• istanbul özelinde üç milletvekili için gereken oyu alacaklarını düşünüyorum. muhtemelen diğer şehirlerden de iki ya da üç milletvekili çıkarırlar. fakat @muktesid'in söylediği doğru, özellikle küçük kentlerde seçmenlerinin çok oyu heba olacak.

  • kendisi ve genel başkanı bu aralar çok popi olan parti. hadi ben bıyık seviyorum, size nooluyo? (lol)

  • buradaki oturum sayesinde ön yargılarımı kırmış olan barış atay'ın mensubu olduğu partidir.

  • bazı partiler vardır, dediklerini yapma yoluna baş koyarlar.
    bazılarının da işlevleri biraz dolaylıdır. söylemleri bir şeye işaret ederken fiiliyattaki işlevleri biraz daha değişik tezahür eder.

    1961'de kurulan türkiye işçi partisi (tip) ilk gruptaki partilerdendir. sendika liderlerince kurulmuş, hakikaten işçi kökenli bir partidir. sendika lideri deyince, bugün olduğu gibi mafyatik kalantorlar düşünmeyin. 1980'den sonraki işçiden aidat toplayıp sefa süren, siyasi yapıya sorun yaşatmamayı görev bilen sendika yönetimlerinden bahsetmiyoruz 1961'de. bu adamlar (evet adamlardı, kadın sendika lideri yoktu o zaman. şimdi var mı, bilmiyorum, bakmadım) gerçekten işçilerin arasından çıkmış, biraz okumuş oldukları için de dünyada olan biteni görebilen, çalışanların birlik olmadıklarında ezilmeye mahkum olduğunun bilincinde kişilerdi. kemal türkler güzel bir örnek mesela bu gruba. belki biraz saf, ama dürüst insanlardı.

    1960 ihtilalinden sonra askerleri 1950'lerin otokrasisinin yerine demokratik bir türkiye gerektiğine ikna eden sıddık sami onar gibi ekollerin etkisiyle 1961 anayasası gerçekten de demokratik bir siyasi yapı öngörüyordu. netekim kenan evren ileride bu demokratik yapıya atıfla "bu anayasa bize bol geldi" diyecekti. böylesi bir demokratik sistemde işçi haklarını savunacak bir yer bulabileceklerini düşünen sendika liderleri 1961'de türkiye işçi partisini kurdular. amaçları işçilerin daha iyi bir yaşamının olmasıydı.

    o dönemde türkiye'de örgütlü işçi sayısının pek fazla olmadığı, sanayileşmenin daha ilk aşamalarının yaşandığı, nüfusun kentlerden ziyade köylerde yaşadığı bir ortamda işçi haklarını savunan bir partinin alabileceği oy ise belliydi. düşün şimdi, sen sivas'ın koyulhisar kazasında, yukarı memiçler köyünde yaşıyorsun. en yakın fabrika 250 km mesafede, sivas il merkezindeki demiryolu bilmemnesi. ömründe fabrika görmeyi, işçi görmeyi bırak, köylü dışında bir sıfata hamil tanıdığın yok. ki zaten 1950'lerde osman bölükbaşı liderliğindeki cumhuriyetçi köylü millet partisi işte bundan dolayı köylü vurgusu yapıyordu. nüfusun %70'inden fazlası küçük topraklı köylü, ve işçi ne demek bilmiyor. hani bugün astronot hakları partisi olsa, yüzde kaç alır seçimde? onun gibi bir tablo.

    bizim işçi liderleri de bakıyorlar bu demografide hızlı bir sonuç almak kabil değil, aydınları partiye çekerek daha çok ses çıkarabilmeyi umuyorlar. bu hamle ile parti liderliğini üstlenecek olan mehmet ali aybar, behice boran ve çetin altan gibi isimleri partiye alıyorlar ve direksiyonu da büyük ölçüde onlara bırakıyorlar. mantıklı da bu adım o dönemde. mehmet ali aybar temiz adam (valla, kinaye yapmıyorum, ki sonra zaten temiz adam olduğu için altını oyup yönetimden şutladılar adamı gerçek siyasetçi, gerçek komünistler). bir de "güler yüzlü sosyalizm" diye sempatik bir söylemle geliyor. çetin altan gibi ağzı çok çok çok iyi laf yapan, ikna kabiliyeti yüksek isimler de yanında. toplum da bugünkü kadar kutuplaşmamış. konuşarak karşındakini ikna edebildiğin bir ortam var. parti ufak ufak yükselişe geçiyor.

