• evrim ağacı sayfasının "siz neden evrime karşısınız?" isimli bir videosunu izledikten sonra - buradan- ilericilerde görülen çok temel bir hatanın somutlaşmış haline denk geldiğimi düşündüm.

    videoda çağrı mert bakırcı evrimin ne olduğunu "postülat"lar ile güzelce anlatıyor ve tüm argümanını şunun üzerine inşa ediyor: " eğer evrim üzerine bilimsel şekilde düşünürseniz evrim "kesinlikle ve tartışmaya yer bırakmayacak şekilde" doğrudur. "

    bu çeşit düşünmede çocuksu bir naiflik tınlıyor hemen her ikna etmeye çalışan ilericide görüleceği gibi. peki nedir bu naiflik? doğrunun hangi yoldan gidilerek bulunacağına dair bir eminlik. en hakiki mürşitin ilim olduğu. bu yanlış mı? bence de değil ancak konu bu değil.

    evrime inanmayanlar "postülatların bilimsel geçerliliği"ni yeterince ikna edici bulmadıkları için evrime inanmıyor değiller. onlar bir bütün bilim yolunun hakikati açıklama becerisine inanmıyorlar. muhafazakarlığın özellikle bilime iman konusundaki şüphesinde haklı olduğu bir kaç nokta var elbette ancak bu da elimizdeki tartışma bağlamında ilgisiz. bir kimsenin evrime - ya da daha genel bir yol olarak bilime- inanmamasının sebebi, bilimin onunla hayatının erken dönemlerinden itibaren ilişki kurmamış insanlara iki uçlu bir zorlama hali şeklinde ulaşması.

    peki bu ne demek?

    videonun başında çağrı, evrimi kabul etmemenin sadece iki sebebi olabileceğini söylüyor. ya evrimin ne olduğunu bilmiyorsunuzdur ya da -kendi cümlesiyle- "gerçek olan şeyleri kabul etmemek için güçlü bir motivasyonunuz var." öncelikle ikinci ihtimali öne sürüşü felsefeden bihaber küt kafalı bir kibirlilik. gerçek olan şeyleri bildiğinden ne kadar da emin, aynı peygamberler gibi. acaba biliminsanları da gerçekleri bildiklerinden çağrı kadar eminler mi?

    ancak bu noktayı çok uzatmadan kendi açıklamamı vermek istiyorum. nedir bu iki uçlu bir zorlama? bilim denen geleneğe -(bkz: paul feyerabend)- uzak kalmış insanlar yaşamdaki anlamı din içinde bulurlar. din insanlara gerçeği veriyormuş gibi görünürken aslında sadece gerçekle olan ilişkide rahat bir konaklama alanı verir. her şeyi tanrı yaratmıştır ve tanrı seni sevmekte olan merhametli bir şeydir. bu dünyayı sana güzellikler bahşetmek için bir ön test olarak yaratmıştır. sen tanrıların sınavlarına tabii olacak kadar değerli, meleklerden ve cinlerden üstün, tanrının ruhunu üflediği, zübde-i alemsin. başına gelen her şeyi o yapar ve bir bildiği vardır. bu hayatta eğer adaletin olmadığını düşünüyorsan sevinmelisin zira bu öteki dünyada aşırı derecede mutlu olacağının ispatıdır. senin bilmen gereken tek şey iyi bir insan olmanın iyi olduğudur. eğer iyi bir insan olursan başka bir şey yapmana, araştırmana, derin düşünmene gerek kalmaz. eğer sorun olursa, kafan karışırsa da imamlara danışabilirsin.

    bu yaklaşım insanların tam olarak aradıkları şeydir ki dinin hala son derece güçlü bir şekilde var olmasının altında da zaten bu eğilim yatar. yani aristo haksızdır, zizek'in dediği gibi, insanlar bilmek istemezler, onlar sadece mutlu olmak isterler.

    bilimsel yaklaşımın iki uçlu zorlaması da tam dinin oyun alanı haline getirdiği bu eğilime olan yaklaşımından gelir. bilimsel/rasyonel/seküler düşünce (1) insanı tanrıların sınamaya layık gördüğü yüksekliklerden bir çeşit kimyasal reaksiyona indirger (bkz: insan değersizleşmesinin adımları) ayrıca (2) bu basitleşme/önemsizleşme sürecini anlayabilmek için son derece yoğun mental çaba harcamak gerekir. yani bilimsel düşünce insanlara ne kadar önemsiz olduklarını daha iyi anlamaları için aşırı derecede efor sarfetmelerini emreder. insanlar da bunu -eğer yaşamlarının erken dönemlerinde doğal olanın bu olduğu kendilerine aşılanmazsa, çoğunlukla- doğal olarak reddeder.

    bu sebeple "evrime inanmalısınız zira bilim böyle söylüyor!" şeklindeki bir video abesle iştigaldir. evrime inanacak bir geçmişten gelenler zaten başka bir seçeneğe ihtimal vermeyeceklerdir aksi yönden gelenler için ise soru "peki evrimi kim yarattı?"dır.

    ---- ------- ------- ------- ------- ------- ------- ------- ------- ------- ---

    ilericiler ve korucular arasındaki meselede tam olarak burada yatar. ilerici olmak demek değişmeye eğilimli olmak demektir ki bunun gizli anlamı da olduğu şeyden memnun olmamaktır. "eğer olduğun yerde memnunsan neden değişesin ki?" der koruyucular. "biz zaten bu halimizle gayet güzeliz yeni bir şeye dönüşmeye uğraşmak yerine kendimizin tadını çıkarmaya devam edelim!"

    ilerlemenin bir hedef olarak ortaya konulduğu rönesans düşüncesi ve aydınlanma felsefesinden beri insan kültürünün dominant kavgası budur.

