• kendisiyle tanışma şerefine dün nail olduğum hikaye. diyeceksiniz, 'gelmişin kırkbeşe, yeni mi gördün bu ayıyı?'. elbet varlığından haberdardım da, önyargımdan açıp okumam ya da seyretmem biraz zaman aldı. ta ki dün akşam 5.5 yaşındaki hacı yiğenim illa ki seyredelim diye tutturana kadar. eleman biraz ısrarcı olabiliyor bu mevzularda. şirin de yaratık. kıramıyosun. ehh dedim ben de. 'napalım ömrümden bi saati de henüz daha ilkokul yaşına gelmemişim gibi yaparak geçireyim madem.'

    zaten bu aralar öyle geçirdiğim zamanlar epey yoğunlaştı. bizim yeni doğan halit ziya ciyaklıgille şapşik şapşik muhabbet ederek geçirdiğim saatler misal, ki kendisi muhabbete taraf olmaktan ziyade biberona saldırmayı ya da babasını procter&gamble hissedarlarına hizmetkar kılmayı tercih ediyor. ya da ufak yiğenlerle yaptığımız "hapisten kaçma" kisvesi altında boğuşma oyunu... bugüne kadar 10 yaşından küçük olup da yakaladığınız ve kollarınızdan kurtulmaya çalışırken "1957'den beri buradan kimse kaçamadı", "burası silivri, burdan çıkış yok" gibi laflarla gaz verdiğiniz çocuklardan oyuna bayılmayanına rastlamadım. ama şimdi bu son cümleyi bi daha okudum da, yanlış anlamayın, öyle sapık mapık bi oyun diil. yeğeninizle filan oynayacağınız bi boğuşma oyunundan bahsediyorum, aklınıza garip şeyler gelmesin. gerçi 45 yaşındaki herifin 5.5 yaşındaki yeğeniyle boğuşması garip in and of itself, ama neyse anladınız siz beni.

    velhasıl, açtık bi büyük paket doritos. bana pek gelmiyo o mısırlı doritos. o yüzden biraz da çubuk kraker türevi bişey açtık. geçtik ekranın karşısına, başladık balonlu ayıyı seyretmeye. bizim yeğen de heyecan yaptı. bi yandan ekrana sabitlenmiş durumda. bi yandan heyecandan sandalyede oturamıyo falan. ben de inşallah uzun diildir diye saate filan bakıyorum. ama ufaktan sarmaya başladı. bi türlü patlamak bilmeyen bi uçan balon. konuşan bi sürü hayvan. şirince lisanında yazılmış yazılar filan. bunlar böyle anlatınca 'ne ki yani?' diye soracaksınız haliyle. ama bir de canavar gibi bir subtext varmış da ben bihabermişim bugüne kadar. adam ingiliz toplumunun dehşet bir eleştirisini işliyor 5.5 yaşındaki oğlana çaktırmadan.

    mesela, o ayı var ya o ayı, bildiğin aristokrat. hiç iş yapmadan ona buna talimat veriyor. tek derdi de bal yemek. başka bişey umrunda değil. hani downton abbey'deki o suratsız hatun işte. domuzcuk onun sadık hizmetçisi. deli gibi çalışıyor, her işi yapıyor, ama karşılığında hiçbir taltif, hiçbir teşekkür görmüyor. baykuş bir nevi ruhban sınıfı. herkese akıl veriyor ama hiçbirşeye dokunduğu yok. davşan orta kademe bürokrat. yeri geldiğinde uyanıklık da yapıyor, yeri geldiğinde iş de. ama güvenilmez kendisine. arkadaşım eşek de bu tabloda depreseyona girmiş çaresiz ezilenler.

    bütün bunların arada söyledikleri şarkılar türküler, sıkıştırılan iğneleyici ama zarif espiriler, balonun işlevsel dokunuşları filan da çok keyifli bir hale getiriyor bütün hikayeyi.

    keşke daha önce izleseymişim. keşke.

  • bu hikaye hakkında her karakterin bir psikolojik rahatsızlığı simgelediği iddiasını okumuştum seneler önce. açıp kontrol etmedim.

    sabrı olanları teyide çağırıyorum.