• friedrich nietzsche -annesinin ona taktığı adla fritz, 15 ekim 1844'te bir sakson köyü olan röcken'de doğdu. röckenle ilgili iki olgu önemlidir. birincisi, röcken'in bulunduğu yöre yükselen prusya devleti tarafından saksonya'nın 1815'te ilhak edilen kesimindeydi. bu ilhak sakson kralının napolyon ile ittifakına prusyalıların verdiği cezaydı. nietzsche'nin entelektüel manzarasında prusya önemli bir rol oynar.

    gençliğinde prusya milletinden olmakla büyük gurur duyuyordu –kendini kısaca tanımlaması gerektiğinde "ben prusyalıyım" demişti. ayrıca şansolye otto von bismarck'a büyük bir hayranlık besliyordu. ikincisi, röcken'in protestan reformunun merkezinde bulunmasıydı. röcken martin luther'in doğduğu köy olan eisleben'den 70 km uzaktadır. johann sebastian bach'ın çalıştığı ve öldüğü leipzig'in 25 km güneybatısında kalır, georg friedrich handel'in doğduğu ve çalıştığı halle'ye 50 km mesafededir. hem bach hem de hanbel -alman lutherciliğinin iki büyük müzikal sesi-müzikle derinden ilgilenen nietzsche için çok önemliydi(1).

    nietzsche, friedrich wilhelm adıyla vaftiz edildi, çünkü prusya kralı iv. friedrich wilhelm'in doğum gününde dünyaya gelmişti ve lutherci bir papaz olan babası karl ludwig tutkulu bir "königsstreu" yani ateşli bir kralcıydı(2).

    nietzsche'nin babası ludwig 29 yaşındayken pobles köyünün papazı david ernst oehler'in 17 yaşındaki kızı franziska oehler ile tanıştı. şık kıyafetleri, kibar tavırları ve piyano çalma yeteneğiyle –ki bu yetenek oğluna miras kalacaktır- franziska'yı etkileyen ludwig ertesi sene onunla evlendi. bu yüzden nietzsche'nin dört bir yanı lutherci papazlarla doluydu. fakat nietzsche'nin hıristiyanlığa olan öfkesinin sebebini buna bağlamak son derece yanlış olacaktır, zira nietzsche'nin ailesi ne köktendinci ne de bağnazdı. kendisi de bu önermeyi şöyle doğrular: "hıristiyanlıkla savaşıyorsam, bu tam benim işimdir; çünkü o yönden hiçbir yıkımla, hiçbir engelle karşılaşmadım. en koyu hıristiyanlar benden hiç esirgememişlerdir sevgilerini"(3).

    çocukluğu boyunca son derece inançlı bir çocuk olan nietzsche'nin sonradan nasıl olup da bu denli büyük bir "deccal" haline geldiğini açıklamak için ödipal bir "babayı öldürme" (tanrı öldü!) arzusunun olduğu düşünülebilir, fakat nietzsche kitaplarında babasıyla olan ilişkilerini anlattığı bölümlerde babasından her daim saygı ve sevgiyle söz etmektedir. örneğin ecce homo adlı eserinde şöyle der:

    "böyle bir babam olmasını büyük bir ayrıcalık sayıyorum; üstelik bana öyle geliyor ki... sahip olduğum diğer ayrıcalıkların hepsi de bununla açıklanabilir. öncelikle yüksek, ince şeylerle dolu bir dünyaya (kitapların dünyasına) istemeksizin girmek için biraz beklemem yeter, ayrıca niyet etmem gerekmez: orada evimdeyim ben; en derin tutkularım ancak orada açığa çıkar."(4)

    nietzsche'nin babası ludwig, 27 temmuz 1849'da –nietzsche henüz 5 yaşındayken- beyin yumuşaması hastalığından hayatını kaybetti. ertesi sene küçük kardeşi joseph de hayatını kaybetti. yaşadığı papaz evi babasının ölümünden sonra gelen yeni papaza tahsil edileceği için tahliye edilmek zorundaydı. hep andığı adla "baba ocağı"nı (vaterhaus) kaybedişiyle nietzsche ilk kez emniyet duygusunu kaybedecekti. yersiz yurtsuzluk duygusu şiirlerinden takıntılı bir tema haline gelecek ve öyle kalacaktı(5).