  • ilericiler ile koruyucuları ayıran pek çok sosyo-ekonomik ve kültürel sebep sayılabilir ancak üzerinde yeterince durulmayan bu iki pozisyonun toplumsal pratikte hangi negatifliklere karşılık geldiği ve bu negatifliklerin neden seçilmediğidir. toplumsallaştıkça bir toplumsal fikir demetine bağlanma arayışı artan bireyin seçimlerini neye göre yaptığı bu negatifliklerle pozitifliklere nazaran çok daha yakından ilişkilidir.

    organizmanın zamanla doğrudan ilişkili bir mekanizma olduğunu ve özgürlüğün zaman içindeki pazarlık gücü olduğunu daha önce belirtmiştim. (bkz: hürriyet nedir?) ilericiler ve koruyucular arasındaki temel negatiflik algısı organizmanın doğası gereği yine zaman üzerindeki bir uzlaşmazlıktan doğar ve iki taraf da haklıdır. bu kaçınılmaz şizmogenesis bugünkü türkiye ve dünya siyasetinde üzerine yoğunlaşılması gereken ana eksendir.

    şimdi zaman üzerindeki algıları taslak halinde inceleyerek devam edelim. yukarıdaki yazarın da belirttiği gibi ilerlemeci kendinden memnuniyetsizdir. bu ortalama bir insan olduğu anlamına gelmez hatta çoğu zaman tam aksidir. kendinden memnuniyetsizlik her zaman daha iyi olma potansiyeline olan aydınlanmacı sadakatten kaynaklanır. ancak ne mutlu bize ki özgür iradenin olmadığının artık iyice anlaşıldığı bu günlerde bu argümanı daha gerçekçi bir şekilde değerlendirebiliriz. ancak şu anda üzerinde durmak istediğim bu değil, ilerlemeci yaklaşımın kaçınılmaz olarak edindiği bir negatiflik: zalimlik. koruyucu siyaset içinse bunun karşılığı çürüme.

    ilerici siyaset sürekli bir değişimi dayattığı için bu değişime ayak uyduramayan ya da bu değişiklik ile birlikte yüksek pozisyonu tehlikeye giren insanlarca zulüm olarak algılanır. doğru düzgün eğitim almamış bir insan için katılamayacağı bir tartışmanın sonucuna göre değişmek zorunda olmak onun zaman üzerindeki tasarrufuna müdahale etmek anlamına gelir. ilerici bireyler bu değişim zorlamasına adapte olmaya çalışırlar ki bu kişilerin kendilerine karşı da zalim olmalarını gerektirir. daha iyi görünmek için kendini aç bırakmak, spor yapmak, statüyü korumak için sürekli para harcamak zorunda kalmak, tartışmaları takip etmek için kıymetli beyin gücünden harcamak vs. koruyucu bakış açısından kişinin kendine acımasız davranması olarak yorumlanır. işler nasılsa orada bir şekilde yolunu bulmak, işleri değiştirmek yerine işlerin devam ettiği şekle uyum göstermek çok daha kolaydır.

    koruyucu siyaset içinse tam aksi geçerlidir. sürekli değişime karşı bir öngörü vahası yaratmak genele daha faydalıdır şeklinde düşünülür. ancak değişime karşı direnç a) insanlığın diğer parçalarında değişimin hızlandığı dönemlerde geride kalmaya b) kemikleşen yapının zamanla yozlaşmasına sebep olur.

    o halde demokratik seçim temelde zalim-yeni ve çürük-eski arasındaki bir seçim halini alır. çürük eski a) rosy retrospection etkisi sebebiyle her şey "değişmeden önce" daha iyiydi şeklinde hatırlanır b) herkesin bildiği kurallardan mürekkeptir. o halde toplumsal değişimin, kavganın, çekişmenin, rekabetin altındaki dinamik zaman üzerinde daha fazla tasarruf etmenin kendi lehine olacağını düşünenlerle zaman üzerindeki düzenlemenin optimal noktada olduğunu düşünenler ya da değişimin kendi lehine olmayacağına inananlar arasındadır.

    bu ikilemi fransız devrimi sürecinde takip etmek çok daha kolaydır. yeni gelişen burjuvazinin değişim talebinin altında gelecek ile ilgili planlarında karşılarına çıkan sorunların hep aynı olması yatar. aristokrat ve ruhban her an öngörülmesi imkansız bir şekilde olayların akışına karışabilir. hukuk bu bağlamda zaman üzerindeki kontrolün daha adil şartlara oturtulmasını sağlar. ilerici grubun da tam olarak istediği budur. rasyonalitenin getirdiği daha uzun süreli plan yapma becerisinin önünün olabildiğince açılması daha uzun vadeli planlama yeteneğine sahip ve bu planları uygulama becerisine sahip olanlar için yeni olanaklar açar. bu olanakların katedilmesi ise işte bugün içinde yaşadığımız dünyanın ortaya çıkmasını sağlamıştır.

    dünya tarihini sınıflar, milletler ya da dinler arasındaki mücadele tarihi olarak okumak yerine ikiye ayırıp ayrışan grupların kültür mücadelesi ve her grubun kendi içindeki toplumsal eylem mücadelesi şeklinde okumak gerekir. ancak bu şekilde hem tarihi, hem insan biyolojisini hem de günümüz sorunlarını aynı anda kavrayabiliriz.