entry'ler (42) - sayfa 2

başlık listesine taşı
  • !entj nasıl bir karakterdir

    entj-a olarak kişilik sınıflandırmasında yer aldığım entj kişilik tipi; gel beni yönet diyen herkes için yönetici, nereye sorusunu sormadan hadi diyen, soru ve sorunlara cevap üretme çare bulma odaklı, çoğu zaman acımasız, kendim için naçizane narsist, insani yönden mantık dışı hareketlerin dünyasında kabul görmediği komutan vasıflı olarakta adlandırılan kısaca "buyurucu" tipte kişilerin sınıflandırılmasıdır.

    ugurismail adlı yazarın da belirttiği üzere; olumlu yanları ne kadar faydalıysa, bir o kadar faydasız olumsuz yönleriyle var olan entj'ler; yaka silktirecek kadar bıktırıcı ve despot olsalar da, onlarsız olmazsa olmaz dediğimiz çoğu yanlarıyla aramızda dolaşmaktadırlar.

    nitekim, bir entj-a olarak iyi ki varım. =)

    entj-a / entj-t

  • 8 ocak 2023 fenerbahçe galatasaray maçı

    sezonun bel kemiği olan kırıcı bir maç denilemez. fenerbahçe adına top oynamaktan çok fiziksel mücadele gücü, galatasaray adına da prime maç olabilir. ama genel anlamda hocaların maça iyi çalışmış olması buruk'un oyun, taktik ve değişiklik anlamında yerinde ve zamanında oyuna müdahale etmesi yeterliydi, jesus dedemin sakızı ağzından düşmediği için belki istediği şeyleri yaptıramadı. galatasaray adına kadıköy de galibiyet güzel oldu. şimdi gözler (sezonun belki de son maçı olacak olan) sami yen'e çevrildi.

    taktiği olan kazansın.

  • 14 mart tıp bayramı

    şey giderlerse gitsinler değil de,
    "beni türk hekimlerine emanet ediniz." anlayışıyla...

    iyi ki varsınız, sadece hekim arkadaşlarımızın değil tıp alanında insanlığa dokunan/dokunabilen herkesin bayramı olmalı.

    sizler iyi ki varsınız.

  • rakılı şiirler antolojisi

    bir eski türk filmi izlemek istiyorum.
    insanların saf olduğu zamanları anlatmalı.

    genç kızlar sevdiğinin parmak ucuna bile dokunduğunda ürpermeli.
    kadınlar öpüşürken hamile kalmalı.
    adamlar çok güzel bakmalı.
    bakılan kadınlar çok güzel utanmalı.

    ille de şarkılar olmalı.
    ille de...

    "sen uzaklarda değil, damarımda kanımsın..." demeli neşe karaböcek,
    "seni andım bu gece" diyen sesi gelmeli emel sayın'ın,
    sonra, zeki müren söylemeli;
    "elbet bir gün buluşacağız..."

    kaynak: gönderilmiş mektuplar - gülistan sinanoğlu

    edit: yazılarımı okuduğundan bir haber olan ben, iqdaşımın uyarısı üzerine şiirin doğru halini ve yazarını bulduğum için şanslı ve iyi hissediyorum. tekrar teşekkürler.
    :) live long and prosper

    edit2: antolojiyi bozuyor sanırım ama son dörtlükten mey kokusu almayan yoktur sanırım. ya da en azından bence öyle .

  • 8 mart dünya kadınlar günü nedir?

    saçmadır.

    bir kadın olarak kutlanmasından nefret ettiğim günlerin başını çeker.