    nietzsche'nin ailesi ludwig'in ölümünden sonra naumburg'a taşındı. burada ömürlerinin sonuna kadar kalacakları weingarten 18'e yerleştiler. röcken'e kıyasla daha büyük bir şehir olan naumburg'da nietzsche kendisini çok rahat hissedememişti. babasını kaybetmeyi bir yaralanma olarak tecrübe etmişti ve şimdi röcken'in de kaybı yani ürkütücü bir ortama yerleştirilme hissi nietzsche için başka bir yaralanma olarak geldi. doğduğu köyün özlemini çeken nietzsche 1870'lerin sonunda göçmen hayatının başlamasına kadar büyük şehirlerden hep nefret etti(6).

    babannesinin isteği ile özel okula değil de devlet okuluna giden nietzsche, gelecekte savunacağı fikirlerle neredeyse taban tabana zıt bir karaktere sahipti. her şeyden önce bir rahip olmak istiyordu. burada 5 yaşındayken kaybettiği babasıyla özdeşleşme hissinin yattığını söyleyebiliriz. ikinci olarak gençliğinde bir toplum eleştirmeni olmaktan çok uzaktı. daha ziyade topluma uyma yanlısıydı, hatta ateşli bir toplumsal konformistti. dolayısıyla hiç arkadaş sıkıntısı çekmiyordu(7).

    üçüncü olarak fazlasıyla hayırseverdi. gelecekte "herhangi bir günahtan daha zararlı olan nedir? nasibi kıtlara, zayıflara duyulan acımadan doğan eylem, hıristiyanlık" diyecek olan nietzsche, çocukluğunda afrika'daki "küçük kara kafirlere" verilmesi için misyonerlere en iyi oyuncaklarını veriyordu(8). son olarak ise son derece itaatkârdı, hatta bazen abartılı bir katılıkta – prusyalı tarzında- itaat ediyordu. en zor durumda bile okul kurallarının dışına asla çıkmıyordu(9).

    1858'in ekiminde dönemin en iyi okullarından biri olan ve aşırı disipliniyle tanınan pforta'dan burs teklifi aldı ve kabul edip bu okula başladı. 1860 yılının yazında en yakın iki arkadaşıyla germania cemiyeti'ni kurdular. wagner çevresi ya da stefan george çevresi gibi kültürel yenilenmeyi amaçlayan bir "çevre" kurma yönündeki son derece almanlara has bir fenomenin ilk parıltısıydı bu(10).

    pforta yıllarının bir başka getirisi ise papazlarla dolu bir çevrede büyüyen dini bütün nietzsche'nin ilk defa dini şüpheler hissetmesidir. bilimle içli dışlı oldukça incil'i bilimsel bir biçimde incelemeye çalışmış, incil'i daha önce bilimsel olarak incelemiş yazarları okumuş ve böylece dine karşı şüphe duymaya başlamıştır. annesiyle olan mektuplaşmalarda bu şüphelerini açığa vurmuş ve bu sebeple gelenekçi annesiyle aralarına bir soğukluk girmiştir.

    bunun dışında o da her genç gibi sarhoş olmuş, öğretmenlerine şakalar yapmış ve otoriteye karşı başkaldırmıştır. pforta'daki nietzsche hakkında bilmemiz gereken son şey ise edebi üretkenliğidir. olgunluk dönemindeki ana temaların çoğu ergenlik dönemlerindeki bu kısa notlarında hayat bulmuştur. din, müzik, yunan tragedyası, şiir, siyaset ve ahlak, anayurda karşı kozmopolitizm ve özgür irade konularında yazılar yazmış ve parlak zekâsı herkes tarafından kabul edilen bir çocuk olarak erken yaşlarda yeteneğini göstermeye başlamıştır(11).

    pforta'dan mezun olduktan sonra 1864 ekiminde bonn'da üniversiteye başladı. dini olarak şüphelerle dolu olsa da annesinin isteği üzerine teoloji üzerine çalışmaya başladı. ancak pforta'daki aşırı disiplinden kurtulmanın verdiği coşkunluktan olsa gerek çılgın öğrenci kulüplerine katılmış, bir yara izine sahip olmak için düelloya girmiştir. öte yandan david strauss'un etkisiyle hristiyanlıktan tamamen ayrılmıştır.

    bununla beraber teolojiyi bırakıp filoloji bölümüne geçmiştir. daha sonra pek çok kez uğrayacağı genelevlere de ilk defa bu sene uğramıştır.

