• bu sembolü kendi tanıştığım yer, aldous huxley'nin ''ada'' kitabından bir alıntıyla göstermek isterim. alıntı da seniha akar'ın çevirisiyle ithaki yayınları basımından.

    sembol;

    sayfa 207-211;

    "bu yontuya bir bakın," dedi. "mokşa ilacının sizlere kazandırdığı yepyeni gözlerle bakın. nasıl da soluyor, yüreği çarpıyor, giderek yoğunlaşan ışıklara bürünüyor. zamanın içinde ve dışında dans ediyor, sonsuzlukta ve sürekli şimdide. tüm evrenlerde birden dans ediyor. bakın ona."

    yontuya dönük yüzleri inceleyen will, onlardaki coşku, uyanış ve kavrayış ışıltısını, esrimeyle dehşet arasında gidip gelen tapıncı ve hayranlığı gördü.

    "iyice bakın," diye üsteledi doktor robert. "daha dikkatli bakın." uzayan bir suskunluktan sonra, "tüm evrenlerde birden dans ediyor," dedi. sonra, tekrar etti. "tüm evrenlerde. öncelikle, madde evreninde. tanrı'nın içinde dans ettiği ateş simgeleriyle çevrili aylaya bakın. o, doğa'yı, hacim ve enerji dünyasını simgeler. onun içinde şiva nataraca sürekli oluşum ve ölüm dansını yapar. bu dans, tanrı'nın eğlencesi, evrensel oyunudur. çocuklar gibi oynamış olmak için oynar. ama o varlıkların özüdür. oyuncakları galaksiler, oyun bahçesi sonsuz uzaydır, bir parmağından öbürüne bin milyon ışık yılında ulaşılır. sunağın üstünde duruşunu izleyin. bu yontu insan elinden çıkmış, bakırdan bir buçuk metre yüksekliğinde. oysa şiva nataraca tüm evreni doldurur, evrenin ta kendisidir. gözlerinizi yumun ve gecenin içinde yükselişini görün; kollarının uçsuz bucaksız uzanışını, sonsuzluğa uçuşan dağınık saçlarını izleyin. yıldızların ve atomların arasında oynayan nataraca. ama, aynı anda." diye ekledi, "her canlının, her duyarlı varlığın, her kadının, çocuğun ve erkeğin içinde oynamakta. oyun uğruna oyun. ancak, artık oyun alanı duyarlıdır, üzerinde dans ettiği taban acı duyabilir. böylesine amaçsız bir dans bizlere bir aşağılama gibi gelir. gerçekte bizim istediğimiz yarattıklarını asla yok etmeyen bir tanrı. ya da acı ve ölüm ille olacaksa, bunların dağıtımını elinde tutan tanrı en azından kötüleri cezalandırsın, iyileri sonsuz mutlulukla ödüllendirsin, haktanır olsun isteriz. oysa gerçek yaşamda iyiler incinir, temiz yürekliler acı çeker. öyleyse tanrı sevecen olmalı, acıları dindirmeli. oysa nataraca yalnızca dans eder. ölümle yaşam, tüm kötülüklerle tüm iyilikler arasında ayırım yapmadan oynar durur. sağ üst elinde yoktan var eden davulu tutar. dum-dum-da-dum-dum: yaradılış çağrısı, evrensel kalk borusu. şimdi sol üst eline bakın. tüm yaratılanları yok edecek ateşi uzatıyor. bir bu yana salınıyor - ne mutluluk! bir o yana salınıyor ve ah! ne acı, nasıl da dehşete salan bir korku, ne yıkım! derken bir hoplayış, bir sıçrayış, bir atlayış. kusursuz esenliğe hoplayış; kansere ve bunaklığa sıçrayış; dopdolu yaşamdan yokluğa, yokluktan yaşama atlayış. nataraca için hepsi oyun ve oyun başlı başına bir amaç, sonsuza dek anlamsız bir amaç. dans etmek için dans ediyor ve bu dans onun mahasukha'sı, sınırsız ve sonsuz coşkusu. sonsuz coşkusu," diye yineledi doktor robert, sesinde bir soruyla. "sonsuz coşku?" başını üzüntüyle salladı. "bizlere coşku yok, yalnızca mutluluk ve dehşet arasında gidip gelmek, yalnızca acılarımızın zevklerimiz, ölümümüzün yaşamımız kadar nataraca'nın dansının bölünmez bir parçası olduğunu bilmekten kaynaklanan kırgınlık. bir süre bu konuda sessizce düşünelim."

    saniyeler geçti, sessizlik giderek yoğunlaştı. birden, bir kız hıçkırarak ağlamaya başladı. vijaya yerinden kalktı, kızın yanına diz çöktü, kolunu omzuna attı. hıçkırıklar kesildi.

    "acı, hastalık, yaşlılık, düşkünlük, ölüm," diye konuşmasını sürdürdü doktor robert. "size acı ve istırabı gösteriyorum. ama buda bizlere yalnız bunu göstermedi. o, acı ve istırabın bitimini de gösterdi."

    "şivanayama," diye kıvançla haykırdı yaşlı rahip.