    şimdi kadınlar günü dediniz kutladınız diye "kadın" olduğumuzu hatırlamak/hatırlamaları? içinde "kadın" olan her şey, "kadın hakları" gibi.

    erkek hakları yok mesela ama hayvan hakları var, çünkü korunmaya ihtiyaçları var.
    kadınları ayrıştırmak niyetiyle yapılan her girişimi gereksiz ve amaçsız bulduğum doğrudur.

    kaynak: 25 yıllık "kadın" hayatım

    edit1: benden sonra yazılmış entryleri okudum. elbette hepiniz haklısınız, fikirleriniz ve düşünceleriniz geleceği aydınlatsın. fakat benim sitem ettiğim kısım tam da sizin ele aldığınız konuların kaynağını içeriyor. seçme seçilme hakkı dahi bazı "kadınların" uğraşları sonucu verilirken, erkeklerin doğar doğmaz bu hakkı kazanmalarına kızgınım ben.
    fıtrat başka ama bir çocuğu cinsiyetine göre büyütmek yerine insan gibi büyütmek sizin gibi düşünceleri olan nice insanın yaşadığı bir toplum inşaa etmek demek benim için.
    bugün sizlerlerle yarın onlarcasıyla, insanın; önce insan, sonra cinsiyet vs. kavramlarıyla ele alındığı bir yarınımız olması temennisiyle. esen kalın.

    dipnot: kızgınlıkla konuştuğum gibi yazdığım bir entrydir, mantık aramak, cümleleri anlamak yerine; konuya dikkat çekmek amaçlı olduğunu belirtmek isterim. teşekkürler.

  • !kadın düşmanı metinler

    smell after rain yazarının entrysine ekleme mahiyetinde;
    (bkz: nur 33)

  • türkiyede mutlaka görülmesi gereken yerler

    bitlis'in ahlat ilçesindeki harabe şehir.
    buram buram mezopotamya kokuyor. son ziyaretimin üstünden seneler geçti gerçi, hâlâ aynı durumda mı bilmiyorum ama kaya oymacığılı ve o muhteşem kaya şehir insana hayret veriyor doğrusu.
    harabe şehir ve dahası

    giresun da mavi göl
    karadenizin pamukkalesi diyebilirim, coğrafi ve topografik açıdan kireçli su çok bulunmasa da bölgenin traverten oluşturabilecek kadar yoğun bir kireç suyu çıkışı mevcut,yeşilliklerin içinde gök mavisi bir akarsu görmek inanılmaz bir huzur veriyor.
    mavi göl

    not: aklıma güzel yerler geldikçe güncelleyeceğim entry

  • mevzular açık mikrofon

    entry: 943

    yukarıda bulunan entryde bahsettiğim üzere şahıs bazlı değil de, geniş bir açıyla ele alınması gerektiğini düşündüğüm başlık.

  • 12 ocak 2023 babala tv barış atay yayını

    genel anlamda (bkz: mevzular açık mikrofon) için konuşabilirim, katılan a kişisi ya da b kişisi açısından değerlendirme yapmak benim açımdan taraf tutmaktan farksız.

    m.a.m. bu ülkenin ihtiyacı olana, tarafsız bir çerçeveden baktığımız, en gerekli ve en şeffaf program (günümüz şartlarında). oğuzhan uğur'un tv ve dijital çağa kazandırıdığı farklı formatların en nadidesi. bir ülkede sadece sunucu ve konuğun konuşmaları dışında, doğrudan katılımcı soruları ile izlerken, "şunu da sorsalardı ya da söyleselerdi" demeyeceğimiz bir program. oradaki izleyicilerin çoğu ile aynı sıkıntılardan geçtik/geçiyoruz, aynı sorunları paylaşıyoruz. izlerken ahmet'in sorduğu soru değilde, "bu benim sorumdu, cevabını bekliyorum" diyoruz.

    katılımcıların çeşitliliği, bakış açıları ne olursa olsun değişik görüşten insanların sadece soru sorarak ve cevaplayarak bir arada bulunabileceğini göstermiştir. bu konuya değinme sebebim şu ki; bizleri temsil ettiğini düşündüğümüz milletvekillerinin; tbmm toplantı salonlarında, masa ve sandalyeleri, yumruklarını birbirlerine savurduğunu, çoğu kez bizim dahi kurmayacağımız cümlelerle kürüslerde konuştuğunu defalarca gördük. ilk bölümü acabalarlarla izlerken, kavga ya da tartışma çıkmasını beklerken, şu an muasır medeniyetler seviyesinde ilerlediğini (garantisi elbette yok ama olay çıksa, atılan hikaye ya da yapılan paylaşımlarla mutlaka haberi yapılırdı) görmek sevindirici.

