• toplumsal ekoloji, anarşist kuramcı peter kropotkin'in fikirlerinden etkilenen murray bookchin'in çalışmaları ve fikirleri doğrultusunda gelişmiş radikal ekoloji yaklaşımıdır. ekolojik sorunların temelinde toplumsal sorunların olduğu fikrine dayanan toplumsal ekolojiye göre bu sorunların kökeni, toplumun hiyerarşik örgütlenme şeklinde, insanın insan üzerindeki ve insan dışı doğayı hâkimiyet nesnesi olarak ele almasıyla doğa üzerindeki tahakkümünde aranabilir. devletin otoritesi karşısında ulus-devlet yapılanmalarının yerine toplumsal ve özgürlükçü bir örgütlenme şeklinin benimsenmesi gerektiğini savunan bookchin, daha sonradan ayrı bir siyaset kuramı olarak nitelendirdiği komünalizmin gelişmesine katkıda bulunmuştur. bookchin'in komünalist kuramı anarşizm, marksizm ve sendikacılığın faydalı yönlerini aldığı özgürlükçü yerel yönetimciliğe dayanmaktadır. bookchin çalışmalarının erken dönemlerinde kendini ve kuramını anarşist olarak tanımlar. ekolojik bir toplumu inşa edebilmek için gerekli temellere en uygun kuramın anarşizm olduğu kanısındadır. komünalizmi ayrı bir kuram olarak detaylandırdıktan sonra, kendini liberter sosyalist olarak yeniden tanımlamış ve anarşizmi de eleştirmiştir. bu nedenle toplumsal ekolojiyi eko-anarşist bir perspektif olarak değerlendirirken beraberinde bu değişim de dikkate alınmalıdır.

    toplumsal ekoloji toplumu yeniden kurma idealinin oldukça radikal bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini savunur. derin ekoloji gibi taoizm ve budizm'den etkilenmiş ve bireyin aynı zamanda ruhani bir farkındalık kazanması gerektiğini savunan diğer düşüncelerin eleştirisini yapar ve bu dönüşümün en önemli ayağının siyasal ve toplumsal yapıda olması gerektiğini söyler. gerçek savaş alanın toplumsal olduğunu ve mücadelenin en önemli ayağının kapitalizm ve kapitalist devletler olduğunu söyleyen bookchin, ekolojik ve toplumsal sorunları birbirinden ayrı ele alırsak bunlara sebep olan topluma nüfus etmiş hiyerarşik zihniyet ve sınıf ilişkilerinin farkına varamayacağımız kanısındadır. bu ilişkilerin neden temel sebep olarak görüldüğünü kavrayabilmek için toplumsal ekolojinin doğayı nasıl tanımladığını ve diğer bakış açılarından ne noktada ayrıldığını anlamak gerekir.

    toplumsal ekoloji doğayı tanımlarken tamamen doğa-merkezci ya da tamamen insan-merkezci bir bakış açısından kaçınır. kendi bakış açısını, eleştirel biçimde diğer bakış açılarının hangi yönleri sebebiyle insan-merkezci ya da doğa-merkezci oldukları üzerinden de tanımlar. doğa-merkezci olan görüşleri, toplumu eleştirirken insanı insan dışı doğadan ayrı ele alarak misantropiye gidebilen bir düşünce pratiği olarak nitelendirir. ekolojik sorunların temelinde toplumsal sorunların yattığını savunduğu için tamamen doğa-merkezci düşünmenin sorunu çözemeyeceğini iddia eder. çevrecilik ve ekoloji kavramlarını birbirinden ayrı tutan bookchin, çevre korumacılık fikirlerinin de doğayı yeterince ele aldığını düşünmez ve insan-merkezcilik eleştirisini getirir. çevre korumacı fikirlerin temelinde doğanın insan için kaynak olarak ele alındığını, doğayı insan kullanımı için daha iyi hale getirerek koruma fikrinden hareket edildiğini, bu nedenle ekolojik bütünlük fikrine uymadığını savunur.

