• ayrıca göstermeye çalıştığım gibi, liberalizmin esas olarak bireysel hak ve çıkarların korunmasıyla ilgili bir anglo-amerikan geleneği olduğu düşüncesi, liberalizm tarihinin son dönemlerinde ortaya çıkan bir gelişmedir. bu, yirminci yüzyıl savaşlarının ve özellikle soğuk savaş döneminde totalitarizm korkusunun bir ürünüdür. bundan önceki yüzyıllar boyunca, liberal olmak çok farklı bir şey anlamına geliyordu. liberal olmak, cömert ve sivil bilinçli bir vatandaş olmak; diğer vatandaşlarla olan bağını anlamak ve ortak iyiliği destekleyen şekillerde hareket etmek anlamına geliyordu.

    başlangıçtan itibaren liberaller, ahlaki reform ihtiyacına adeta takıntılıydılar. projelerini etik bir proje olarak görüyorlardı. ahlaki reforma duyulan bu ilgi, dini konulara sürekli ilgi göstermelerini açıklamaya yardımcı olur ve bu kitabın bir diğer amacı da önemli bu gerçeğe yer açmak için tartışmalarımızı yeniden dengelemektir. bu çalışmada dini fikirlerin ve tartışmaların, liberalizm hakkındaki tartışmaları başlangıcından itibaren yönlendirdiğini ve insanları düşman kamplara böldüğünü gösteriyorum. liberalizme yöneltilen en erken saldırılardan biri onu "dini-politik sapkınlık" olarak nitelendirdi ve gelecek yüzyıllar için taarruz zeminini inşa etti. günümüze değin, liberalizm, din karşıtlığı ve ahlaksızlıkla ilgili sürekli suçlamalara karşı kendisini savunmak zorunda kalmıştır.

    liberallerin kendilerini ahlaki reformcular olarak görmeleri, onların günahsız olduğu anlamına gelmez. son zamanlarda yapılan çalışmalar, liberalizmin karanlık yönlerini ortaya çıkarmıştır. araştırmacılar, birçok liberalin elitizmini, cinsiyetçiliğini, ırkçılığını ve emperyalizmini ifşa etmişlerdir. eşit haklara adanmış bir ideolojinin, bu tür çirkin uygulamaları nasıl destekleyebileceğini soruyorlar. liberalizmin çirkin yönlerini kesinlikle inkar etmiyorum, ancak liberal fikirleri zamanlarının bağlamında değerlendirerek, daha nüanslı ve karmaşık bir hikaye anlatıyorum.

    işlemim kapsamlı olduğunu iddia edemez. dünyanın diğer bölgelerindeki liberalizme atıfta bulunsam da, fransa, almanya, ingiltere ve amerika birleşik devletleri üzerinde yoğunlaşıyorum. bu seçim bazıları için keyfi veya aşırı kısıtlayıcı görünebilir. elbette, diğer ülkeler de liberalizmin tarihine katkıda bulundu. ancak, liberalizmin avrupa'da doğduğuna ve oradan dışarıya yayıldığına inanıyorum. daha spesifik olarak, liberalizmin kökenleri fransız devrimi'ne dayanmaktadır ve bu süreçte nereye göç ettiyse orada fransa'daki siyasi gelişmelerle yakından bağlantılı kalmış ve bu gelişmelerden etkilenmiştir.

    öncelikle liberalizmin tarih öncesi hakkında bir bölümle başlıyorum. romalı devlet adamı cicero ile başlayıp fransız soylu marquis de lafayette ile sona eren 1. bölümde, "liberal" kelimesinin karşılığı "mertlik"ken ve "liberalizm" kelimesi henüz mevcut değilken liberal olmanın ne anlama geldiğini açıklıyorum. "liberal" kelimesinin bu derin tarihinin bilinmesi iyi olacaktır, zira kendini liberal olarak adlandıranlar tarafından sonraki yüzyıllar boyunca liberal kelimesini bu antik ve ahlaki idealle özdeşleştirdiler ve sözlükler hala "liberal"i bu geleneksel şekilde tanımlamaya devam ediyor. 20. yüzyılın ortalarında, amerikalı filozof john dewey hala liberalizmin "zihin ve karakter açısından cömertlik ve hoşgörü" anlamına geldiğini ısrarla savunuyordu. bunun, dediği gibi, "bireycilik ilkesi" ile hiçbir ilgisi yoktu. ilk bölüm, başlangıçta bir romalı vatandaşın ideal niteliklerini belirtmek için kullanılan bir kelimenin nasıl hristiyanlaştırıldığını, demokratikleştirildiğini, sosyalleştirildiğini ve politize edildiğini, böylece 18. yüzyılın sonlarında amerikan anayasası'nı tanımlamak için kullanılabilir hale geldiğini anlatır.

