• harun tekin'in sanatçı duyarlılığıyla kaleme alıp, bir bağış etkinliğinde okuduğu bu metni çok beğendim. samimi ve coşkun hisleri bana da etki etti. metnin tamamını verdikten sonra, parça parça inceleyeceğim. videosu için link burada.

    "bu toprağa layık olmayan ne varsa değişecek. biz de değişeceğiz. yöneten de değişecek. burası cumhuriyetin 100. yılında umutsuz ve çaresiz bir yer olmayacak. olamaz. biz haklı öfkemizi yanlış yerlere boca etmeyeceğiz. birbirimize de boca etmeyeceğiz. iki hafta sonra normale de dönemeyiz. bu normale dönülecek bir şey değil. iki ay sonra da dönemeyiz, iki yıl sonra da. normalimiz yok bizim. bizim normalimiz enkaz altında kaldı. bizim ülkemiz "total" enkaz altında kaldı. bizim bu kaybettiğimiz insanlara sözümüz de bu enkaz altından çıkmak olmalı. ülkece çıkmamız gerekiyor. o ilk iki gün mehmetçiği, kızılayı, madenciyi, askeri ulaştıramadığımız insanlara sözümüz olması lazım. bu yaşadığımız şey bizim kaderimiz değil. biz yaşadığımız hayatı değiştirebiliriz. bize cumhuriyeti kuranların da 100 yıl önce söylediği şey bu. biz kendi hayatımızı değiştirebilecek haysiyette, iyi kalpli, bilime inanan insanlarız. yardımlaşıyoruz ve biz canavarlaşmayacağız. birbirimizi yemeden yapacağız bunu. bütün canavarlara rağmen canavarlaşmayacağız. hem vergisiyle hem her şeyiyle zaten bağışını yapan insanların bütün bağışları için sonsuz teşekkürler. size de teşekkürler. bu dayanışma insanlığın kitabını yazmaya devam eder ama bunun üstüne yepyeni bir ülke kurmamız gerekiyor."

    harun, içinde var olduğu toplumun yaşadığı bu felaketin, aslında doğadan değil, doğayı anlamamaktan da değil, doğayı anlamaya rağmen buna göre davranmamaktan ileri geldiğini anlamış. duyduğumuz bütün bu acıyı ve öfkeyi yalnızca yöneticilere kusmamızın anlamsızlığını da görüyor. 100 yıl önceyi hatırlatarak bize anlatmak istediği şeyler için daha güzel sözcükler bulmaya çalıştım, nafile. klavyem döndüğünce harun'un sözlerini açıklamaya çalışayım.

    "bu yaşadığımız şey bizim kaderimiz değil."

    shakespeare'in julius caesar oyununda, komploculardan biri olan cassius, brutus'a şöyle diyor;

    why, man, he doth bestride the narrow world
    like a colossus, and we petty men
    walk under his huge legs and peep about
    to find ourselves dishonorable graves.
    men at some time are masters of their fates.
    the fault, dear brutus, is not in our stars,
    but in ourselves, that we are underlings.

    o, yaşadığı dünyayı bir dev gibi kontrol ediyor.
    biz alelade adamlar da kocaman bacaklarının arasında dolaşarak
    kendimize onursuz mezarlar arıyoruz
    bazı zamanların bazı adamları, kaderinin efendisidir.
    ve kusuru, brütüscüğüm, talihimizde değil, bizde
    ondan bu kadar alçak oluşumuzun…

    yaşanan zorluklar ve felaketler için yazgıyı suçlamak pek kolay. eksikliklerimizi, yanlışlarımızı ve tembelliğimizi görmeden, kabullenmeden işin içinden çıkabiliyoruz. fakat bu aptalca (veya onursuzca) tepki, bir sonraki felakete zemin hazırlamaktan başka bir şey değil.

    değiştiremeyeceğimiz şeyleri bilip anlayarak, buna göre davranarak kaderimize yön vermek bizim elimizde. ünlü heccav george carlin, trafik kazalarını 'kaderin işi' olarak görenlere çok yerinde bir soru sormuştu. "asansörler neden çarpışmıyor?" cevabı basit: "çünkü asansörler, çarpışmalarını olanaksız kılan tasarımların ürünüdürler."

    böylece şu sonuca varabiliriz: japonya'da yalnızca 'deprem' olarak anlaşılan, olacağından haberdar olduğumuz bir doğa olayını 'asrın felaketi' yapan şey, bu doğal olaya hazırlıksız inşa edilmiş evlerimiz. kaderimiz değil, akılsızlığımız. fakirliğimiz değil, açgözlülüğümüz.

    "biz kendi hayatımızı değiştirebilecek haysiyette, iyi kalpli, bilime inanan insanlarız."

    harun'un hayatımızı (iyiye doğru) değiştirmemiz için gereklilik olarak sıraladığı şeylere bakalım.

    haysiyet: cicero'nun, meşhur metni 'de finibus bonorum et malorum'da iki bin yıl önce insanlığa anlatmaya çalıştığı bir şey var. a falsis principiis proficisci; yanlış prensiplerden hareket etmek. bu hareket, bu felaketin sebebidir işte. haysiyet dediğimiz özellik; anlaşılan veya sezilen doğru erdemlerin edinilmesini ve yaşatılmasını gerektirir. eğer bu erdemler, küçük veya büyük çıkarlar için esnetilir veya görmezden gelinirse haysiyetsizce davranılmış olur. zaten çoğu insan, "yahu ben zaten dürüst değilim, çıkarım için her şey bana mübahtır." diyerek hareket etmiyor. akılmıza gelecek en kötü insanların bile kendince, çeşitli mazeretlerle savunabileceği davranışları ve kararları var. asıl mesele, bu mazeretlere sığınmaksızın, doğru davranışı her koşulda sürdürebilmekte.

