" mutlak bilgisine sahip bir allah tanımı vardır ve 49 ayetle bu doğrulanır.

    bu kavram da, eğer öyleyse "özgür irade var mıdır?" sorusuna yol açar ve bir paradoksu doğurur. buradaki paradoks şuradan kaynaklanır: bu tanrısal "olacağın bilgisi" tanrının kendi özgür iradesini ortadan kaldırır mı? yani her şey zaten belliyse tanrının kararları da belli midir?

    bir de işin içine tanrının külli irade ile her şeyi belirleyen olması, her şeyi kontrol etmesi girince bu deterministik karmaşa bambaşka sorular ve enteresan cevaplar doğurmaktadır.

    kaynak:
    grim, patrick (1985). "against omniscience: the case from essential indexicals". noûs. 19 (2): 151–180.
    https://www.kuranvemeali.com/...yi-bilir-ilim-ile-ilgili-ayetler

  • la chatte noire

    sözlüğe hızlı bir giriş yapmış, bilgilendirici girdilerin sahibi yazar. işte bu gibi yazarlarla aynı yerde yazmak ve fikirleşmek hevesi ile buradayım.

  • tevatür

    yaygın söylenti. yaşar kemal romanlarında çoğunlukla "yanlış yaygın söylenti" anlamında kullanılıyor.

    ancak islami literatürde hadis için kullanılan tevatür, mütevatir kavramlarının "üzerinde yalan söylemek için ittifak etmesi mümkün olmayan farklı kaynaklarca dile getirilen" anlamına geldiğini gördüm.

  • tu quoque

    argümanı karşı tarafın bir eylemi veya özelliğine çekerek reddetme. senkendinebakçılık, ikiyüzlülük. "appeal to hypocrisy"

    güzel dedem ölümünden birkaç yıl öncesine kadar günde 2 paket sigara içerdi. ben on beş yaşındayken sigaraya başladığımı fark etti ve beni karşısına oturtup o nafile aforizmayı söyledi.

    "sigara içme, zararlı"

    ah benim güzel dedim, ah benim canım dedem. sen benim idolüm değil misin? ben seni ağzında sigarayla bir sandalyeyi ters çevirip tek bacağında tek elinle amuda kalkarken görmedim mi? sen değil miydin olimpik havuzu tek nefeste baştan sona yüzebilen adam? sigara zararlıydı da balkonda rakı içerken sigara dumanını o kadar büyük keyifle yarısı batmış güneşin ışığına neden savurdun?

    "sen dediğimi yap, yaptığımı yapma"

    dedem haklıydı: sigara içmek sağlığa zararlıdır. dedemin atletik kabiliyetleri de, akrobatik hareketleri de bu gerçeği değiştirmez. ama nedense, telaşla sarıldığımız ilk argüman olan 'ama sen de içiyorsun' bize olduğundan daha makul geliyor.

    bunun sebebi bu argümanın gerçek olması. yani evet, dedem de sigara içiyordu. içiyordu ama kendi öğüdünü tutmuyor-tutamıyor olması öğüdünün yanlış olduğu anlamına gelmiyor. yani insan, davranışından bağımsız olarak belli gerçekleri kavramış olabilir.

    bu da çok normal. hangimiz istediğimiz gibi yaşayabiliyoruz ki?

    politika örneği:

    muharrem ince: chp milletvekili adaylarının içinde eski akp'li birçok isim var. bu isimlerden ötürü seçmen chp'ye oy vermemelidir.
    herhangi biri: sizin milletvekili adaylarınızda eski akp'liler var.

  • ilişki safsatası

    ilişkiler üzerinden saldırı: bir kişinin iddiasını çürütmek için kurduğu mevcut veya geçmiş ilişkilere saldırmak.

    örnek:
    a: ığdırspor maçında verilen penaltı hatalıydı.
    b: sen fenerbahçeli değil misin? dinamo kiev maçında "putin" tezahüratı yapan takımın taraftarının konuşma hakkı var mı?

