• "ne var ki kendi haline bırakıldığında kapitalist piyasa ekonomisi kaçınılmaz bir biçimde ekonomik eşitsizliklere ve sınıf çatışmasına yol açar."

    dünya tarihinin yapısı, sf.27.

    maalesef zayıf bir başlangıç. ekonomik eşitsizliklere kapitalizm yol açmaz sadece o yolu takip eder. kapitalizmin ahlaki bir sınırı yoktur o istenilen yere gitmek üzere tasarlanmıştır sadece. ayrıca bu buna kaçınılmaz bir şekilde yol açar haddinden fazla bir özgüven gösteriyor.

  • "genel hatlarıyla, asyatik, antikçağ, feodal ve modem burjuva üretim tarzları, toplumun ekonomik gelişmesindeki ilerlemeye işaret eden çağlar olarak tayin edilebilirler"

    dünya tarihinin yapısı, sf.28. marks'ın sözü bu bu arada, karatani sadece alıntı yapıyor.

    neye göre? aynı anda bir kaç tanesini birden yaşayan toplumları ne yapacağız? örneğin türkiye. eğer bir üretim tarzı kaçınılmaz olarak bir diğerine dönüşüyorsa o halde feodal ilişkileri, antikçağ'dan kalan ritüelleri ve asyatik temellerimizi ne yapalım? insanlığın üretim tarzlarının bundan ibaret olduğunu düşünmek aşırı indirgemek gibi bir hava veriyor.

    kotani ise marks'ı şu şekilde eleştiriyor: marks devlet ve ulusu felsefe ve sanat gibi üst yapının içine koydu oysa ulus ve devlet kendi başlarına birer özne olarak altyapıya ait olarak düşünülmelidir.

  • "kapitalist sistem, materyalist olmak şöyle dursun, güvene/kre­diye dayanan idealist bir dünyadır. tam da bu nedenle daima kriz ihtimalini barındırır."

    karatani, k. (2017). dünya tarihinin yapısı: üretim tarzlarından mübadele tarzlarına (a. karatay, çev.). metis yayınları. sf,32

    güveni sadece iktisadi olarak düşünmemek gerekir. güven bilgi gerektirdiğinden tamamen olamaz ancak bir olasılık olarak düşünülmelidir. güvene krediye dayanmayan hiçbir sistem kriz yaratmaz çünkü zaten en baştan büyüyen bir yapı meydana getiremezler. kapitalizmin krizleri bugüne kadar asla genel olarak küçülmeye sebebiyet vermedi. bildiğimiz ilk büyük 1928 krizinden beri dünyanın geldiği yer paranın/kaynağın/kredinin/güvenin azaldığı değil çoğaldığı bir dünyadır. genel olarak güvensiz kalanlar daha büyük bir güven zinciri inşa edemedikleri için ortaya çıkıp güven ekonomisi karşısında teker teker sönmeye devam ediyorlar.

  • "marks meta mübadelesinin (c tipi mübadele tarzı) iki topluluk arasındaki mübadelelerden doğduğunu tekrar tekrar vurgular. "meta mübadelesi, toplulukların sona erdiği, bunların yabancı topluluklar­la ya da yabancı toplulukların üyeleriyle temas kurduğu noktalarda başlar." bu mübadeleler bireyler arasında gerçekleşiyor gibi görün­se bile, bu bireyler aslında ailelerinin veya kabilelerinin birer tem­silcisi durumundadır. marx bu noktayı adam smith'in bazı görüş­lerini eleştirmek için vurgular: smith'e göre mübadelenin kökleri bireyler arasındaki mübadelelerde yatar, marx ise bu görüşün çağ­daş piyasa ekonomisinin geçmişe yansıtılmasından ibaret olduğu kanaatindedir. diğer mübadele tiplerinin de topluluklar arasındaki mübadeleden doğduğunu unutmamalıyız. başka bir ifadeyle karşı­lıklılık, topluluklar arasında doğar."

    karatani, k. (2017). dünya tarihinin yapısı: üretim tarzlarından mübadele tarzlarına (a. karatay, çev.). metis yayınları. sf,32-33

    diğer topluluklarla karşılaşan topluluğun tümü değil bir bireyidir. o birey ya da bireyler diğer toplulukla karşılaştıklarında halihazırda mübadele yapmayı nereden biliyorlardı? zannediyorum ki marks'ın tamamen çürük olduğu yerlerden birine bastık. mill'in aksine bireylerden önce topluluklar arasındaki mübadeleden bahsediyor. bugünün bilimi tarafından tamamen çökertildiğinin farkında değil bence. mübadele sadece bir strateji parçasıdır ve mübadeleden çok daha fazlasını yani bir strateji oluşturmayı en ilkel canlılar bile tek başlarına bilmektedirler. blob denen canlı iyi bir örnek olacaktır.

  • "b tipi mübadele tarzı da topluluklar arasında doğar. bir toplulu­ğun diğerini yağmalamasıyla başlar. yağma esasen bir mübadele tü­rü değildir. öyleyse bir mübadele tarzına nasıl dönüştürülmektedir? eğer bir topluluk sürekli yağmaya meylediyorsa, sadece yağma ya­parak devam edemez, hedef aldığı topluluklara bir şeyler de verme­lidir: hakim topluluk tabi topluluğu diğer saldırganlara karşı korumalı, sulama sistemi gibi bayındırlık işleriyle desteklemelidir. bu da devletin prototipidir. weber devletin özünün şiddet üzerindeki tekeli olduğunu savunmuştur. yalnızca devletin şiddet üzerine inşa edildiği anlamına gelmez bu. devlet, devlet dışı aktörleri şiddet kul­lanmaktan men etmek suretiyle, bileşeni olan halkları korur. başka bir ifadeyle devletin tesis edilmesi, yönetilenlere itaatleri karşılığın­da barış ve düzen bahşedilmesi bakımından bir tür mübadeledir.bu­na b tipi mübadele diyoruz."