    partinin oyu %3'e, mebus sayısı 15+1'e gelince iktidar (read demirel ve askerler) "lamn memleket gomunist mi olacak" diye bunların önünü kesmenin yollarına bakıyor. 1960 ihtilalinden sonra küçük partilerin de meclise girebilmesini, ve böylelikle demokrat parti faciasının tekrarlanmamasını sağlamak için getirilmiş olan milli bakiye sistemi kaldırılıp yerine seçim barajları dikilmeye başlanıyor. gerekçe her zaman olduğu gibi "istikrar". tip mebuslarının dokunulmazlığını kaldırıp terör merörden içeri atma teşebbüslerinde de bulunuluyor da o zamanlar hala hukuk mukuk olan bir coğrafyada yaşadıkları için padişahın keyfi olsun diye 10 yıl hapse atılmaları mümkün olmuyor.

    partinin siyasi yükselişi ve artan popülaritesi ana akım partilerin de olaya uyanmasını sağlıyor ve partinin amaçlarına da dolaylı yoldan da olsa yaklaşılıyor ufak ufak. chp zongalık mebusu ve 1961-65 döneminde çalışma vekaleti görevindeki bülent ecevit bu alandaki taleplerin farkında ve toplu iş sözleşmesi, grev, lokavt, sosyal güvenlik gibi konularda kayda değer düzenlemelerin yasalaşmasını sağlıyor. bugün türkiye'de çalışan hakkı olarak geçen ne varsa o dönemde, büyük ölçüde tip'in yarattığı baskı ile çıkan şeyler. 1980'de epey traşlanmalarına rağmen bugün hala o dönemdeki çabalar sayesinde var bu hakların bir çoğu.

    yalnız hakiki komünistler bu gidişattan pek memnun değildi o zaman. zira sosyalist bir partinin moskova ya da pekin köpeği olması gerekirdi. aybar'ın ve sendikaların çabalarıyla bağımsız kalan bir sosyalist parti düşünülemezdi. ne yani, burası tito yugoslavya'sı gibi sosyalist ve mutlu insanların yaşadığı bir ülke mi olsundu? bu bağlamda partinin içinde kaynayan kazan 1968'de iyiden iyiye fokurdamaya başladı. varşova paktı kuvvetleri (ya da eğip bükmeye gerek yok, sovyet ordusu) çekoslovakya'nın moskova yörüngesinden uzaklaşmasına izin vermeyerek ülkeyi işgal ettiğinde aybar çok net bir tavırla bu müdahaleyi kınayacak ve karşı duruşunu belli edecekti. ama sosyalistten ziyade moskovist olan başka isimler yalancıktan bir kınama sonrasında aybar'ın altını oymaya başlayacaktı.

    bir yandan da "bize bol gelen" anayasa 12 mart 1971'deki ordu muhtırası sonrasında epey traşlanacak ve tip gibi oluşumlara siyasi düzlemde yer bırakılmayacaktı. bu dönemde mehmet ali aybar da devrilecek ve partiden ayrılmak zorunda bırakılacaktı. seçmen de güleryüzlü sosyalizmin yerini fraksiyon çatışmalarının aldığını görüp "hadi bana eyvallah" diyecekti. 1980'e gelindiğinde 1960'lardaki tip'ten geriye sadece bir tabela kalmıştı. kenan evren onun da hakkından geldi sağolsun.

    neyse, en başta demiştim, partiler ikiye ayrılır diye. bazıları dobra dobra, dediğini yapmaya çalışır, bazıları da dolaylı bir işlevle, ak deyip bok sonucunu sağlama derdindedir.

    nasıl ben 1960'ların tahlilini sittin sene sonra rahat rahat yapıyorsam, bugünün hikayesini de 2080'de birileri ayrıntılarıyla yazar elbet. ama baktığımda 2017'de kurulan tip biraz bu ikinci kategoride görünüyor gözüme. neden derseniz (ki dersiniz, bu kadar yazıyı okuduktan sonra öyle lay lay, loy loy geçecek değilsiniz)...