    örnek 2:
    a: erdoğan'ın sürdürdüğü politikalar ülkeye zarar vermektedir.
    b: hdp pkk'nın terör örgütü olduğunu kabul etmiyor. siz de hdp ile aynı fikri taşıdığınıza göre teröristsiniz.

    ilişkiler üzerinden yüceltme: (bkz: gurura başvurma)
    "ben şerefli türk ordusunun bir mensubu olarak hiçbir zaman milletime yanlış yapmam"

  • texas keskin nişancısı

    benzerlikleri görüp, farklılıkları ihmal ederek yanlış sonuca varma hatası.

    clustering illusion yani kümeleme illüzyonunun mantık hatası karşılığıdır. hikaye şöyle:

    texas'ta bir adam revolverini çekip ahırın kapısına ateş etmeye başlar. atışlar bittiği zaman da alır eline bir boya, kapıda en çok nereyi vurduysa orayı merkeze alan bir hedef tahtası çizer.

    işte astrologlar da böyledir değerli dostlar. beş tane başak burcu aynı huya sahipse bu durum astrolojinin geçerliliğini ispatlamaya yeter. ama kalan doksan beş başak burcu yükselenine göre hareket etmektedir.

    falcılar da bu nosyondan yararlanırlar. günde yüz tane kehanet üfüren falcının doksan beş yanlışı ona bir şey kaybettirmez. ama hakkındaki olayları doğru bildiği beş kişi ona bir sonraki kehanetleri için para vermeye gönüllüdür. hatta arkadaşlarına da bedava reklam yaparlar. nitekim; şeyh uçmaz müritleri uçurur.


    şiddetle tavsiye ettiğim kaynak*:
    carroll, robert todd (2003). the skeptic's dictionary: a collection of strange beliefs, amusing deceptions, and dangerous delusions. john wiley & sons. p. 375.

  • cum hoc ergo propter hoc

    aynı anda olan iki şeyden birini, diğerinin sebebi zannetmek.

    "maraş depremi olurken amerikan zırhlısı istanbul boğazı'ndaydı. böylece depremi yaratan amerikan zırhlısıdır. "

    "korelasyon nedensellik değildir" bunu bilmemekten doğan hatalardan biri bu. diğeri için (bkz: post hoc ergo propter hoc)

    immanuel tolstoyevski çok isabetli bir sebebe bağlıyor bu safsatayı. kendisinin de yaptığı gibi wikipedia'daki maddenin "see also" kısmına girersek apophenia kavramı ile karşılaşıyoruz. apofeni özetle, ilişkisiz şeylerde bir bağ görmek demek.

    halıdaki desenleri, gökteki yıldızları var olan şeylere benzetmek. rüyayı hayra yormak eylemleri apofeni ile ilişkili. bu "örüntücülük" evrimsel olarak işimize yarıyor. çünkü tehlike ihtimalini sezdiğimiz anda buna ölem almak evhamlı bir karaktere dönüşmemizi sağlasa bile bizi güvende tutuyor.

    fakat ihtiyatın dozu önemli: yağmur ve fırtına esnasında yüksek yerlerde gezinmemek yıldırımdan korunmamıza yarıyor ama hava açıkken de yükseklerde dolaşmaktan kaçınırsak bir problem var demektir. (bkz: tek sebep safsatası)

    bambaşka verilerin korelasyonunu görebileceğiniz bir site için link

    burada amerika'da sosyoloji doktorası yapan kişilerle, araştırma için uzaya gönderilen roketlerin arasındaki tatlı paralellik görülebilir. ama bu demek değildir ki bu roketlerin fırlatılma sebebi sosyoloji doktoralarıdır.

    sebebi tam anlayamamaktan kaynaklanan diğer yanılgılar için: (bkz: sebep safsataları)

    kaynak:
    tolstoyevski, ı. (2022). safsatalar ansiklopedisi: kisaltilmis edisyon. epsilon yayinevi.
    https://evrimagaci.org/...nedensellik-anlamina-gelmez-4277
    kelley, d. (2014). the art of reasoning: an introduction to logic and critical thinking (fourth edition). w. w. norton & company, ınc.

  • teruo nakamura

    (bkz: hiroo onoda kimdir?)

    aslında iki asker de o zamanki japon imparatorluğunun ideolojisinin kurbanıdır. atom bombalarının atılmasını topyekün harp ve asla teslim olmama fikirleri üzerinden tekrar okumak gerekir.

    savaş kötüdür. iş iyidir. bilim süperdir. sanat yücedir.

  • !dünkü maçı izleseydim sonucu değişir miydi?

    derinlemesine bir analiz yapayım... değişmezdi.