    1865 yılında bonn üniversitesi'nden ayrılan hocası friedrich ritschl leipzig'e geçince nietzsche de bir kaç arkadaşıyla birlikte bonn'dan ayrılıp leipzig üniversitesi'ne kaydoldu.

    leipzig'te bonn'daki çılgın yaşamının aksine çok daha akademik ve neşeli bir hayat yaşadı. schopenhauer'in istenç ve tasarım olarak dünya kitabını okuduktan sonra derhal schopenhauerci olmaya karar verdi. hocasının da teşvikiyle kurulan filoloji kulübüne katıldı. fakat bismarck'ın politikaları sonucunda –ki nietzsche bu politikaları sonuna kadar destekliyordu- avusturya ile savaş çıktığında nietzsche orduya gönüllü olarak katılmıştı. ancak büyük ihtimal ileri derecedeki miyopluğu yüzünden yaralanınca leipzig'e geri döndü. 1868'de hayranı olduğu wagner ile ilk kez karşılaştı.

    bu yıllarda schopenhauer etkisiyle felsefeyle ilgilenmeye başlayan nietzsche filolojiden soğumaya başlamıştır. bu konuda defterine şöyle yazmıştır: "sonraki filolog kuşağı bugünkü kuşağın özniteliklerinden biri olan sürekli "eveleyip gevelemekten" vazgeçmelidir. geviş getiren akademisyenler asalaktır, geçmişin büyük ve yaratıcı düşüncelerini geveleyip dururlar ama kendileri hiçbir şey yaratmazlar."(12)

    ancak talihin garip bir cilvesi olarak filolojiden gün geçtikçe soğurken kendisine basel'den bir profesörlük teklifi gelmiştir. kendisine güvenen hocalarının bağlantılarıyla ayarladığı bu kürsü için nietzsche çok sevinmiş ve derhal kabul etmiştir.

    1870'de çıkan prusya-fransa savaşı ise nietzsche'nin hayatında önemli bir nokta olmuştur. bu savaşa da gönüllü olarak katılan nietzsche savaş alanında gördükleri karşısında şok olmuş, şiddetle ilgili görüşlerini yeniden değerlendirmek zorunda kalmıştır. bu savaş esnasında kaptığı dizanteri ve difteri hastalıkları da uzun süre yakasını bırakmamıştır. nietzsche 1870'in kasım ayında basel'e ve kürsüsüne geri döndü. 1872'de ilk kitabı olan tragedya'nın doğuşu basıldı. 1874'te basel'in beşeri bilimler fakültesinin dekanı oldu. 1878'de insanca, pek insanca basıldı. 1879'da karışık kanılar ve özdeyişler kitabı insanca, pek insanca'ya ek olarak çıktı.

    aynı yıl sağlık sorunları nedeniyle basel üniversitesinden emekliye ayrıldı. bu tarihten sonra gezgin bir hayat yaşamaya başladı. körlük tehlikesi geçiriyordu ve ziyaretine gittiği her doktor kendisine artık daha fazla okuyup yazmamasını öneriyordu. buna rağmen nietzsche sağlığını tamamen yitirene kadar yazmaya devam etmiştir. üniversiteden ayrıldıktan sonra başlayan gezgin hayatı sırasında el yazısıyla gezgin ve gölgesi'ni yazdı. 1881'de tan kızıllığı basıldı. 1882'de lou salomé'e evlilik teklifi etti ve reddedildi. bu olay üzerine lou ve ree ile olan arkadaşlığı sona erdirdi.

