• çok da herkes için mühim olmayabilecek tesadüflere kim ilgi gösterir bilmeyerekten birkaç mitolojik bilgi ile beni heyecanlandıran bir olaydan bahsedeceğim.

    iki gün önce arkadaşımla uzun bir birasız ramazan sonrası dışarı çıkmıştık ve alelade sohbet ederken konu faldan açıldı. ikimizin de böyle mistik şeylere ilgisi olduğundan birkaç saatlik muhabbetin ortasında birden kadıköy'den taksim'e geçme ve falcıya gitme gibi çılgınca bir karar aldık, daha önce hiç de böyle falcıya vs. gitmişliğim yoktur. (tüm varlığım 50/50 maneviyat ve mantık arasında çatışma içerisinde olduğundan)

    birkaç haftadır, önce mısır mitolojisiyle başlayan ve yeniden parlayan ilgim yönünü birden hinduizm'e çevirdi. belki birkaç hafta değil de rahat son 6 aydır patlamayı bekleyen ve biriken bir merak, karşıma sürekli çıkmaya başlayan video ve metinlerle artık son raddeye gelmiş oldu.

    sürekli karşıma shiva çıkıp duruyordu, keza hala da devam ediyor. çağırıyormuş gibi hissetmekten kendimi alamadım ve ufak ufak okumaya başladım. meğersem son okumaya başladığım (sırf bu kısım/alıntı için almıştım) aldoux huxley'nin 'ada' kitabında nataraja anlatımındaki nataraja, lord shiva'nın dans eden figürü imiş. aylar önce okul bahçesinde bir sabah sınava girmeyi beklerken nedircikler yayının sitesinde nataraja'nın çevirisini okumuştum. neyse, efendime söyleyeyim, karşıma sonrasında kendisinin ikamet ettiği düşünülen kaliasa dağı çıktı. (buna ayrı bir başlık açacağım, gerçekten ilginç bir dağ) ve öyle de devam etti. (bkz: nataraja)

    ben faldan buraya neden atladım peki? falcının dediği bir sürü şey arasında bana mesleklerden bahsettiği yerde, çok gezeceğim ve yapacağım iki meslekten birinin manevi anlamda eğitim almanın ardından bu birikimimi diğer mesleğimle birleştireceğim üzerineydi. tibet'te rahiplerden eğitim alma ya da hindistan'da ''tapınakları'' ziyaret etmek gibi örneklerle kendini açıkladı. ve tam bundan iki gün önce de hindu olan hintli bir arkadaşımdan en iyi giriş yapabileceğim şekilde kitap önerisi istemiştim. gerçekten dünyanın o kısmına dair zayıf bir bilgi birikimim olduğunu söylemeyi de es geçmemeliyim burada.

    faldan çıktığımızda gezi parkı'ndan bir tur atıp metroya gidiyorduk. yol köşesinde biri kaldırıma bir dizi sayı yazmıştı. nedendir bilmem önceden kalma sayı gördüğümde toplama alışkanlığımdan kaynaklı olsa gerek ya da o an gerçekten öyle istedim, o 5 haneli sayıyı geçerken ezberleyiverdim.

    eve gittiğimde çoktan aklımdan çıkmıştı, ta ki sabahın dördünde yatakta durup dururken telefonu alıp sayıları arama motoruna girene kadar. ilk yazdığımda gözüme takılan şey, sayıyı yazar yazmaz çıkan aramanın yanında 'train running status' yazıyor olmasıydı. yine onu arattığımda çıkan ilk sonuca tıkladım ve site hindistan'ın rachi şehrinden kamakhya şehrine giden bir tren tarifesiydi. saatleri, durakları hepsi oradaydı ve sonda, şu an o dakikadaki tren güncellemesi olduğunu düşündüğüm bongaigaon kentinden kamakhya şehrine giden trenleri gösteren iki yeşil kutucuk vardı.

    son durak olan bu şehre baktığımda ise karşıma direkt bir tapınak çıktı. çıkan tapınak da şehirle aynı isme sahip bir tanrıçayla ilgiliydi. kendisi shiva ve eşi sati'nın hikayesinde geçiyor imiş. size biraz da bu efsaneden bahsedeyim.

    sati, shiva ile evlenmek istediğinde ailesi eş seçimi yüzünden karşı çıkar ve sati'nin bu kültüre özgü bir evlilik ritüeli olan kadınların eşlerini seçtiği davete shiva dışında herkesi çağırır. buna rağmen shiva orada bulunur ve ritüel gerçekleşir, sati ile evlenirler. sonrasında tüm tanrıların davetli olduğu kutsal ateşle ilgili bir ritüele bu çifti çağırmaz sati'nin babası. bunu saygısızlık olarak gören sati, babasını protesto eder ve eşinin onuru adına kendini kutsal ateşle kurban eder, ruhunun bu formundan bir yoga pratiğiyle ayrılır.