  • straw man fallacy nedir?

    konuyu saptırmanın bir türü. (bkz: red herring)

    tartışmanın bir tarafı, karşı tarafın argümanına cevap vermek yerine hayali bir argüman yaratıp onu çürütmeye çalışır. karşı tarafın savunmadığı -çoğunlukla da saçma- bir düşünceyi, karşı taraf savunuyormuş gibi yapar. örneklere bakalım:

    a: sağlık sisteminin özelleşmesi hem kamudaki israfın engellenmesini sağlayacak, hem de alınan sağlık hizmetini daha kaliteli hale getirecektir.
    b: fakirler hastalanınca ölsün diyorsun yani?

    yalnız ve güzel ülkemden bir örnek:
    a: burada yapılacak bir termik santral doğaya ve çevrede yaşayan insanlara zarar verecektir. yapılmaması gerekir.
    b: türkiye karanlıkta kalsın mı istiyorsun?


    birinci örneğe daha yakından bakalım. a kişisi, özelleşmiş bir sağlık sisteminden faydalanamayacak kadar fakir insanlar hakkında herhangi bir beyanda bulunmadı. ama karşı taraf ustaca bir retorik manevrayla onun bunu da kastettiğini söyleyerek tartışmanın eksenini tartıştığı kişinin ahlaki duruşuna çekti. bu zeminde tartışmak hangi taraf için daha kolay? elbette b için. şimdi a kişisi "ben onu mu diyorum?" minvalinde bir cümleyle asıl argümanın tartışılmasına davette bulunmaz da zokayı yutarsa, sağlık sistemine dair görüşleri yerine, insani ve ahlaki pozisyonunu savunmak zorunda.

    ikinci örnekte ise safsatamız daha berrak bir şekilde görünüyor. a kişisi "memlekette enerji üretilmesin" dedi mi? hayır. "termik santral hiçbir yere kurulmamalıdır" diye bir beyan var mı? yok. tartıştığı taraf, basit bir ekolojik duyarlılıktan, memleket düşmanlığı çıkaracak kadar salak ya da art niyetli.

    kaynak:
    aikin, scott; casey, john (march 2011). "straw men, weak men, and hollow men". argumentation. springer netherlands. 25 (1): 87–105

  • !yazarların burada olma nedeni

    okurken de yazarken de öğreniyorum.

    okurken, ilginç veya yararlı şeyler paylaşıldığı için, bu kadar az yazarın olduğu bir yerde bile hemen her başlık okumaya değer bana göre.

    yazarken de hem bilgiyi daha derinlemesine vermek için araştırma yapıyorum, hem de teyit etmek adına çapraz okumayla biraz daha öğreniyorum.

    popüler olması adına kalite düşmezse ben de uzun zaman buradayım gibi duruyor.

    (bkz: ancora imparo)

  • yanlış bile değil

    bilimsel olanla, olmayanı ayırmanın önemli yollarından biri de akıl yürütmenin sonucunda varılan sonucun yanlışlanabilirliğidir. popper'in dimağımıza armağanı olan yanlışlanabilirlik her "insan"ın anlaması ve içselleştirmesi gereken bir konsept bence.

    carl sagan'ın the demon-haunted world kitabındaki meşhur garajımdaki ejder örneği yanlışlanabilirlik konseptini çok güzel açıklıyor.

    ' sana garajımda bir ejderha olduğunu söylüyorum. sen de garajıma gelip kendin görmek istiyorsun. garaja geldiğimizde ejdarhayı göremiyor ve diyorsun ki: "burada bir ejder göremiyorum."

    ben de, görünmez olduğunu söylemeyi unuttuğumu söylüyorum. "peki" diyorsun; "yere boya döküp ayak izlerini görebilir miyiz?"

    "sürekli havada uçtuğunu" ve "yere hiç basmadığını" söylüyorum. "pekala, ısı kamerasıyla bakıp tespit edelim, en azından ateşini görürüz" diyorsun. ejderin ve ateşinin yalnızca görünmez değil, ısısız da olduğunu söylüyorum.

    sprey boyayla ejderhayı boyamayı ve görünürleştirmeyi öneriyorsun. ben de ejderhanın boya da tutmayacağını söylüyorum.

    ve bu önerilere kaşı çıkışlarım böyle sürüp gidiyor...

    peki, bu yanlışlanamazlık, ejderin var olduğunu mu gösteriyor? yani, hipotezin çürütülememesi, ejderin varlığını kanıtlar mı?

    sınanamayan iddialar, karşısına kanıtlarla çıkılamayan önermeler geçersizdirler. her ne kadar bize ilham verip bir merak duygusuyla bizi heyecanlandırsalar da. '

    --

    başlıktaki şahane söz öbeğinin ortaya çıkışına gelelim.

    kritik aklı yücelten değerli bir teorik fizikçi olan wolfgang pauli'ye bir arkadaşı, eleştirmesi için bir makale veriyor. makaleyi inceledikten sonra pauli'nin tepkisi şöyle oluyor:

    "das ist nicht nur nicht richtig; es ist nicht einmal falsch!"
    "bunun için sadece 'doğru değil' demek yetmez. bu, yanlış bile değil."


    şiddetle önerilen okuma ve kaynak:
    karl popper - conjectures and refutations

« / 7 »