    1883'te önce hayranı sonra da düşmanı olduğu wagner hayatını kaybetti. aynı yılın sonunda böyle buyurdu zerdüşt basıldı. 1886'da masrafları kendi ödeyerek iyinin ve kötünün ötesinde'yi bastırdı. 1887'de ahlakın soykötüğü üzerine'yi yine masraflarını kendisi ödeyerek bastırdı. 1888'de brandes, kopenhag'da nietzsche ve eserleri üzerine ders vermeye başladı. aynı yıl wagner olayı kitabı yayımlandı.

    fakat 1888 yılının sonu son derece dramatiktir. 1888 yılının son haftalarında nietzsche'nin attığı mektuplarda megalomani eğilimi giderek daha ön plana çıkıyordu. eserinin (güç istenci) dünya tarihini patlatıp ikiye böleceğini zira insandan çok bir dinamit olduğunu söylüyordu. istisnai önemde olma hissine bir de telekinetik güç sahibi olma inancı ekleniyordu. elbette megalomani arttıkça gerçeklik algısı da zayıflıyordu. felsefesine ilgi gösteren herkes bir anda onun müridi oluveriyordu ve bu müritler sadece en yüce karakterli kimselerdi: st. petersburg, paris, stockholm, viyana ve new york'ta en yüksek mevkide ve nüfuz sahibi insanlardı.

    kafasının içinde "inanılmaz ünlü" büyük bir yıldız olmuştu: "benimki kadar hürmetle anılan başka isim yoktur". dehasını kabul etmeyenlere çok öfkeleniyordu. en başta da almanlara "sürü halk", "budalalar", "domuzlar" , dünya tarihinin "suçluları" diyordu. eserlerini eleştirenlere, eleştirileri yayınlayan editörlere kısaca kendi büyüklüğünü kabul etmeyen her şeye karşı büyük bir öfkesi vardı(13).


    1888 yılının aralık ve ocak aylarında zaman zaman kendisinin dikkatini çeken kontrol kayıpları oluyor, bir nevi duygusal bakımdan kendini tutamama yaşıyordu. bir seferinde harika bir konser sonrasında gene vücuduyla bağlantısını yitirmişti: "hissettiğim aşırı hazzı kontrol etmeye çalışırken sürekli yüzümü buruşturuyordum, hatta bir ara o yüz ifadesiyle on dakika gözyaşlarına boğuldum". bunun yanı sıra megalomani onu siyasal hayal alemine daha çok sürüklüyordu. arkadaşı brandes'e şöyle yazıyordu:

    büyük ihtimalle tarihi ikiye bölecek bir olay hazırlıyorum, öyle ki artık zamanı hesaplamanın yeni bir yolu olacak: 1888 birinci yıl olacak... öncekilere hiç benzemeyen bir savaş yaşanacak, ama uluslar ya da sınıflar arasında değil. çünkü hepsi patlayacak –ben var olan en korkunç dinamitim. deccal!..

    siyasi gerçeklikle bağlarını koparmasının ardından artık kendisiyle de olan bağlarını koparıyordu. kendi adresini hatırlamakta güçlük çekiyordu. mektuplarını nietzsche sezar, çarmıhtaki, dionysos, deccal vs. şeklinde imzalamaya başlamıştı. daha da vahim olanı kaybettiği kendinin yerine bir tanrı koymasıdır. 1889'un ilk günlerinde yeni tanrı dionysos olarak günah bağışlamaya bile başlamıştır(14).

    tabi burada meşhur ata sarılıp ağlama hikâyesine değinmeden olmaz. meşhur olay, 3 ocak 1889 günü, nietzsche'nin, sahibi tarafından kırbaçlanan bir ata sarılıp ağlaması ve ardından olduğu yere yığılıp kalmasıdır. bu olaydan bir kaç gün önce ise nietzsche'nin ev sahibi nietzsche'nin son zamanlarda gece gündüz piyanonun tuşlarına vurduğunu (dirsekleri ile), sürekli bağıra çağıra şarkılar söylediğini ve çıplak bir şekilde dans ettiğini aktarıyor. ata sarılmak ve yığılıp kalmak olayından 4 gün sonra son zamanlarda yazdığı mektuplardan dolayı kendisi için endişelenen arkadaşı overbeck nietzsche'yi görmeye gitti. nietzsche'yi gördüğü anı şöyle yazıyor:

