• kendisini "the presocratic philosophers" adlı eseriyle tanıdığım felsefeci.

    şöyle bir pozisyonu var:

    "tarihle fazla ilgilenmiyorum. bir düşünürün ancak tarihsel arka planıyla anlaşılabileceği sözü, basmakalıp bir sözdür. ancak bütün basmakalıp sözler gibi o da en fazla bir yarı-doğruyu ifade eder. yunan tarihi hakkında ayrıntılı bir bilginin yunan felsefesi anlayışımızı büyük ölçüde arttırabileceğine inanmıyorum. felsefe, uzay ve zaman sınırlarının ötesinde göksel bir hayat yaşar. filozoflar küçük uzaysal zamansal yaratıklarsa da onların küçük uzaysal zamansal ilgilerine öze dikkat, felsefelerinin aydınlatmaktan çok engeller.(1)"

    ben maalesef kendisine katılamıyorum. filozofun argümanlarının "uzay zaman sınırları" ötesinde olması fikri özellikle 2023 yılından bakınca ağır şekilde çürütülmüş gibi görünüyor. değil dönemin siyasal sosyal koşullarının filozofların fikirlerine kökten tesir etmesi filozofların hastalıkları, kişisel yaşamları, aileleri ve diyetleri dahi onların fikirlerini etkiler. fakat asıl tartışma bu değil bence. asıl tartışma filozofların görüşlerini dönemin bir çıktısı olarak mı yoksa bir yaratım olarak mı göreceğimiz meselesi.

    ben bu tartışmada iki yaklaşımın da kullanılması gerektiğini düşünüyorum. filozofların görüşlerinin dönemin çıktısı olarak okunması her dönemde insanların zihinlerinin yaşadıkları çevreye (en geniş anlamında kullanıyorum) nasıl tepki verdiklerini görmemizi sağlar. böylelikle felsefe tarihi aynı zamanda sapiens türünün tarihsel değişiminin zihinlerdeki yansımalarını takip etmeye başlar. bu da bugünün düşünürlerine değişen koşullar altında insanların nasıl tepkiler verebileceğini, zihinlerini nasıl inşa edeceklerine dair bir öngörü sunabilir. yeni fikirlerin incelenmesinde ve değerlendirilmesinde tarihle sınanmış bir metod sağlar.

    öte yandan filozofların argümanlarını sadece dönemin koşullarının yansıması olarak düşünmek de felsefenin entelektüel gücünü sıfırlamaya, düşünürü sadece bir aynaya dönüştürmeye yarar. aynı koşullar altındaki çok sayıda sapiensten sadece çok azının belirli bir uğraş içinde olması çevre etkisinin dışında bir motivasyonun da olduğunu kanıtlar bana göre. bu mantıkla felsefe tarihini "felsefe yoktur, filozoflar vardır!" şeklinde okursak yeni fikirlere karşı daha toleranslı ve saygılı davranabiliriz zira filozof karakteri aynı zamanda keşifler ve icatlar yapabilen kişi olarak da tanınır.

    bu sebeple felsefe tarihinin rolü üzerine düşünürken karşı karşıya duran iki pozisyonu uzlaşmaz fikir desteleri olarak düşünmek yerine, her bir akıl yürütüşün hangi sapiens ihtiyacına yanıt verdiğini araştırmak bana daha makul görünüyor. uzay zamandan bağımsız filozof insan bilgeliğinin derinleşmesine her dönem katkı yapabilecek kişi olarak yardımımıza koşarken, uzay zamana gömülü filozof bir felsefe tarihini olanaklı kılarak derinleşmek için gerekli olan zemini kurmuş kişi olarak yardımcı olur.

    kaynak
    j.barnes, the presocratic philosophers, londra, 1982, sf.12