    "gözlerinizi açın ve sunağın üstündeki nataraca'ya bakın. iyice bakın. üst sağ elinde, az önce gördüğünüz gibi, evreni var eden davulu, üst sol elinde de yok eden ateşi tutuyor. büyük bir yansızlıkla yaşamı ve ölümü, düzeni ve çözülmeyi tutuyor. bir de şiva'nın öbür ellerine bakın. alt sağ elini kaldırmış, ayası yukarıya dönük. bu duruşla ne anlatıyor? 'korkmayın, her şey yolunda,' demek istiyor. oysa biraz aklı olan herkes nasıl korkmasın? her şeyin ters gittiği apaçık ortadayken, kim kötülük ve acıyı yok sayarak her şeyin yolunda olduğuna inandırabilir kendini? bu soruların yanıtları yine nataraca'da. şimdi alt sol eline bakın. onunla ayaklarını gösteriyor. peki, ayakları ne yapıyor? iyice bakarsanız, sağ ayağını iğrenç, aşağılık bir yaratığın üstüne bastırdığını göreceksiniz - bu yaratık iblis muyalaka'dır. cüce olduğuna bakmayın, olağanüstü güçlüdür. muyalaka cehaletin ta kendisi, açgözlü, zorba yaradılışlı ben'in bir dışavurumudur. onu ezmeli, belini kırmalı! işte, nataraca'nın yaptığı da bu. bu korkunç canavarı sağ ayağıyla eziyor. ama dikkat edin, parmağıyla gösterdiği bu sağ ayak değil; sol ayağını, dans ederken yerden kaldırdığı ayağı gösteriyor. peki, neden o ayağı gösteriyor? neden? çünkü o sol ayak, yerçekimine dans ederek meydan okuyan o ayak, bağımsızlaşmayı, mokşayı, özgürleşmeyi simgeler. nataraca tüm evrenlerde birden dans eder - fizik ve kimya evreninde, insanın günlük yaşantı dünyasında ve bunların ötesinde böylelik, zihin ve aydınlanma evreninde." bir an sustu. sonra, "şimdi de öbür yontuya bakmanızı istiyorum, şiva ile tanrıça'nın yontusuna," dedi. "kandillerin ışığında duruşlarına bakın. ve şimdi gözlerinizi yumun, onları yumulu gözlerinizin ardında bir kez daha görün - parlak, canlı, yüce. ne kadar da güzeller! ve okşayışları ne derin anlamlar yüklü! ruhsal birleşme ve bütünleşmeyi böylesi bir şehvetle yaşamalarında nasıl da bilgiç sözcükleri aşan bir bilgelik gizli! geçicilikle ölümsüzlüğün aşkı. çokluk'la bir'in evliliği. bir'le bütünleşerek mutlak olan göreli. sansara'yla özdeşleşen nirvana, buda zihni'nin ete kemiğe bürünerek göreli zaman ve geçici kalıplar dünyasında görünmesi."

    "şivanayama." yaşlı rahip bir tütsü çubuğu daha yaktı ve heceleri uzatarak, sesini perde perde yükselterek sanskritçe bir ezgi tutturdu. will önündeki genç yüzlerde beklentili bir suskunluk, ansızın seziliveren, birdenbire doğan hakikat ve güzellik karşısında esrik bir gülümseyiş gördü. bu arada, arka planda, murugan bir sütuna yaslanmış, yüzünde bıkkın bir ifadeyle burnunu karıştırmaktaydı.

    "özgürleşme," diye yeniden başladı doktor robert. "acı ve istırabın sona erişi, olduğunuzu sandığınız kişilikten sıyrılarak gerçek kişiliğinize, özünüze dönüşmeniz. mokşa ilacı sayesinde, bir an için bile olsa, gerçek yaradılışınızı, aslında hep var olan özünüzü yaşamanın coşkusunu tadacaksınız. ne sonsuz bir mutluluk! ancak her şey gibi bu sonsuz mutluluk da aslında geçicidir. her şey gibi o da biter. peki, bu mutluluk bittiğinde, yaşadığınız bu deneye ne olacak? gelecekte mokşa ilacının size yaşatacağı tüm benzer deneylere ne olacak? onları bir kukla gösterisi gibi izleyip sonra işinize gücünüze dönecek ve olduğunuzu sandığınız tutarsız, yanılgılar içindeki kişiliğin doğrultusunda mı davranacaksınız? yoksa somut gerçeği bir an olsun gördükten sonra, tüm varlığınızı, tüm yaşamınızı o olağanüstü özvarlığınızı bulma uğraşına mı adayacaksınız? biz, görmüş geçirmiş kişiler öğretilerimizle ve pala toplumsal düzeniyle, sizlere yalnızca birtakım yöntemler öğretir, gerçeğe uyanmanız için bazı fırsatlar sağlayabiliriz. mokşa ilacı da sizlere yalnız bir dizi coşku veren görüntü, birkaç saatlik aydınlanma ve özgürlük sunar. bu sunuları değerlendirmek, size tanınan olanaklardan yararlanmak sizin elinizde. neyse, bu öğütler gelecek için. burada ve bu anda sizden beklenen mayna kuşunun öğüdünü tutmanız: dikkat! dikkat edin, uyanık olun ve zamanla ya da ansızın, sunaktaki bu simgelerin ardında yatan, ta başlangıçta var olan gerçekleri kavrayacaksınız."

    ayrıca buradan aldous huxley'nin kendi ağızından sembolü dinleyebilirsiniz.

    altıntı kaynakça: ada, aldous huxley, 1962, ithaki yayınları, seniha akar, 2015