• bilmeyenler için hızlıca bu versus'un mantığını anlatalım. hobbes'a göre doğa durumunda herkes herkese karşı savaş halindedir. hobbes'un o meşhur cümlesiyle söyleyecek olursak: "dolayısıyla, herkesin herkese düşman olduğu bir savaş zamanı nelere yol açıyorsa, insanların kendi güçlerinden ve yaratıcılıklarıyla sağladıkları şeylerden başka güvenceleri olmadan yaşadıkları bir dönem de aynı şeylere yol açar… hepsinden kötüsü, hep şiddetli ölüm korkusu ve tehlikesi vardır ve insan hayatı yalnız, yoksul, kötü, vahşi ve kısa sürer."

    rousseau ise tam tersini savunur. ona göre doğa durumunda insanlar birbirlerine yardım eder, korur-kollar ve bugün "noble savage" diyebileceğimiz soylu vahşi mantığıyla hareket ederler.

    peki bunların hangisi gerçektir? gelin bilime başvuralım.

    arkeolog lawrence keeley'in tahminlerine göre devlet ya da bir dış güç yoksa kabilelerin %90-95'i savaşa giriyor ve genellikle de bir şekilde savaş halindeler. barışçıl kabileler ise ancak başka bir kabile tarafından pasifize edildikleri için barışçıl halde kalıyorlar.

    steven pinker ise daha da karamsar bir tablo çiziyor. ona göre gebusi ve mae enga gibi yeni gine kabilelerinde toplam ölümlerin %10 ile %30'u, amazon'daki waorani ve jivaro kabilelerindeki ölümlerin %35 ila %60'ı tamamen savaş kaynaklı. bu oranlar kabile yaşamında her sene tanıdığın bir kişinin savaşta ölmesi demektir. tanıdığınız insanlardan her sene 1 tanesinin savaşta öldüğünü düşünün bu epey ciddi bir oran.

    antropolog napoleon chagnon yanomamö kabilesiyle ilgili bir kitap yayınladı. aşırı derecede savaşçı olan bu kavimde katil olan yanomamö erkeklerinin ortalamaya göre daha çok karısı ve çocuğu olduğunu iddia ediyordu. yani daha çok öldürenin genleri daha çok yayılıyordu. (bu araştırma daha sonra dougles fry tarafından çürütülmüştür.)

    öte yandan yukardaki araştırmacıları savaş dediği şeyin genellikle bireysel çatışmalar olduğu eleştirisi geliyor, ayrıca eski insanlar şimdiki ölümcül silahlara sahip değiller dolayısıyla savaş çok daha zor bir şey, akademisyenlerin en az yarısı savaşçı vahşi imgesinin kasti yaratıldığını ve barışçı kabilelerin yok sayıldığını savlıyor. ayrıca avcı toplayıcılar tarım toplumlarına göre çok daha refah içinde yaşıyorlar. savaşa en meyilli olanlar iyi bir alan bulmuş ve oraya yeni yerleşmiş avcı toplayıcıların o alanı diğer gruplardan korumak için için uyguladığı şiddetlerden mürekkep.

    yani özetle ne hobbes ne rousseau ama ikisi birden. aslında anlaşılan aralarındaki fark sadece tarihsel. insanlar tamamen göçebeyken genel doğal durum barış şeklinde zira üzerine kavga edilecek bir şey, yeniden toparlanıp savaşı uzatacak bir yuva vs yok. eğer gıda az insan çoksa, bazı insanalr sadece başka yere geçiyor. bu elbette insanlar melekti demek değil. yine adalet, kadın paylaşımı ve aşırı güçlenmeyi önlemek için cinayetler işleniyordu ancak bunları savaş olarak tanımlamak biraz abartı görünüyor. öte yandan insanlar tarıma ya da yerleşik yaşama geçtikten sonra savaşlar artıyor, bölgeler için mücadele yükseliyor ve savaş süreleri uzuyor.

    yani hobbes ve rousseau doğal durumu düşünürken hobbes ilk yerleşik insanları rousseau ise tamamen avcı göçebeleri düşünüyor. bu da ikisini de kendi iddiasında haklı, ancak genel olarak haksız yapıyor.