• 3 sayfalık bir metinle bilgi felsefesinin altını üstüne getiren düşünür.

    metin aşağıdaki şekildedir:

    gerekçelendirilmiş doğru inanç bilgi midir?* **
    edmund gettier çev.: sedat yazıcı

    son yıllarda bir kişinin bir önermeyi bilmesinin gerekli ve yeterli koşullarını ifade etmek için çeşitli denemelerde bulunuldu. bu denemeler, genellikle aşağıdaki biçime benzer şekilde ifade edilebilecek türde oldular:
    (a) s, p'yi biliyor
    ancak ve ancak
    (ı) p doğrudur
    (ıı) s, p'ye inanıyor, ve
    (ııı) s'nin p'ye inanması için gerekçesi vardır.1

    örneğin, chisholm aşağıdakilerin bilginin gerekli ve yeterli koşullarını verdiğini belirtmiştir.2

    (b) s, p'yi biliyor
    ancak ve ancak
    (ı) s, p'yi kabul ediyor,
    (u) s, p için yeterli kanıtlara sahiptir, (ııı) p doğrudur.

    ayer bilginin gerekli ve yeterli koşullarını şöyle ifade etmiştir.3

    (c) s, p'yi biliyor
    ancak ve ancak
    (ı) p doğrudur
    (ıı) s, p'nin doğruluğuna emindir, ve
    (ııı) s, p'nin doğru olduğuna emin olma hakkına sahiptir.


    (a)'da ifade edilen koşulların s'nin p'yi bildiğini ifade eden önermenin doğruluğu için yeterli koşulları oluşturmadığından yanlış olduğunu kanıtlayacağım. aynı kanıt, eğer "yeterli kanıta sahip olma" veya "emin olma hak- kına sahip olma", "bir şeye inanmayı gerekçelendirme" ile tam olarak değiştirilirse (b) ve (c)'nin yanlış olduklarını gösterecektir.

    iki noktaya işaret ederek başlayacağım. birincisi, p gibi bir önerme için, s'nin p'ye inanmasının gerekçelendirilmişliği s'nin p'yi bilmesinin gerekli koşuludur anlamındaki bir "gerekçelendirme"de, bir kişinin gerçekte yanlış olan bir önermeye inanmasının gerekçelendirilmiş olması mümkündür. ikincisi, p gibi bir önerme için, eğer s'nin p'ye inanması gerekçelendirilmişse ve p, q'yu içerirse ve s, q'yu p'den çıkarırsa ve bu çıkarının sonucu olarak q'yu kabul ederse, buna göre s, q'ya inancını gerekçelendirmiş demektir. bu iki noktayı akılda tutalım. şimdi ortaya koyacağım iki durumda (a)'da ifade edilen koşulların bazı önermeleri için yerine getirilmesine karşın söz konusu kişinin bu önermeyi bildiği söylenemez.

    durum ı

    varsayın ki smith ve jones belli bir iş için başvuruda bulundular. ve varsayın ki smith'in aşağıdaki tümel-evetlemeli önerme için güçlü bir kanıtı var:

    (d) işe alınacak olan kişi jones'dur ve jones'un cebinde on adet madeni para var.
    smith'in (d) için kanıtı, şirket müdürünün sonuçta jones'un seçileceği konusunda kendisini temin etmesi ve smith'in kendisinin on dakika önce jones'un cebindeki paraları saymış olması olabilir, (d) önermesi şunu içerir:

    (e) işe alınacak olan kişinin cebinde on adet madeni para var.

    varsayalım ki smith (d)'den (e)'ye olan gerektirmeyi görür ve hakkında güçlü bir kanıta sahip olduğu (d)'ye dayanarak (e)'yi kabul eder. bu du- rumda, smith (e)'nin doğru olduğuna ilişkin inancı için açık bir gerekçelendirme yapmıştır.
    fakat, buna ek olarak, gerçekte jones'un değil smith'in işe alınacağını, ama smith'in bunu bilmediğini düşünün. dahası, smith bilmese de kendi cebinde on adet madeni para vardır. buna göre, smith'in (e)'yi çıkardığı (d) önermesi yanlış olmasına karşın, (e) önermesi doğrudur.

