• nobel ödüllü annie ernaux'nun 'yalın tutku' romanında nefis anlattığı:
    "metroda, bekleme salonlarında, insanın hiçbir şey yapmamaya hakkı olduğu her yerde oturur oturmaz a.'yı düşlemeye dalıyordum. bu durumun içine girdiğim saniyede beynimde bir mutluluk spazmı gerçekleşiyordu. sanki beyin aynı imgelerin, aynı anıların sürekli hücumuna uğrayıp diğerleri gibi bir cinsel organ haline gelerek doyuma ulaşabiliyormuş gibi, kendimi fiziksel bir hazza bıraktığımı sanıyordum.

    her şey, sevişmek için birlikte olduğumuz anlar dışında, sonu gelmeyen bir eksiklikti. üstelik, daha sonra gideceği an bende saplantıya dönüşmüştü. hazzı gelecekteki bir acı gibi yaşıyordum."

    kaynak: ernaux, a.(2022).yalın tutku. (y. avunç, çev) istanbul:can yayınları.(orijinali 1991)

  • schopenhauer şöyle diyor:
    "tutkunun en yüksek derecesi genel olarak bütün türlerde kendini gösteren yaşama iradesinin, belli bir bireyin ortaya çıkmasını istemesini sağlayacak kadar birbirine uygun kimselerin; babanın karakteriyle ananın zekasının denk düştüğü kimselerin arasında doğabilir. ve yine bu durumdan ötürü, burada duyulan tutku, ölümlü bir insanın yüreğine sığmayacak kadar büyüktür. nitekim bu tutkuyu duyan insanoğlunun kavrayış gücü de, tutkunun gerçek nedenlerini anlayacak güçte değildir. gerçek ve büyük bir aşk tutkusunun temeli budur işte. demek ki, iki bireyin, karşılıklı olarak çeşitli bakımlardan birbirlerine uygunlukları ne kadar eksiksizse karşılıklı tutkuları da o kadar güçlü olacaktır." (s. 36)


    kaynak:
    schopenhauer, a. (2019). aşkın metafiziği. (çev. selahattin, h.) yapı kredi yayınları.