    parti işçi partisi, ama parti programında (ki başlığı "devrim programı", tövbe tövbe, ondan sonra ağzını bozdu olacam) bugünün en önemli üretim aracı olan fikri mülkiyet haklarından tek bir bahis yok. numunelik bir cümle yok. fikri mülkiyet hakkının yazar vb'nin ölümünden sonra 75 yıl daha yürürlükte kalması bu hakların sermaye tarafından kullanımından başka ne işe yarar? bunu değiştirmeden nasıl devrim yapacağız? ama onun yerine bol bol göçmen şeysi var, "valla ellemicez, kendi keyiflerince giderler" mealinde. çok devrimci zahir... bol bol lgbt et al. muhabbeti var, amerika'daki demokrat partinin soyut solumsu yaklaşımını taklit edercesine. çevreyle ilgili bir sürü ezber cümle var, herhangi bir uluslararası şirketin pr amaçlı sürdürülebilirlik tatavalarında bulabileceğinizin aynısı nitelikte. eti negro'nun adını değiştirme fikri de bu arkadaşlardan mı çıktı diye düşünmeden edemiyor insan.

    parti işçi partisi, ama önde gelenlerine bakıyorsun, ellerinde bin dolarlık iphone'lar. "foxconn fabrikalarında işçilerin durumu nedir hacım, bi deyiver hele" diye sormuyor kimse balabalatv'de ne de olsa. en fazla, birisi kenarından "apple, ne iş?" diyecek olsa "ne var, siz de alın, herkes alsın" diyor yanıt olarak. niye herkes dünyanın en büyük şirketinin malını alsın ağam? sen işçi partili değil misin? sen sosyalist değil misin? trilyon dolarlık şirket normal bir olgu mu? o trilyon dolar kimin cebinden çıktı? onu bi düşünsene. neden bütün yazılımı, tasarımı, her şeyi telifli, patentli, sermaye tekelinde ürünler kullandığını bir sorgulasana. açık kaynak kodlu, standartlara uyan ürünler kullanmak yerine, kabloyu usb'ye çevirmemek (ve dolayısıyla 40 sentlik kabloyu 40 dolara satabilmek) için avrupa birliği ile 4 yıl hukuk savaşı veren bir şirketin ürününü kullanmaktan nasıl ar etmediğini bir açıklasana.

    bunlar biraz demagojik söylemler, ben de farkındayım. ama bir de bağlam var partinin ortaya çıktığı...

    selocan döneminde hdp'nin attığı bölge partisinden ülke partisine tekamül adımları çok taşı sarstı. hatta neredeyse padişahı padişah bile yaptırtmayacaktı bu çabalar.

    o yıllarda yetmez ama evet diyen birinin çıkıp bugün tip'in seçim şarkısını söylemesi karşısında düşünmeden edemiyorum. tip'in işlevi demek ki selocan'ın ve partisinin gerçekten türkiye partisi olma teşebbüsünü akamete uğratıp ülke soluna adres olarak tip'i göstermek.

    adam on senedir maphusta yatıyor o attığı adımın cezası olarak. bana da "sola oy vereceksen buyur tip var burda" diyor sempatik bıyık, sera ve müzik piyasasının baş mafyası (hayır, doktor erol bey'den bahsetmiyorum).

    (bu paragrafı muktesid'in alttaki entry'sinden sonra ekledim. bu sözlükte bir başlığa n tane entari yazmalamaya nasıl bakılıyor bilmiyorum. risk almayayım dedim. neyse şimdi paragrafa dönelim) hdp'nin nasıl sabote edildiğine bir örnek yat sahibi işçi partili mebus adayımızdan geliyor. mehmet aslantuğ'un tip adayı olduğu muğla'da son 2 seçime bakalım, hdp ne yapmış. 2015 haziran'da hdp muğla'da geçerli oyların %5,45'ini almış (kasım rakamlarına bakmayalım, o seçimlerin nasıl bir havada yaptırıldığını biliyoruz hepimiz. kaldı ki biraz sonraki argümanım için aslında kasım rakamları daha doğrulayıcı bir tablo sunacaktı). 2018'de ise fiili lideri hapiste olduğu halde hdp'nin oyu %6,73'e çıkmış. çok kaba ve basit bir trend hesabıyla hdp'nin bu seçimde %9'a yaklaşacağını, şansı yaver giderse 1 mebus çıkarabilme ihtimalinin bulunduğunu söyleyebiliriz. kesin çıkaracak diyemeyiz ama o potaya yaklaşıyor parti. trend o yönde. eh, ne yapalım? tip'in medyatik isimlerinden birini hemen karşısına dikelim ki yalan olsun o ihtimal de.