    bu durumda, örneğimizde aşağıdakilerin hepsi doğrudur. (1) (e) doğrudur, (2) smith (e)'nin doğru olduğuna inanıyor ve (3) smith'in (e)'nin doğru olduğuna inanması gerekçelendirilmiştir. halbuki smith'in (e)'nin doğru olduğunu bilmediği açıktır: smith kendi cebinde kaç adet madeni para olduğunu bilmezken (e)'nin doğruluğu smith'in cebindeki paraların sayısından gelmektedir. smith bu inancım jones'un cebindeki saydığı paralara dayandırdığı için, yanlış olarak, jones'un işe alınacak kişi olduğuna inanmaktadır.

    durum ıı

    smith'in aşağıdaki önerme için güçlü kanıtı olduğunu varsayalım:
    (f) jones'un bir ford'u var.
    smith'in kanıtının şu olduğunu kabul edelim: smith, jones'un geçmişte hep bir arabası olduğunu, ve de bu arabanın her zaman ford marka bir araba olduğunu anımsamaktadır. üstelik, bir gün jones ford marka bir araba kullanırken smith'e arabasına binmesini teklif etmiştir. şimdi, smith'in brown diye bir arkadaşı olduğunu ama smith'in onun nerede olduğuna ilişkin hiç bir bilgisinin olmadığını düşünelim. smith tamamen rastlantısal olarak üç yer ismi seçer ve aşağıdaki üç önermeyi kurar:

    (g) ya jones'un bir ford'u var, ya da brown boston'dadır,
    (h) ya jones'un bir ford'u var, ya da brown barcelona'dadır,
    (i) ya jones'un bir ford'u var, ya da brown brest-litovsk'dadır.

    bu önermelerin her biri (f)'den türetildi. smith'in (f)'den kurduğu bu önermelerin her birinin gerektirmesini anladığını ve (f)nin temelinde (g), (h) ve (i)'yi kabul etmeye vardığını düşünün. smith, güçlü bir kanıta sahip olduğu bir önermeden doğru bir biçimde (g), (h) ve (i)'yi çıkardı. öyleyse smith bu üç önermenin her birine inanışını gerekçelendirmiş oldu. tabii ki, smith'in brown'un nerede olduğuna ilişkin hiçbir fikri yoktur.

    öte yandan, şimdi iki koşulun daha söz konusu olduğunu düşünün. birincisi, aslında jones'un bir ford'u yoktur, yalnızca hali hazırda kiralık bir araba kullanmaktadır. ikinci olarak, smith bunu bilmiyor olsa da, tamamen bir rastlantı sonucu olarak, (h) önermesinde belirtilen yer gerçekte brown'un olduğu yer çıkar. bu iki koşul söz konusu olduğunda; (1) (h) doğrudur, (2) smith (h)'nin doğru olduğuna inanmaktadır ve (3) smith'in (h)nin doğru olduğuna ilişkin inancı gerekçelendirilmiş olsa bile, yine de smith (h)'nirı doğru olduğunu bilmemektedir.
    bu iki örnek (a) tanımının bir kişinin belirli bir önermeyi bilmesinin yeterli koşulunu ifade etmediğini gösterir. aynı durumlar, uygun değişikliklerle, tanım (b) ve tanım (c)'nin de böyle bir şeyi yapmadığını göstermede yeterli olacaktır.

    notlar
    1. platon theatetus 201 'de böyle bir tanımı düşünüyor gibi ve belki de meno 98 de kabul edi- yor .
    2. roderich m. chisholm, perceving: a philosophical study. (ıthaca, n.y., 1957), 16. 3. a.j. ayer. the poblem of knowledge (london: 1956).


    * analysis, cilt 23, no: 6 (1963), 121-123.
    ** "gerekçelendirme" sözcüğü "justifıcation" anlamında kullanılmıştır (ç.n.).