    iyi kalpli: ezici çoğunluğumuz bu depremin sebep olduğu ölümler, yaralanmalar ve psikolojik yıkımı içimizde hissetti. hiçbir yakınına zeval gelmeyen biri bile, aynı dili konuştuğu insanların acılarını kendi acısıymış gibi duydu. bu zararın artmasını önlemek ve telafi etmek için kimimiz fiziksel olarak deprem bölgesine koştu, kimimiz evini depremzedelere açtı, kimimiz yardımcı kuruluşlara ayni-nakdi yardımlarda bulundu. ancak iyi yürekli bir insanın yapması gereken şeyler bunlardan ibaret değil. en muhalifimizin bile şapkayı önüne alıp düşünmesi gerekiyor.

    felaketin asıl yaratıcısı olan denetimsizliğin sebebi nedir?
    iki gün boyunca ordu ve sorumlu kurumlar felaket bölgesinin her yerine neden ulaşamadı?
    neden depremzede bir evlat edinildikten sonra onunla evlenmeye cevaz veren bir kuruma aktarılan vergiler var?
    afad afetlere müdahale genel müdürü'nün doktora tezi, neden bir şeyhin hayatı ve tasavvufi görüşleri üzerine?

    bu soruların cevabını bir şahıs veya bir partinin davranışlarıyla açıklamak yetmiyor. zamanında hakkı öyle ya da böyle yenmiş bir nüfusun, rövanşist hislerle canhıraş sarıldığı bir hareketin, yeniden dağıtım ve kadrolaşmasının sonucu bu durumlar. yarın rüzgar tersine esmeye başladığı zaman "öyle ya da böyle" hak yememek, harun'un bahsettiği, "iyi kalpli" olmanın başka bir gereği. elbette bütün suçlular, bütün suçlar için cezalandırılmalı. ancak, suçsuz olanlar da aynı ideoloji veya hassasiyetleri taşıdıkları için kutsal haklarından mahrum kalmamalılar.

    bilime inanan: burada harun'a maalesef katılamıyorum. bilime yeterince inanmıyor, güvenmiyoruz. ülkenin en çok ziyaret edilen sitesi olan ekşisözlük'ün en beğenilenler listesinde günaşırı, "doğaüstü olaylar" var. "içimde bir sıkıntı vardı, kaza oldu" gibi hikayelere teveccüh etmeyi ne zaman bırakabiliriz bilemiyorum. eğitimli, hatta doktora sahibi insanlarımızın bile neresinden baksan abuk inançlara ve kanaatlere sahip olduğunu esefle görüyorum. yalnızca yönetimin koltuk bahşettiği vasat yöneticilerin değil, bunları eleştirdiği için kendilerinin aydınlık yarınlar olduğuna inanan insanların da kendine dönüp bir bakmasına ihtiyacımız var.

    zira doğru ve yanlış tek çizgideki iki uç değil. yanlıştan uzaklaşmak bizi -illa ki- doğruya yaklaştırmıyor. başka bir laciverte bürünmüş, başka bir yanlışa gitmemek için sorgulayıcı bir akılla ilerlememiz lazım.

    "yardımlaşıyoruz ve biz canavarlaşmayacağız. birbirimizi yemeden yapacağız bunu."

    harun'un en güzel mesajı bu. ne güzel insanmış.

    aynı duygularla hislenen, aynı şeyin incittiği bizler, güzel şeyler yapmak ve mutlu bir gelecek inşa etmek için, bu amacı taşıyan herkesle yan yana durarak, tahammülle, saygıyla ve sabırla hareket etmeliyiz. hukuk gibi, dürüstlük gibi uygar insanların dokunulmazı olan değerlerden ödün vermeyerek yapmalıyız bunu. ve birinin özgürlüğünden yalnızca, herkesin özgürlüğü için feragat etmeliyiz. aksi halde kendi kuyruğunu yutan habis bir yılan gibi sürünür dururuz.

    kaynak:
    cicero, reynolds(1998). cicero de finibus bonorum et malorum. clarendon press.
    shakespeare, w., sanders, n., & wiggins, m. (2005). julius caesar. penguin books limited.

  • bana virtue signaling vibe'ı vermiştir. özellikle " biz kendi hayatımızı değiştirebilecek haysiyette, iyi kalpli, bilime inanan insanlarız" derken "biz"den kimi anladığını çok merak ediyorum. ben gerçek hayattaki gelişmelerden, kötü insanlar olduğumuzu çıkarıyorum harun. biz çıkarcıyız, para için haysiyetimizi rahatlıkla takas ederiz ve bilime değil dine inanırız.

    belki de ülkenin daha iyiye gitmesinin yolu gerçek biz ile yüzleşmektir.

  • bir üstteki itiraz, harun tekin'in çabasını boşa çıkarıyor. çünkü bu konuşma aslında, henüz bu değerleri anlayıp içselleştirmemiş insanları da bu "biz"e davet ediyor.

    belki az, belki de sandığımızdan daha çok genç, bu tür konuşmaların ve tavrın onların hislerine veya vicdanlarına ulaşabilmesi sayesinde gerçeğe ve doğruya değer veren insanlardan olacaklar.

    bahsedilen çıkarcı ve bağnaz insanlar şu an itibar görüyor ve keselerini dolduruyor olsalar da, bunun çözümü vazgeçip meydanı onlara bırakmak değil. şimdi bu sınıfa dahil olanları bile ihtida edip, insani ve akli değerleri rehber edinebilir. bu yolu onlara kapatmak da, kötülerin kazanmasına razı gelip yılmak da doğru değil.