    (yine sonradan yazılmış bir paragraf) hatta bırak biji serok gilleri, chp'den mebus alıp akparti'ye vermeye bile yarayabilir yatlı işçimiz. 2018'deki rakamların bugün aynen gerçekleştiğini, tek değişiklik olarak tip'in denkleme katıldığını varsayalım. 2018'de chp muğla'da oyların %40,8'ini alarak 4 mebus çıkarmış. hazretullah ise %28,1 ile 2 mebus. "chp'li elitist teyzelerin" %4 oranında yatlı memo'ya kaydığını düşünelim. çok değil, %4. bizim yatlı mavi yaka seçilecek değil bu %4'le elbette. ama chp 1 milletvekilini yitirecek ve o vekil de akparti vükelasının muhterem bir üyesi olacak. (hesap için bkz.) yani bu %3'lük şirincikler yer yer chp'den mebus alıp akp'ye de takdim edecek. aksi de mümkün değil, çünkü akp seçmeninin sera'ya rey atacağını düşünmüyoruz değil mi? şimdi ben buna proje partisi, plan program deyince de abartmış mı olurum?

    1960'lara bakarak bugün olacak şeyi söyleyeyim size. halihazırda %10-12 oyu cepte olan bir sol partimiz olacağına %3 oyu ya olan ya olmayan bi cihangir partimiz, bi de orta vadede kendine kürt milliyetçiliğinden başka yol göremeyecek güneydoğu partimiz olacak bu süreç sayesinde. selocan yattığıyla kalacak. biz de güneydoğu/kürt meselesinde huzura kavuştuğumuzu göremeyeceğiz.

    (bu da sonraki entry'den sonra eklenmiş bir paragraf) hdp'nin seçim videolarına baktığımızda da bu hissiyat belli zaten. 2015'te, 2018'de daha heterojen bir grup videolarda görünürken bu yılki videolarda güneydoğunun yerel kıyafetlerine daha baskın bir vurgu var. 33 kere şu kıyafet göründü, 5 kere kot pantol, 12 kere baş örtüsü çıktı diye saymadım ama videoları izleyince siz de aynı hisse kapılırsınız diye düşünüyorum.

    heyhat, kaderimiz de amerika'daki demokrat seçmen gibi lgbt kavgalarıyla, göçmene ayrımcılık muhabbetleriyle eğleştirilip, yerelde hazretullahın meclis üzerinden gılışdar'ın yoluna taş koyabilmesini seyretmek, globalde de trilyon dolarlık şirketlerin çarkına zinhar çomak sokmamakmış.

  • işçi partisi dedik burjuva partisi çıktı. işte adayları otisabi'nin, işçi partilerinin vazgeçilmez mavi yakalı itemiyle dalga geçen ve sonradan sildiği şeysi.

    tamam beyaz yakalar da işçidir, başkasına ait iş yerinde çalışan herkes (isterse ceo olsun) işçidir eyvallah da sen belli başlı tabanlarından olan sendikaların tabanlarına bu muameleyi yaparsan olmaz. bu gruptan daha çok oy alan akp hiç taşak geçiyor mu mavi yakayla? tövbeler olsun...

  • en kısa sürede tekrardan sahaya inmelidir.

    biz gönül verenleri olarak maddi manevi her türlü yardımı yapmalıyız.

    eğer görünürlüğünü ve sertliğini arttırırsa oylarını %6-7 bandına rahatlıkla çıkarabilir.

    şuan sosyal medyada bir çok seçmen chp'ye küs gözüküyor. tabi bunun büyük kısmı anlık sinirdendir, normaldir.

    tip eğer vitesini arttırırsa, h*dapara, a*pye, y*pye göz açtırtmazsa, korkusuzca sokakta, mecliste muhalefet ederse(k)
    chp'den ayrılacak olan seçmen tipe yönelebilir. özellikle z kuşağından ziyade chp'li amca teyzelerin yöneleceğini düşünüyorum.

    marksist bir partinin bu topraklarda 3 milyon oy toplayabilmesi büyük bir başarı olur. ve karanlığı aydınlatmak için yakılan en büyük ateş olur.
    ve bu ateşin yanması tek bir kıvılcıma bakar.

  • hedefini belediye seçimlerine çevirmesi gereken parti.
    düşük nüfuslu ilçelerde 1 tane bile olsa belediye başkanı çıkartırsak emin olun arkası da gelir.