    toplumsal ekolojiye göre insan doğanın "ayrı" değerlendirilemez ve "üstün" tutulamaz bir parçasıdır. bu düşüncenin temelinde esas olarak evrim teorisine sıkı sıkıya bağlılık yatar. ekosistemin her bir parçasının birbirini tamamlayıcı ve biri diğerine hâkim olmayan karşılıklı bağımlılığa dayalı bir ilişki sistemi vardır. insan bu parçalardan akıl ve irade farklıyla kendi evrimsel süreci içerisinde ikinci bir doğa yaratmıştır. toplumsal ekoloji toplumu "ekolojik" bir şekilde yeniden kurmaya yönelik fikirlerini açıklarken birinci doğa ile ikinci doğa içerisindeki uyuma ve ilişkilere dikkat çeker. bookchin'e göre toplumsal ekolojiye duyulan ihtiyaç da buradan kaynaklanır.

    toplumsal ekoloji doğadaki ilişkileri karşılıklı bağımlılıklar ağı etrafında bütüncü bir perspektifle ele alarak bir topluluğu anlamlı kılan modelleri anlamaya çalışır. bütüncülük parçalar arasındaki ilişkilerin nasıl düzenlendiğini, parçaların bütünü toplamından fazlası kıldığını anlamaya yönelik çaba sarf etmeyi hedeflemektedir. toplumsal ekolojinin yine bütüncülük bağlamında, doğa algısıyla ilgili değerlendirilebilecek bir diğer önemli noktası doğayı sadece insan dışı doğa olarak değil, evrimi de içeren bir gelişim süreci olarak almasıdır. insanın bu gelişim sürecinde ekosistemin dışında yabancı bir varlık olmadığını bütüncü bir bakış açısıyla bookchin bunu şöyle anlatır:

    "biz, gerçek anlamda, bizden önce var olmuş olan her şeyiz. dolayısıyla, en nihayetinde bugün olduğumuzdan çok daha fazlası olabiliriz. şaşırtıcı bir şekilde, doğal ve toplumsal evrim boyunca yaşam formlarının evriminde çok az şey kaybolmuştur. bu durum, embriyonik gelişimimizin kanıtladığı üzere kendi vücutlarımızın evrimi için de geçerlidir. evrim tam da kendi varlığımızın doğasının parçaları olarak içimizde (çevremizde) yer alır."

    ayrımını yaptığı insanlığın ikinci doğasının birinci doğadan hiçbir zaman uzaklaşmadığını, bunun evrim sürecine uygun olarak devam eden bir gelişim süreci olduğunu ortaya koyar. bununla beraber, bookchin, diğer yaklaşımların medeniyet eleştirisinde de sıkça karşılaştığımız doğadan kopmuş olma halini hiyerarşik ilişkilere ve bizim de doğayı tanımlarken aynı insani tanımları kullanıyor oluşumuza bağlar.

    özgürlüğün ekolojisi isimli kitabında, kent sosyolojisi üzerine çalışan chicago okulu (bkz: chicago okulu) örneği üzerinden indirgemeci yaklaşımı her iki yönüyle de eleştirir. bir yandan insan dışı doğadaki ilişkileri insana yönelik terimlerle tanımlıyor olmak, diğer yandan da insan dışı doğada olduğunu varsaydığımız davranışları tanımlayarak bu terimleri tekrardan toplumu analiz etmek için kullanmak insan dışı doğa, toplum ve ikisi arasındaki tamamlayıcı ilişkiyi açıklamakta yetersiz ve hatalıdır. toplumdaki hiyerarşik yapıya benzer bir hiyerarşi kurma yöntemiyle yapılan bu sınıflandırmaların ekolojik bakış açısına ve çeşitlilik içerisindeki birlik ilkesine uygun olmadığını öne sürer. bookchin'e göre "ekolojik bakış açısını eşsiz derece özgürleştirici kılan en temel şey, onun geleneksel hiyerarşi anlayışlarına meydan okumasıdır." bir ilişkiler bütünü olarak ele alınan ekolojinin hiyerarşik bir hâkimiyet sistemi olmaktan ziyade, yatay düzeyde karşılıklı bağımlılık ilkesiyle doğadaki çeşitliliği birbirine bağladığını belirtir.