    kitabın ana kısmı, 1789, 1830, 1848 ve 1870 devrimleri ve bu devrimlerin doğurduğu transatlantik tartışmalar olmak üzere, fransa ve liberalizmin iç içe geçmiş tarihlerinde dört ana olaya odaklanmaktadır. liberalizmin hikayesi, etkili bir şekilde 2. bölümde başlayacak; burada kelimenin ortaya çıkışı ve çevresindeki tartışmalar anlatılır. bu bölümde ele alınan konular arasında liberalizmin cumhuriyetçilik, sömürgecilik, laissez-faire ve feminizm ile ilişkisi bulunmaktadır ve bunlar kitabın geri kalanında daha da geliştirilen temalardır. belki de en önemli konu, fransız devrimi'nin radikal politikalarında kökenleri bulunan, liberalizmin dinle olan zorlu ilişkisidir.

    üçüncü bölüm, liberalizmin 1830'dan 1848 devrimleri'nin arifesine kadar olan evrimini anlatır; bir yandan sosyalizm gibi yeni politik ideolojilerin ortaya çıkışına, diğer yandan da fransa'nın bir devrim daha yaşamaya yönelmesine paralel olarak konservatizmin etkisine dikkatlice değinir.

    4. bölüm, 1848'deki çalkantılarda liberalizmin algılanan başarısızlığı ve liberallerin bu başarısızlığı nasıl ele aldığıyla ilgilidir. esas olarak aile, din ve masonluk gibi kurumlar üzerinde yoğunlaştılar ve bu kurumları temel olarak ahlaki ve eğitimsel bir proje olarak gördüler. 5. bölüm, liberal yönetişim konusuna yönelir ve napolyon ııı, abraham lincoln, william gladstone ve otto von bismarck'ın liderliklerinin, ahlak, liberalizm ve demokrasi arasındaki ilişkiye dair yeni fikirler ortaya çıkardığını anlatır. "liberal demokrasi" fikri doğar. 6. bölüm, fransa'nın 1870'teki dördüncü devrimini ve yankılarını ele alır. cumhuriyetçilerin dünyadaki en liberal eğitim sistemini yaratma çabası içinde, fransız üçüncü cumhuriyeti'nin katolik kilisesi ile yaşadığı mücadeleleri anlatır. 7. bölüm, 19. yüzyılın sonlarında sosyalist fikirlere yakın bir yeni liberalizmin ortaya çıkışını ve buna karşılık olarak ortaya çıkan "klasik" veya "geleneksel" liberalizmi anlatır. bunlardan hangisinin "gerçek" liberalizm olduğu üzerinde büyük bir savaş yaşanır. son olarak, 8. bölüm, liberalizmin 20. yüzyılın başlarında amerikan politik söylemine nasıl girdiğini ve amerikan dünya egemenliği düşüncesiyle de ilişkili olarak benzersiz bir amerikan entelektüel geleneği olarak nasıl görüldüğünü anlatır. politika yapıcılar, amerikan liberalizminin dış ve iç politika açısından tam olarak ne anlama geldiği konusunda tartışmalar yaşarlar. epilogda, liberalizmin neden özel haklar ve bireysel seçimler üzerinde bu kadar temel bir şekilde yoğunlaştığına inandığımızı ve 20. yüzyıl ortalarındaki amerikanlaşma sürecinin, bu kitapta anlatılan tarihin neden göz ardı edildiğini ve birçoğumuzun bunu artık hatırlamadığını tartışmaktayım.

    (as ı also endeavor to show, the idea that liberalism is an anglo-american tradition concerned primarily with the protection of individual rights and interests is a very recent development in the history of liberalism. ıt is the product of the wars of the twentieth century and especially the fear of totalitarianism during the cold war. for centuries before this, being liberal meant something very different. ıt meant being a giving and a civic-minded citizen; it meant understanding one's connectedness to other citizens and acting in ways conducive to the common good.

    from the very beginning, liberals were virtually obsessed with the need for moral reform. they saw their project as an ethical one. this concern for moral reform helps to explain their constant concern with religion, and another aim of this book is to recalibrate our discussions to make room for this important fact. ı show that religious ideas and controversies drove debates about liberalism from the very beginning and that they polarized people into hostile camps. one of the earliest attacks on liberalism called it a "religio-political heresy," setting the tone for the centuries to come. to this day, liberalism is obliged to defend itself against unrelenting charges of irreligion and immorality.

    the fact that liberals saw themselves as moral reformers does not mean that they were without sin. much recent work has uncovered a dark side of liberalism. scholars have exposed the elitism, sexism, racism, and imperialism of many liberals. how could an ideology dedicated to equal rights, they ask, have supported such heinous practices? ı certainly do not deny the uglier sides of liberalism, but by placing liberal ideas in the context of their time, ı tell a more nuanced and complex story.

    my treatment cannot pretend to be exhaustive. although ı reference liberalism in other parts of the world, ı focus on france, germany, britain, and the united states. this choice may seem arbitrary or overly restrictive to some. of course, other countries contributed to the history of liberalism. but ı do believe that liberalism was born in europe and spread outward from there. more specifically, liberalism owes its origins to the french revolution, and wherever it migrated thereafter, it remained closely linked to and affected by political developments in france.