    şimdi genel görüşlerimi aktardığıma göre biraz duygusal anlamda bakmak istiyorum. her insanın başına gelebileceği gibi çoğu katılımcının başından geçmiş olayları dinlemek, onların birer insan olduğunu hatırlamamı sağlasa da, "empati" dediğimiz duygunun belli bir sınırda tutulması tarafındayım. konuyu bu başlığın altında ele almam katılımcı ile alakasızdır, belirtmek isterim. bugün ben dahi kendimce çok zor bir hayat yaşadım/yaşıyorum/yaşayacağım. fakat bu durum sizin bana empati duygusu ile yaklaşıp, "ay canım yaa" demenizi gerektirmez. her bir zorluk, tecrübe edinmek için gerekliyse ve tecrübelerle doğruya yaklaştığımızı düşünüyorsak (doğru elbette görecelidir, burada bahsini ettiğim ahlaki ve etik yapılardaki doğrulardır) çektiğim/çektiğimiz zorluklara acımak/empati yapmak gereksizdir. konu ile ilgili çoğu yazarla mutlaka aynı fikirde olamayacağım gibi, bir konuda aynı paydada buluştuğumuzu/buluşacağımızı biliyorum.

    bugün a kişisi yarın b kişisi için konuştuğu çoğu şeyi kendinizden pay biçerek dinlerseniz aslında yaşanılanın farklı bir versiyonunun sizin başınızdan geçtiğini bir nebze olsun fark edersiniz/edebilirsiniz. sizin için seçtiğiniz kişinin sizinle aynı deneyimi paylaşması, ortak bir görüşe sahip olduğunuz için şans sayılsada yaptığı/yapacağı hataları "görmezden gelmek, olsun bir şey olmaz demek, ne yapalım yani demek" bir sonraki hatasında o kişiye "zaten sineye çekilir" güvencesini vermeyi gerektirmemeli. bu konu ülke güvenliği, geleceği, sıhhati dışında hayatınınızda da uygulamanız gereken bir şey. kaldı ki bazı yasaların uygulanabilirliğinde sıkıntılı bir süreç yaşasakta, çoğu "özendiğimiz" avrupa ülkesinde siyasi, bürokratik ya da politik kişilerin "ben" demekten çekinmesinin sebebi, onu destekleyenlerin ondan o gücü alabileceği, yaptığı hataların bir karşılığı olduğunu bilmesinden geçiyor.

    demem o ki; program çizgisinden çıkmadığı sürece, her sürecini her bölümünü tarafsız bir bakış açısıyla izlerken, türkiye cumhuriyeti (gönül baş harfleri büyük olsun isterdi ama formattan kaynaklı) devletinin; variyetini, egemenliğini, devlet olmak için verdiği onca çabayı hiçe saymadan değerlendireceğim kalitede.

    geleceğin parlak bir döneminde diğer devletlerinde siyasi görüşlerini, sorunlarını dinleyebileceğimizi öngördüğüm bir yanı var.
    uzun soluklu olması temennisiyle.
    saygılarımı sunarım.

    edit: çoğu entryde olduğu gibi sonradan fark ettiğim yazım yanlışı düzeltmesi

  • sözlükte küfür kullanımına denk gelinmemesi

    günlük hayatta küfür edilmesinden çok hoşlanmayan biri olarak burada da küfür görmemek çok hoşuma gidiyor doğrusu.
    çoğu ağır kelimenin küfürden daha etkili olduğunu düşünüyoum. cinsiyetçi, nesneci yaklaşımlarla insan uzuvlarının saçma sapan tamlamalarla kullanılması, özellikle kadın uzuvlarının had safhada kullanılması zaten iğreti bir durum.

    umarım hep böyle kalır. yazarken içinizden okkalı okkalı küfür etsenizde klavyelerinize dökülmemesi temennisiyle. =)