    bu düşünce, bookchin'in doğayı nasıl anlamlandırdığının, toplumun yeniden inşa edilmesine yönelik fikirlerini de doğrudan etkilediğini ve ikisinin birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğunu gösterir. tıpkı doğadaki çeşitliliğin karşılıklı bağımlılık ilkesi doğrultusunda birbirini tamamladığı gibi, ekolojik bir toplum kurabilmek için bir bütünün çeşitli parçaları olarak benzer şekilde ikinci doğayı yeniden düzenlememiz gerekir. komünalist projenin temelinde ulus-devlet yapılanmalarına karşı böyle bir ekolojik toplum oluşturma fikri yatar.

    toplumsal ekolojinin bu bütüncü anlayışı, insanın doğayı anlayamayacağını ve "doğanın zorunlu olarak en doğrusunu bilme durumunun" olduğunu düşüncesine karşı çıkar. insanın akıl ve irade özelliklerinin ayırt edici olduğunu kabul eden bookchin, bununla beraber, bilimin doğanın tüm işleyişine hâkim olduğu fikrini yanılgı olarak görmektedir. doğa-merkezci yaklaşımların temelini oluşturan doğanın insana üstün olduğu fikrine karşılık doğanın bir parçası olma durumunu da öne sürerek bir başka ilkeyi ortaya koyar:

    "bilimin bu engin inorganik ve organik ilişkiler yumağının tüm detaylarına hâkim olduğunu varsaymak kibirliliğin ötesinde, büsbütün budalalıktır. çeşitlilik içinde birlik ekolojinin başlıca ilkelerinden birini oluşturuyorsa, tek bir dönüm toprakta var olan bitki ve hayvan yaşamının zenginliği bizi başka bir temel ekolojik ilkeye götürür: ileri derecedeki bir doğal kendiliğindenliğe izin verme gereksinimi. yaşam formlarının bu karışık, zengin bir şekilde dokunmuş ve sürekli olarak değişen doğal kaleydoskopu hakkındaki bilgimizin, bize biyosferi keyfimizce yönlendirmemize izin veren bir "üstünlük" sağladığını varsaymak büsbütün akılsızlıktır… "doğa ile birlikte çalışmak", doğal olguların kendiliğinden gelişiminden doğan biyotik çeşitliliği teşvik etmemizi gerektirir. kendimizi insan kavrayışının ve müdahalesinin ötesinde olan mistik bir "doğa" ya, insandan korku ve itaat talep eden bir doğaya teslim etmemiz gerektiğini kastetmiyorum."

    bu sözlerin üzerine toplumsal ekolojinin temel hedefinin mantığını charles elton'un gözlemiyle özetler "dünyanın geleceğinin yönlendirilmesi gerekir, fakat bu yönetme işi bir satranç oyunu gibi olmayacaktır –daha çok bir tekneyi idare etmek gibi olacaktır." bookchin bu gereklilik karşısında, izole olarak kendine yeten, kendini idare eden toplulukları dar görüşlü olarak görür. toplumdaki çeşitliliğin, rasyonel bir toplum hedefi çerçevesinde bu yönetimi gerçekleştirebilmek üzere bir arada olması gerektiğini savunur. çok uluslu şirketler ve devlet ilişkisinin güçlü bir iktidar ve otorite kaynağı olduğu hiyerarşik toplumsal yapının ekolojik bir düzlemde değişebilmesi için özgürlükçü yerel yönetimler şeklinde örgütlenmiş konfederal eko-topluluklar fikrini ortaya atar.

    bookchin'e göre kendimizi gerçekleştirmemize imkan sağlayacak olan ekolojik toplum sadece insan türüne özgü olan akıl, düşünce ve diyaloğun kurallarına göre şekillendirilmelidir. bunun gerçekleşmesi için toplumsal ekolojinin düşüncelerini etraflıca içerecek şekilde farklı bir siyasal kategori olarak komünalizmi öne sürer. başta komünalizmi anarşizmin demokratik bir boyutu olarak nitelendirirken, ileriki düşüncelerinde ayrı bir siyasal ideoloji olarak ele alır ve bunun üzerinden komünalist projeyi açıklar. bookchin'e göre bir ideoloji olarak komünalizmde anarşizmin rasyonalizm karşıtlığı ve bireyselliği, marksizm'in otoriterciliği yoktur. kendine sınırlandırılmış bir eylem alanı veya bir odak noktası benimsemez. komünalizm, özerk yerel toplulukların bir federasyon altında birbirine bağlandığı bir yönetim sistemi ya da teorisidir.