    ı begin with a chapter on the prehistory of liberalism. starting with the roman statesman cicero and ending with the french nobleman the marquis de lafayette, in chapter 1 ı explain what it meant to be liberal when its corresponding noun was "liberality" and the word "liberalism" did not yet exist. this deep history of the word "liberal" is good to know, because self-titled liberals over the course of the following centuries continued to identify with this ancient and moral ideal, and dictionaries continued to define "liberal" in this traditional way. ın the mid-twentieth century, the american philosopher john dewey still insisted that liberalism stood for "liberality and generosity, especially of mind and character." ıt had nothing to do, he said, with the "gospel of individualism." the first chapter tells the story of how a word initially used to designate the ideal qualities of a roman citizen was christianized, democratized, socialized, and politicized, such that by the late eighteenth century it could be employed to describe the american constitution.

    the main part of the book then focuses on four key events in the intertwined histories of france and liberalism, namely the revolutions of 1789, 1830, 1848, and 1870, and the transatlantic debates that these revolutions engendered. the story of liberalism effectively begins in chapter 2, which recounts the coining of the word and the controversies that surrounded it. some of the topics discussed in this chapter are liberalism's relationship with republicanism, colonialism, laissez-faire, and feminism, all of which are themes that are developed further in the rest of the book. perhaps the most important issue of all is liberalism's fraught relationship with religion, whose origins in the radical politics of the french revolution are discussed here as well. chapter 3 tells the story of liberalism's evolution from 1830 to the eve of the revolutions of 1848, paying close attention to the emergence of new political ideologies like socialism, on the one hand, and conservatism, on the other, and to how they inflected liberalism, as france careened toward yet another revolution. chapter 4 deals with the perceived failure of liberalism in the upheavals of 1848, and how liberals sought to address this failure. they focused overwhelmingly on institutions like the family, religion, and freemasonry in what they saw as an essentially moralizing and educational project. chapter 5 turns to the topic of liberal governance and, with a focus on napoleon ııı, abraham lincoln, william gladstone, and otto von bismarck, recounts how their leadership engendered new ideas about the relationship between morals, liberalism, and democracy. the idea of a "liberal democracy" was born. chapter 6 considers france's fourth revolution in 1870 and its repercussions. ıt describes the battles of the french third republic against the catholic church in the effort to create what republicans called the most liberal educational system in the world. chapter 7 recounts how a new liberalism, friendly to socialist ideas, was conceived toward the end of the nineteenth century and how a "classical" or "orthodox" liberalism was conjured as a response. a great battle took place over which of these—the new or the old—was the "true" liberalism. finally, chapter 8 recounts how liberalism entered the american political vocabulary in the early twentieth century and came to be seen as a uniquely american intellectual tradition, wrapped up also in the notion of american world hegemony. policy makers now debated what exactly american liberalism meant in terms of foreign and domestic affairs. ın the epilogue ı offer some suggestions as to why we have come to believe that liberalism is so fundamentally centered on private rights and individual choices. ı discuss how the mid-twentieth-century americanization of liberalism came to eclipse the history recounted in this book to the point that many of us today don't remember it at all.)

  • son olarak, tarihten kaybolan önemli bir gerçeği aydınlatmak istiyorum. esasında, çoğu liberal ahlakçıydı. onların liberalizminin, bugün duyduğumuz atomistik bireycilikle hiçbir ilgisi yoktu. asla görevleri vurgulamadan haklardan söz etmezlerdi. çoğu liberal, insanların görevleri olduğu için haklara sahip olduğuna inanırdı ve çoğu sosyal adalet konularına derinden ilgi duyardı. insanların sadece çıkarlarına dayalı olarak yaşayabilecekleri bir topluluğun inşa edilebileceği düşüncesini her zaman reddettiler. bencilliğin tehlikeleri konusunda sürekli uyardılar. liberaller, cömertlik, ahlaki doğruluk ve sivil değerlerin savunuculuğunu aralıksız yaparlardı. elbette, bu onların her zaman ne öğütlediklerini uyguladıkları veya değerlerine uydukları anlamına gelmemelidir.

    (finally, ı elucidate what ı think is a crucial fact that has been lost from history. at heart, most liberals were moralists. their liberalism had nothing to do with the atomistic individualism we hear of today. they never spoke about rights without stressing duties. most liberals believed that people had rights because they had duties, and most were deeply interested in questions of social justice. they always rejected the idea that a viable community could be constructed on the basis of selfinterestedness alone. ad infinitum they warned of the dangers of selfishness. liberals ceaselessly advocated generosity, moral probity, and civic values. this, of course, should not be taken to mean that they always practiced what they preached or lived up to their values.)