    "tamamen kendi dengesi bozuk dünyasında yaşıyor, ben yanındayken o halinden hiç çıkmadı. benim ve diğer insanların kim olduğunu çok iyi biliyor. ama iş kendisine gelince tam bir karanlık içinde... daha şiddetli nöbetlerde şarkı söylüyor ve piyanonun tuşlarına vuruyor, kısa süre önce ikamet ettiğini düşündüğü dünyadan parçalar aktarıyor. kimi zaman fısıldayarak harika berraklıkta cümleler kuruyor ama aynı zamanda artık ölmüş tanrının halefi olduğu gibi korkunç şeyler söylüyor, bu arada sürekli piyanonun tuşlarına vuruyor, ardından kasılmalar geçiriyor ve bir daha korkunç bir acıyla kıvranmaya başlıyor."

    10 ocak'ta arkadaşı overbeck tarafından basel'e götürülen nietzsche daha fazla yoruma meydan vermeden wille'nin sanatoryumuna yatırıldı(15).

    nietzsche'nin neden delirdiği ise tartışmalı bir konudur. en çok bilinen efsaneye göre sık sık ziyaret ettiği genelevlerin birinden frengi kapmış ve bu frengi uzun vadede beynini etkilemiştir. bir başka teori ise nietzsche'nin beyninde doğuştan bir tümör olduğu ve bu tümörün günden güne büyüyerek en sonunda nietzsche'nin delirmesine yol açtığıdır. son ihtimal ise delirmenin salt psikolojik kaynaklı olduğudur. ilk iki hastalığın belirtileri nietzsche ile tamamen uyuşmaz. nietzsche bel soğukluğu kaptığını söyler ama asla frengi olduğunu düşünmez. belsoğukluğu kaptığını açıkça söyleyen bir kişinin frengiyi reddetmesi mantıklı bir hareket değildir –ki frengi taşıyan kişinin farkında olamayacağı bir hastalık değildir.

    beyin tümörü ise yavaşça değil çok hızlı ilerleyen bir hastalıktır. aynı zamanda bir tümör olması durumunda bunun nietzsche'nin dış görünüşünü de etkileyeceği bilinmektedir. oysa çekilen fotoğraflarında asla böyle bir şeye rastlanmaz. o halde delirmenin sebebi salt psikolojiktir.

    basel'deki klinikte durumunun umutsuz olarak görülmesi üzerine nietzsche'nin annesi ve kız kardeşi nietzsche'yi naumburg'daki evlerine getirdiler. böylece pforta'ya gitmek için çıktığı eve 32 sene sonra 1890'da geri dönmüştü. 1891'de el becerilerini yitiren nietzsche, ertesi yıl tamamen yatağa ve tekerlekli sandalyeye mahkum oldu. akli melekeleri gittikçe zayıflıyor kimseyi tanıyamıyordu. ara sıra konuşuyorsa da ancak çocuklar gibi kalıp cümleler sarf ediyordu. annesinin kaydettiği bazı cümleler şöyleydi: "çok tercüme yaptım", "naumburg denen iyi bir yerde yaşadım", "bismarck'ı seviyorum", "friedrich nietzsche'yi sevmiyorum"(16).

    nietzsche 1898 yazında bir felç geçirdi 1899'da ise daha büyük bir ikinci felç. 25 ağustos 1900'de ise hayatını kaybetti.

    kaynakça:

    1- julian young , nietzsche, (çev.) bülent o. doğan, istanbul:türkiye iş bankası kültür yayınları, 2015, s.4.
    2- a.g.e., s.5
    3-a.g.e., s.17
    4- a.g.e., s.13
    5- a.g.e., s.12
    6-a.g.e., s.17
    7-a.g.e., s.23
    8-a.g.e., s.28
    9-a.g.e., s.27
    10-a.g.e., s.38
    11-a.g.e., s.47
    12- a.g.e., s.100
    13-a.g.e., s.792-794
    14-a.g.e., s.795-800
    15-a.g.e., s. 800-802
    16- a.g.e., s. 831