    bookchin'in komünalist projesinde topluluklar aldıkları kararlarda özerk olmalarıyla birlikte konfederal yapıya sıkı sıkıya bağlıdır. toplulukların temel hedefi böyle bir yapılanma altında meclisleriyle birlikte bir araya gelerek devlete ve iktidarın meşruiyetine meydan okuyacak özgürlükçü sivil bir yönetim biçiminin kurumlarını oluşturmaktır. bu noktada komünalizmin somut programında özgürlükçü yerel yönetimcilik yer almaktadır. ortak yaşam biçimini demokrasi olarak belirleyen komünalizme göre toplumun sadece siyasal değil, iktisadi yapısının da yerel yönetimleştirilmesi, toplumun tamamının çıkarlarını sağlamak üzere kapitalist ve hiyerarşik toplumun bütünlüklü olarak eleştirilmesi gerekmektedir. bu toplumda bireyler eşit oldukları ve doğrudan demokrasi olan halk meclislerinde özel kimliklerinden arınmış bir şekilde en öncelikli kaygısı toplumun genel çıkarları olan yurttaşlar olarak var olmalıdır. burada bookchin yine konfederal yapılanmayla birlikte gelen ve iktidarın meşruiyeti karşısında güçlü bir rakip olacak olan sivil yönetimin ulus-devlet yapılanmasını değiştirmesi gerektiğine yurttaşlık üzerinden vurgu yapar. bookchin'in komünalizmine göre yurttaş farklı bir anlam taşımaktadır. yerel yönetimlerdeki halk meclisleri bu yeni yurttaşların idare işlerinin yönetilmesi konusunda eğitilmesini sağlayan alanlar olmalıdır. iyi yaşam ve insani ihtiyaçlarla tanımlanan bir etiğe sahip olan bu meclislerde insan dayanışmasının temel alınması tek bir sınıfın çıkarlarını gözeten düşüncelerin aksine tüm toplumun kimliklerinden arınmış bir şekilde ortak fayda sağlayacağı merkezler haline gelecektir. iktisadi olarak da bu etiğe dayanan ve iktisadi işleri de ortak kararlara bırakan bu yaklaşımın büyük ütopyacıların ve marksistlerin umdukları evrensel bilinçlilik ve akılcılık durumuna ulaştıracağını düşünen bookchin bu düşüncesini şu sözlerle tamamlar:

    "bu da insanlığın maddi çıkar yerine aklı cisimleştiren ve kıtlık ve maddi yoksunluk ahlakının dayattığı sade yaşama dayalı bir ahenk yerine maddi açıdan kıtlığın söz konusu olmadığı bir durumu sağlayan bir tür olarak kendini gerçekleştirmenin yolunu açacaktır."

    bookchin'e yöneltilen eleştiriler de yine derin ekoloji üzerinden olmuştur. toplumun yeniden inşa edilmesinin ekolojik sorunların çözümünde ve ekolojik bir toplumun var oluşunda başlangıç noktası olarak kabul edilmesi insan-merkezci bir yaklaşım olarak eleştirilmiştir. derin ekolojiye olan eleştirilerindeki üslubu ve kendi teorisini toplama mal etme hali rahatsızlık getirmiş, tepkiyle karşılanmıştır. bununla beraber kendini anarşizmin dışında tutmaya karar vermiş olsa da hem literatürde hem de çalışmalarında anarşist bir perspektife sahip olduğunu söylemek mümkündür.

    kaynaklar:
    1) andrew dobson, ekolojizm, yeni insan yayınevi, 2016
    2) murray bookchin, toplumsal ekoloji ve komünalizm, sümer yayıncılık, 2013
    3) murray bookchin, özgürlüğün ekolojisi, sümer yayıncılık, 2015
    4) murray bookchin, toplumu yeniden kurmak, sümer yayıncılık, 2013