• bugünkü anlamıyla aslında metafizikten çok fiziğe karşılık düşer. anlaşılması son derece zor karanlık bir metin olarak bilinir.
    "metafizik, bilgeliğe nasıl ulaşılacağı ya da başka bir anlatımla bilgeliğe ulaş­tıracak bilgi türünün ne olduğu konusunda coşkulu ve ısrarlı bir araştırmanın ürünüdür." bilgiye ulaşmanın tek yolunu ilk nedenleri anlamak olarak belirleyen aristoteles ilk neden veya ilk ilkenin ne olduğunu araştırır.

    kitap "tüm insanlar bilmek isterler" cümlesi ile açılır ve bilmenin 3 derecesi olduğunu iddia eder. anımsama, deney ve sanat ile bilim. anımsama hayvanlar ve insanlarda ortaktır, deney bazı hayvanlara ve insanlara özgüdür ancak bilim ve sanat sadece insana özgüdür. bu arada bu da tartışmaya açıktır, dişisini etkilemek için dans eden bir kuş sanat icra ediyor mudur sorusu bence hala tartışmaya değer bir soru.

    "bilginin her alt aşaması, üst aşama için gereklidir. deney, anımsanan şeylerin toplamı olarak ortaya çıkar; bi­lim ve sanat da deney aracılığıyla gerçekleşir. "deneyle kazanılmış bir dizi kav­ ramdan bir nesneler sınıfına ilişkin tümel bir yargı oluşturulduğunda sanat or­taya çıkar." bir anlamda sanat, deneyin rastlantısallığını değil, çokça tekrarlan­mış deneylerden çıkarılmış bir genellemeyi içerir. söz gelimi, bir ilacın bir has­talık için iyileştirici olduğunu bilebilmek için, onun çok sayıda hastayı iyileştir­miş olduğuna dair deneyimlerimizin bulunması gerekir. sanat sahibi insan, de­ neyimin üstüne yükselerek, o ilacın neden o hastalığa iyi geldiğini, yani ilacın niteliğini de bilir. bu bir "evrensel"i, bir "tümel"i bilmek anlamına gelir."

    sanat belli bir sonuç almak için yapılır. bu anlamda sanatın aristoteles'te zanaatten tam olarak ayrılmadığını görüyoruz. ona göre masa yapma sanatıyla şiir yazma sanatı aynı şeydir. bilimi ise bunun üzerine koyar zira bilim sadece bilim içindir. bilgelik bu bilgi türünü muhakkak gerektirir. "büyük bir düşünce çabasını içermesi gere­ken böyle bir bilgi, işte metafizik'in konusunu oluşturur. aristoteles bu nedenle "araştırmamızın konusu bu bilim olduğuna göre incelememiz gereken, bilgeli­ğin hangi tür nedenlerin ve ilkelerin bilimi olduğudur," der. kuşkusuz bunlar ilk nedenlerdir ve bunların bilgisi, "teorik bilgi"dir, yani "bilim"dir."

    platon ile ayrıldıkları önemli bir nokta neyin önce geldiğidir. "ona göre, beyazlık diye bir kavramın olabilme­si için beyaz şeylerin bulunması gere­kir; oysa platon beyaz şeylerin beyaz ideasından pay aldıklarını, ancak bu şekilde beyaz olabileceklerini düşü­nür. yani platon'a göre, beyazlık, be­yaz şeylerden önce gelir."