    bu acısıyla shiva, sati'nin bedenini omzuna atar ve tandava denilen dansına başlar, aynı zamanda huxley'nin ''ada'' kitabında karşıma çıkan nataraja sembolü shiva'nın bu dansının figürüdür. evrensel dengeyi bozan bu yıkıcı dansı bir gece, bu süreçte örgülerinden yarattığı iki ilahi varlıktan birinin sati'nin babası kral daksha'yı yakalamasıyla yıkımdan kutsama dağıtmasına dönüşür. (nataraja'nın tam da sembolize ettiği şey de budur; yıkmak ve yapmak) (bkz: nataraja)

    bu dengesizliğe bir son vermek ve shiva'ya sakinliğini getirmek isteyen lord vishnu, disk silahıyla (sudarshana çakra) shiva'nın taşıdığı sati'nin bedenini parçalara ayırır ve parçalar dünya üzerinde belli yerlere düşerler, bunlara da shakti peetha adı verilir, bu yerler şu anda mabet yeri görevi görmektedir . efsanenin daha sonrasında ve birkaç varyasyonunda shiva'nın sakinleşmesinin bir nedeni de sati reenkarne olduğunda onunla evleneceğini bilmesidir.. (bu arada sati, hint mitolojisindeki ana tanrıça, supreme goddess, olan shakti'nin bir yönü olarak ibadet edilir.)

    (ayrıca bir yıl önce yaptığım bir okul ödevimde karşılaştırmalı olarak dinler arası ölümden sonraki hayat inancını araştırıyordum ve seçtiğim konu semavi dinlerle doğu dinleri/felsefelerinin karşılaştırmasıydı. tam olarak orada da benzer bir ritüelden bahsetmiştim. ritüele göre ölen kişinin yakılması ve ganj nehrine dökülmesi gerekmektedir. bunun nedeni, ölen kişi ve kalanlar arasındaki bağı kesmektir. ölen kişiyle devam eden fiziksel temas ve manevi temas, dünyada yaşamaya devam edecekler için bir engeldir ve aksi takdirde bu bağ kesilmezse hayatına eskisi gibi devam etmesi zorlaşabilir; ayrıca ölen kişinin de bağı tamamen dünyayla kesilmemiştir ve ruhu bedenine geri dönmek ister. bu nedenle ganj nehrine küller dökülür ve dünyanın her tarafına yayılır. bana sorulursa sati'nin hikayesiyle alakalıdır bu noktada. çünkü ayrıca ganj nehrinin shiva'nın saç örgüsünden akan bir nehir olduğu düşünülmektedir. shiva, ilk dünyaya geldiğinde gücüyle zarar veren bu nehri saçlarından bir örgüye alıp sakince himalaya'nın yamaçlarından akıtır.)

    daha sonrasında sati, parvati olarak yeniden doğar ve shiva ile o formda yeniden evlenirler. kamakhya'ya dönersek, sati'nin düşen beden parçalarından biri genitali ve rahmidir. bunlar, hindistan yarımadasındaki kamarupa bölgesine düşer. daha öncesinde de shiva'yla gizlice görüştüğü bir yer olduğunu okudum. orada da kamakhya tapınağı kurulur.

    bu inancı takip edenler düşen rahmin, vulvanın ve 'kaynağın' bir kadın formunu aldığını ve bunun tanrıça sati formunda tanrıça kamakhya olduğuna inanırlar. doğumu sigeleyen ve ana tanrıça olan sati'nin (tanrıça shakti'yle paralel olarak bir yönü) rahmi her yıl kutsanır; aynı insanların doğumu gibi dünya da sati formunda kamakhya'nın rahminden çıkar. bu yüzden düzenli olarak tanrıçanın mensturasyonu bir toplulukla kutlanır.

    kamakhya yakınındaki brahmaputra nehri, ana tanrıçanın 3 günlük mensturasyon döneminde, haziran ayı, kırmızı akar. bazıları bunu mucize, bazıları yüksek demir ve zincifre cevheri yüzünden olduğunu ve bazıları da insanların/rahiplerin bilerek nehri renklendirdiğini düşünmekte okuduğum yerlere göre.

    benim için ilginç olan da, hikayeye geri dönersek, bu tesadüfler yaşanır iken kendi menstural dönemimin üçüncü gününde olmam idi.

    işte yol yolu açtı ve bu vesileyle dünyanın bir köşesinde yepyeni bir yer bulmuş ve hayatımda rastgele karşıma çıkıp uzunca bir süre vakit ayırdığım kültürlerden birine daha kavuşmuş oldum. en azından bir gün hindistan'a gittiğimde nereyi ziyaret edeceğimi biliyorum ya da şu anlık hangi isimlerin beni çağırdığı ve onlar üzerine araştırma yapmak istediğimi de. hatta getirileri sadece bir mitolojik hikayeden fazlası oluyor elbette.

    bazılarına bu rastlantılar deli saçması gelebilir, ama ben hep böyle şeylere hayatımızda bir yer ayırmamız gerektiği fikrindeyim. noktaları birleştirmek ve büyük bir resmi görmek adına. zihnimiz, bedenimizin doğasına uymamız gerektiği kadar onun doğasına da uymamızı ister.

    biri spiritüel desin, biri evrenin kuralı desin biri tamamen tesadüfi (ki öyle olsa bile o da başka bir kapıya açılır) desin. ne olursa olsun, ne anlama gelirse gelsin çıkaracağı yolu şu an bilmemenin keyfini ve heyecanını yaşıyorum. bu ister dünyanın en manevi deneyimi ya da entelektüel birikimi olsun birkaç gündür bulutlar üzerinde uçan kafamın yönlendirilmiş bir güçle savrulmasının bana müthiş bir huzur verdiği kesin.