• "tümelliklere sırt çevirmiş ve her tarafta tikellikler ağına dolanmış bir sivil toplum, kaçınılmaz olarak bireyleri bütün­sel bir yapı içerisinde bir araya bağlayacak bağları kurmakta zorlanacaktır. akılcılık tikel-olanı gözardı eden bomboş bir bütünselleştirme tehlike­siyle karşı karşıya iken, empirism hiçbir bütünsellik görünüşü arzetmeyen tikelliklerin kaotik istilâsının yarattığı korkunç bir tehditle yüz yüze gelir. akılcılık estetik'in söylemiyle tamamlanmaya gerek duyarken, öyle görü­nüyor ki, empirism ta en başından beri temelli estetik bir söylemdi.

    baştan sona duyusallığa gömülmüş bu düşünce, kavramsal bir ağırbaşlılığa ulaşma güçlüğü çekmektedir. empirismin açmazı şöyle görünmektedir: o, ya ken­disinden hareket ettiği duyusal dolayımsızlığa sadık kalmak adına, kurmaya çalıştığı kavramsal bütünlükleri her adımda yıkıp duyuların güvenilir fa­kat istikrarsız ülkesine geri dönecektir ya da duyusal dolayımsızlığı daha istikrarlı bir şekilde temellendirmek için saptığı kavramsal dolambaçlar içerisinde bizzat dolayımsızlığın kendisini feda edecektir. eagleton'a göre, ingiliz empirisminin bu açmazdan kurtulmak için bulduğu en makul çıkış yolu, duyusallıktan hareketle ondan apayrı duran bir kavramsal plana geç­meye hiç gerek olmadığı ve aslında böyle bir kavramsal planın duyarlığı­mızın en iç yapısına kazındığı ve orada keşfedilebileceği olmuştur. acaba akılsallığın kaynağını, metafizik spekülasyonun diskursiv yapısı içerisinde değil de, duyusal sezgilerin dolaymışız spontan kavrayışında bulamaz mıy­dık? aklın kendisini duyusallığa karşıt bir şey olarak değil de, bizzat duyu­lar tarafından kurulmuş bir yapının düzenleyici ilkesi olarak göremez miy­dik? kendi başına duyusal dünyayı sanki akla ait bir düzen sergilermiş gibi alıp, bizzat aklın kendisini duyusal kılamaz mıydık? empirisme göre evet. empirist filozofların icadettiği böyle bir çıkış yolu, bilgi açısından doğru­luk ve yanlışlığın kriterlerini duyu ve algıya indirgerken, ahlâki değerlerin kriterlerini de temel duyusal bir yetinin hükmüne sokar. duyuların tüm akıcı kendiliğindenliği ve titiz çabukluğuyla doğruyu ve yanlışı yargılayan merci 'beş duyu' ise, iyi ve kötü olanı, erdemli ve erdemsiz olanı da benzer bir sezgisel şaşmazlıkla temel duyusal bir yeti yargılamaktadır. işte bu ikinci yeti, onsekizinci yüzyıl britania'sında yaşayan empirist ahlâk filo­zoflarının 'moral duyu' ('moral sense') diye adlandırdıkları şeydir."

    hünler, hakkı. (2011). estetik'in kısa tarihi: modern kültür ve sanat üzerine felsefi bir araştırma (m. m. zorbay, ed.). doğu batı yayınları.sf.213.