    ikinci ayrılık noktası aristoteles'in form-madde ayrımıdır. platon'un ideaları asla değişmezler. sabit bir öz olarak dururlar. aristoteles ise ideaların form halinde maddeye içkin ve onun zorunlu bir niteliği olduğunu savunur. "form, herhangi bir şeyin değişmez niteliğini, aynı za­ manda "tür"ünü gösterir. sözgelimi, insan bir türdür. bir varlığı insan olarak ta­nımlamamızı sağlayan, zamana ve mekana bağlı olarak değişmeyen, kalıcı bir öz vardır. tek tek insanlar, yani tikel varlık olarak insan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. tümel olarak insan ya da insan türü ise kalıcıdır. bazı yorumcular, aristo­teles'in form kavramının biyolojik kaynaklı olduğunu öne sürerler. bu doğru bir yorumdur; çünkü, aristoteles bütün varlıklarda süreklilik taşıyan, nesilden ne­sile, varlıktan varlığa aktarılan bir çekirdek [belki bugünkü bilimin terimleriyle adlandıracak olsak ona "gen" adını verebiliriz] bulunduğuna inanır. bu her var­lığın içinde yer aldığı "tür"ü gösterir."

    madde ise formu içinde taşıyan tikeldir. yani insanlar tek tek madde iken, insanlık insanların zorunlu niteliği olan formdur. form olmadan madde biçimsizdir. "bir heykel örneğinde, mermer heykelin maddesidir; ancak ona biçim veren, heykeltıraşın zihnindeki tasarımdır, yani formdur. madde ve form birbirinden bağımsız değillerdir, bir düşünsel soyutlama içinde onların ay­rı varlıklarından söz ederiz. madde ve form birlikteliği düşüncesi ile aristoteles, platon'un idealarını, duyulur ya da algılanabilir şeylerin içine yerleştirmiş olur."

    madde ve form hipotezi ile aristoteles oluşu ve değişimi açıklamaya çalışmaktadır. bu hipotez içinde de varlıklar statik değil dinamik olarak düşünülür. ancak aristoteles'in peşinde olduğu asıl soru "neden bir meşe tohumunun bir meşe ağacından başka bir şeye dönüşemediği"dir.

    "doğal varlıklar ve canlılar için oluş, maddenin içindeki form sayesinde ger­çekleşir. form, maddenin gizil güç olarak ne olacağı, ulaşacağı son biçimi ya da amacıdır. meşe tohumu fiilen bir tohum olmasına karşın, gizil olarak bir me­şe ağacıdır. gizil olanın edimselliğe dönüşmesi, oluşu açıklayan temel mekaniz­madır. gizil olarak bulunan form, maddeyi oluşturur ve onu en yetkin durumuna ulaştırır. dolayısıyla, içinde gizil olarak bir meşe ağacı olma ereğini taşıyan bir meşe tohumu, bir çam ağacı ya da gürgen olarak gelişmez, ancak bir meşe ağacı şeklinde büyüyebilir.

    maddenin içinde yer alan form sayesinde gerçekleşen hareketi, devinimi ve değişimi aristoteles ereksel neden ile açıklar. her oluşumu yönlendiren form, aslında maddenin ulaşacağı yetkin biçimi içinde taşır. yani madde içindeki form, maddenin yöneleceği son amacı, değişiminin yönünü ve niteliğini belirlemekte­dir. ereksellik (teleoloji) yoluyla açıklanan oluş, aristoteles'in siyaset felsefesin­de de izlediği temel bir akıl yürütmedir."

    elbetteki bu devinimleri ve değişimleri yaratan ilk neden tanrıdır. "unutulmaması gereken, tanrı'nın bir yaratıcı olarak dü­şünülmediğidir. aristoteles'e göre, tıpkı tanrı gibi, evrendeki madde ve formu­nun da ezeli-ebedi bir varlığı vardır. tanrı, evrenin ereksel nedenidir, her varlığın içine, yetkinliğe ulaşma için bir devinim içinde olma ereğini yerleştirmiş­tir. bu nedenle bütün varlıklar, eninde sonunda mutlak yetkinlik olan tanrı'ya ulaşma ereğini içlerinde taşırlar. tanrı'nın bütün etkinliği tinsel yani "düşün­sel" bir etkinliktir. onun düşüncesi kuşkusuz duyumlarla bağlantılı olamaz; tanrı, kendi özbilincine sahip, sonsuz bir sezgi edimi içinde kendini bilen saf bir akıldır."

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları.sf.129-132