• "öleceksin ve bir daha sesin çıkmayacak.
    kimse hatırlamayacak seni,
    gidişine üzülmeyecek kimse. dokunmadın ki sen hiç musaların çiçeklerine.
    gölgededir her daim ölüm'ün ülkesi,
    bir hayaletin pır pır eden kanatları üzerinde
    uçup gideceksin, kara gölgeli ölülerden biri olarak."(1)

    biz ölümü doğal bir süreç olarak algılarız ancak antik yunanlılar ölümün doğal bir süreç olduğunu bilmezlerdi. onlar için ölüm kötücül bir gücün, düşmanın ya da tanrıların gazabının bir sonucuydu. çoğumuzun aksine grekler var olan her şeyin bir ruhu ve özgür iradesi olduğunu insanoğlunun da bu iradelerin kurbanı olduklarını düşünüyorlardı. geri kalan her ölüm sebebi bu ruhların eylemlerinin bir bahanesiydi. tıpkı islamdaki kader inancı gibi.

    greklere göre tüm tanrılar insanları öldürebiliyordu. ancak pek çok rasyonel şüpheciye rağmen çoğunluk olarak ölümden sonra yaşama inanıyorlardı. toprağa gömülen bedenler çürüyecek, yakılanlar kül olacak ama ruh görünmeyen bir tür imge(eidolon) olarak yaşamayı sürdüreceklerdi. geleneksel olarak ruh nefesle ilişkilendirilirdi. greklerde ruh anlamına gelen psykhe nefes demekti. aynı şekilde latincedeki anima da grekçede rüzgar anlamına gelen animos kelimesinden türemiştir. yine latincedeki ruh anlamına gelen spiritus yine nefes anlamına gelir. diğer bir kültürden örnek olarak ibranicede de ruh nefes anlamına gelen ruach kelimesinden gelmektedir. biz de bu kelimeyi kullanıyoruz hala. nefesin görünmezliği ve temelliği antik insanların bu şekilde düşünmesine yol açmıştır diyebiliriz.

    bu akıl yürütme doğal olarak insanların etrafta "nefesvari" bir şekilde gezinen ölü ruhlarıyla ilişkilerini de etkilemiştir. nefesin/ruhun bedenden ayrılmak zorunda olduğu için öfkeli ve bu sebeple de tehlikeli bir şekilde avarece dolaştıkları düşünülüyordu.özellikle uygun bir şekilde gömülmemiş olanlar dünyada intikam aramakta son derece haklıydılar. insanların rüyalarına girmelerinin sebeplerinden biri de budur zaten.

    ilyada'da akhilleus'un ölen arkadaşı patroklos'un ruhu bu anlayışa iyi bir örnektir.

    "uyurken geldi zavallı patroklos'un ruhu,
    [....]
    umursardın ben yaşarken, şimdi umursamaz oldun,
    durma, çabuk göm de, gireyim hades kapılarından,
    ruhlar var burada, göçmüşlerin belirtileri,
    giremem içeriye, uzağa sürerler beni,
    ırmağı geçip bir türlü karışamam aralarına,
    boşuna dolanırım hades'in geniş kapılı
    evi önünde, boşuna"(2)

    bunu üzerine akhilleus arkadaşı patroklos'un isteğini yerine getirir, cesedini görkemli bir tören ateşinde yakar.

    ancak tabii ki de ruhlar her zaman tehlikeli varlıklar değildirler. onları kendi etrafınıza çekebilir hatta sizi korumalarını sağlayabilirsiniz. hatta altın ve gümüş ırklardan insanlar öldükten sonra zaten iyi ruhlara dönüşürler. (bkz: yunan mitolojisi'nde insan soyları)

    ancak çoğu ruh insanları kıskandığı için onların başına bela olmaya daha yatkındır. eski zaman geleneklerinin çoğu işte bu ruhları uzak tutmak için oluşturulmuştur. en sevilen eşyaların ölülerle birlikte gömülmesinin ardında bu anlayış yatar. ölünün sevdiği eşyaları bir başkası kullanırsa ölü bunu kıskanıp o kişiye musallat olabilir.iki kap kacak için alınacak risk değildir. ölüler için lahitler ya da ufak evler yapılması, ölünün öteki hayatında cinsel olarak yalnız kalmaması için mezarı başında dişi köleler kurban edilmesi de hep bu akıl yürütmenin sonucudur.

    grekler ruhların öldükten sonra aptallaştığına, dolayısıyla öbür dünyaya giderken yollarını kaybedeceklerine ve yaşayanların başına uğursuzluk gertireceğine inanılırdı. iyi ki hermes vardı ve ölülerin ruhlarını hades'in ülkesine götürüyordu da yaşayanlar rahat bir nefes alabiliyordu. hermes'e ayrıca psykhopompos (rıh rehberi) denmesinin sebebi buydu.

    ruhlar aynı zamanda sesten korkarlardı. ölülerin etrafında yas tutanla sadece ruhun gönlünü hoş tutmak için değil onları uzak tutmaya da yarıyordu. "seni seviyoruz ama bizden uzak dur". aynı şekilde düğünlerdeki şamatacıların da amacı ruhların dünya nimetlerine özenecekleri düğü ortamından uzak tutulmaya çalışılmasıdır. asker uğurlarken, düğün yaparken çıkarılan seslerin ve gürültülerin de kökeninde bu olabilir. tabi zamanla araçlar amaçları unutmuştur.

    ruhların gönlünü hoş tutmanın yollarından biri de ara sıra onların yeryüzünde rahatça gezebilmelerine imkan tanımaktır. atina'da her bahar kutlanan anthesteria bayramına ruhlar da çağrılır, fakat son gün herkes bir ağızdan çığlık çığlığa "gidin! geldiğiniz yere dönün, ey ölülerin ruhları! anthesteria bayramı bitti!" diye bağırırlardı. günümüzde kutlanan halloween'in kökeni de buradan gelir. antik yunan'da ölüler bu bayramda insanların arasında dolaşır ve kapı kapı gezerek yemek isterlerdi. bu yemeği vermemek ise uğursuzluk getirirdi. halloween'de çocukların korkunç kostümler giyip evlerden şeker istemeleri bu geleneğin devamıdır.

    kaynaklar
    1- sappho, fragman 58
    2- homeros, ilyada 23.61-74
    3- powell b., klasik mitoloji, çev.sinan okan çavuş, bilge kültür sanat, 2018, istanbul.s.322-326