    karatani, k. (2017). dünya tarihinin yapısı: üretim tarzlarından mübadele tarzlarına (a. karatay, çev.). metis yayınları. sf,32-33

    yani, devletin ortaya çıkışından modern devlete kadar olan aristokratik devletlere b tipi mübadele diyoruz. öncelikle şunu belirtmek gerekiyor ki karatani'nin varsaydığı üzere ilkel topluluklar bir araya gelip tüm topladıklarını eşitlikçi bir şekilde bölüşmüyorlardı. homo cinsi şempanzelerde dahi görülebilecek şekilde mülkiyet anlayışına sahiptir. akraba seçiliminden dolayı, bölüşümde kimsenin diğerlerini açlıktanöldürecek şekilde almayacağını varsayabiliriz ancak bu bile iyimser bir yaklaşım olur.

    insanlar grup halinde yaşamakla birlikte mübadele tarzları sadece bundan ibaret değildir. iyileştirmek, öğretmek, güldürmek, dikmek, yemek hazırlamak, seks vs. hepsi birer mübadele aracıdır. kimse kimse ile eşit derecede almak zorunda değildir, esas olan kimsenin açlıktan ölmemesi ve üreyemeyecek şekilde yaşamamasıdır. önemli olan bir grup olarak çeşitlenerek yaşamaya devam etmektir.

    bu çaba insanların bir karşılıklılık ilişkisine bilinçli olarak geçmelerinden çok daha önce evrilmiş olan strateji kavramı içinde olduğundan sapiens türü için yeni değildir. paranın, ya da ortak değerlerin ortaya çıkma mecburiyeti de zaten eşitlikçi olmayan düzenin göstergesidir. para, para üstü vermek için icat edilmiştir. insanların hediyeleşiyor oluşu, sadece hediyeleştikleri anlamına gelmez. gerçek bir ailesi olan herkes bilir ki aile demek mutlaka iç çatışma demektir. hediyeleşmenin olmadığı ilişki türlerinde de bir şekilde bir ortak birim gerekmektedir. zira her zaman bir "ne bizden ne de onlardan olan"lar grubu vardır.

    hasılı devletin ortaya çıkışı da bir topluluğun diğer topluluğu ele geçirmesi ve yağmalamaya başlaması ile değil, toplulukların kendilerini daha iyi örgütleme becerisi geliştirmesiyle ortaya çıkmıştır. yan yana yaşayan 20'şer kişilik 50 sapiens grubu düşünün. bunların hepsinin kaynakları son derece bol olsun. aralarında da mutlak bir uyum olduğunu varsayalım. kimse kimsenin alanına meyilli değil. bu senaryoda daha az parçalanarak daha uzun süre aralarındaki ilişkiyi tutabilen sapiens grubu, birbiri için savaşacak daha fazla ve daha motive üyeye sahip olacaktır. mutlak bir barış ve uyum pozisyonunda başlansa bile insanlar arasında zaman içinde bir sürtüşme, kız kaçırma, güç gösterisi mücadelesi vs. gibi bir sebeple mutlaka bir çatışma yaşanacaktır. bu çatışma sonucunda ise kendinden daha fazla olanlar kendinden daha fazla olanlardan olmanın ne demek olduğunu ne nasıl bir üstünlük sağladığını derhal anlayacaktır. devlet işte bu örgütlülük üstünlüğünün farkındalığı olarak düşünülmelidir.

    sonrasında ise örgütlülüğün idare tarafında olanlarının liderlik tarzı belirleyici olacaktır. liderin yönetim tarzı ve kazanırsa ganimeti nasıl dağıttığı. üstelik bir çatışma sona erdikten sonra herhangi bir gruba ait olmayan ancak kendilerini sevdirebileceğini düşünenler -sapiensin ilk yahudileri şakası ırkçı mı kaçar?- o topluluklara gönül rızası ile katılırlar. böylelikle "grup kendi dışına karşı davranmadan önce her davranışı kendi içinde öğrenmiştir" temel tezimizi daha sağlam savunabiliriz.

    yani devlet sadece bir tip mübadele tarzı olarak okunabilecek bir zorbalıktan ibaret değildir, aynı zamanda karatani'nin sadece bir tarafını gördüğü şekilde bir güvenlik hizmeti olarak da anlaşılabilir. az evvel verdiğimiz örnekten devam edelim. 1000 kişilik sapiens havuzumuz 5000 kişi olduğunda bir çatışma ile karşılaştık ve elimizdeki durum 100 kişilik 50 sapiens grubu değil, kimisi 200 kimisi 5 kişilik 65 sapiens grubu olarak süreç içinde değişti. iki yüz kişilik grup ufak grupları ve ellerindekileri almak için saldırıda da bulunabilir, onu bir diğer 35 kişilik ancak çok saldırgan bir gruptan korumak için onu kendisine dahil de edebilir. ilk haraç aslında basitçe yardımcı olacak bireylerin maaşlarından ibaret olabilir. daha ötesi bugün bile örneklerini gördüğümüz şekilde ikinci bir 190 kişilik grup üyesi kendi grubundan kaçabilir, sürülebilir ve diğer gruplara gönül rızası ile katılabilir.

    bu tartışmanın ilgili kısmını aydınlatacak empirik verimiz yok. ancak mübadele tarzlarını ilişki tarzları olarak düşünürsek karatani'nin kolaylıkla ekarte edilebileceğini görürüz.