  • çince

    bazen dizi ya da filmlerde çince konuşan (tabi ki lehçesine göre fark edecektir) insanları görünce içimden diyorum ki; "şöyle sağlam bir hınkırsalar rahatlarlar aslında." bununla elbette alakası yok ama aklıma gelmiyor değil. :)

  • !evliliğin hayatı karartması

    aramızda evli olan yazarların daha doğru bir bakış açısıyla değerlendireceği bir başlık.
    bana göre şu var ki; evlendiğiniz insanla, evlilik öncesi paylaştığınız şeylere göre bu değişir.
    hayattan keyif alma standartlarınız sizi bir arada tutacak kadar yeterli değilse, evlenmek için evlenmiş olursunuz.
    lego yaparken, müzik dinlerken, film seçerken; bazen politik, tarihi, hatta siyasi konularda tartışırken. bir şeyleri paylaşırken keyif almıyorsanız evlilik çok gerekli değildir o ilişkide. nitekim bu bana göre öyle tabii.
    evlendiğim kişiyle tek ortak yönüm yemek yemek, uyumak, uyanmak olmamalı.
    bu arada şuna da tilt oluyorum söylemeden geçemeyeceğim; "evlilik aşkı öldürür."
    hayır efendim öldürmez. varlıktan çok öze aşıksanız evlilik aşkınızı yüceltir.

  • 8 ocak 2023 fenerbahçe galatasaray maçı

    her derbide olduğu gibi bu derbidede totemini yaptığım maç olmuştur.
    izlememeye gayret ediyorum, bir galatasaraylı olarak içim içimi yese de maçtan 2 gün önce tamamen kendimi takımımdan soyutluyorum. formalarımı saklarım mesela.
    garip gelebilir, ki bana göre de garip. ama totem, totem midir?
    totemdir.
    bkz; 0-3 sonucuyla aldığımız kadıköy zaferi

  • dan brown

    yazdığı romanların bir hikâyeden fazlası olduğunu bildiğim; 21. yüzyıl yazarları arasında, kalemi çok nadir olan bir yazar.
    sizi yazdığı her kitapla bir serüvene sürüklerken, kahramanla birlikte bir tarih gezisine çıkarıyor adeta. adlarını belki daha önce duymadığınız çoğu tarihi mekâna gitmişsiniz gibi betimlediğinden, insan da burası neresi düşüncesinden çok ben orayı görmeliyim isteği uyandırıyor.

    yazmayı tercih ettiği konular beni her seferinde bu adam nasıl bir zekaya sahip düşündürüyor.
    din, tarih, kuram, tekno-gerilim, fantastik ve daha niceleri.
    kafasının içinde "bir roman yazacağım" düşüncesinden fazlası olmalı, her bir sahneyi teker teker işlerken her detayını okura aktarmak. büyük yetenek.

    şu sıralar başlangıç romanını okuyorum, diğerlerinden farklı olarak bu romanı bir çırpıda bitirmek yerine her bölümü ayrı ayrı inceliyorum. londra'daki müzeyi, havalanı yanındaki nehiri ve birçok şeyi önce görseline bakarak, notlar alarak analiz edip, sanki langdon değil de ben yaşıyormuşum gibi okumak.
    filmlerini izlerken görsel destek aldığımdan çok ihtiyaç duymamış olsam da romanları için görsel destek olayı çok farklı bir boyuta taşıyor diyebilirim.

    onun hakkında haddim olmasa da verebilecğim tek tavsiye, yazdığı şeyleri öylesine yazmadığını bilmeniz olacaktır.

    şimdiden keyifli okumalar. benden daha iyi okurları olduğuna eminim, tavsiyelerinize açığım. :)

  • güne iyi başlatan şeyler

    inanmazsınız ama benim motivasyonum alarm sesim. =)
    günlük mooduma göre, yarın hangi şarkıyla uyanmalıyım diye düşünüyorum. o şarkıyı belirleyip uyuyorum.
    bir gün bahçe duvarından aştım ile uyanırken, diğer gün bach'tan bwv988 aria ile uyanıyorum.

    tavsiye ederim. :)

« / 3 »