• sosyalizm denince akla ilk önce sscb gelmesine rağmen sosyalizm pek çok farklı coğrafya ve kültürde denenmiş bir siyasal rejimdir. bugün hala kuzey kore'de, küba'da, venezuela'da görülebilir.

    arkasında marks ve engels gibi düşünürler olmasına rağmen, farklı coğrafyalar ve koşullar altında denenmesine rağmen bu sistemin çalışmamasının sebebi ne olabilir? ben kısaca bir kaç tanesine değinmek istiyorum.

    1- etik eminlik

    liberalizm ile sosyalizm arasındaki temel fark liberalizmin neyin doğru olduğunu bilmediği yönündeki ilkesidir. liberalizm temel ilkeleri sağlayıp piyasadan çekilen bir devlet düşler. temel mottolarından birini de "mind your own bussiness!" şeklinde belirler. böylelikle neyin doğru neyin yanlış olduğunu konusunda kimse tam olarak emin olmadığı için sistem yeni denemelere ve dolayısıyla yeni gelişmelere sürekli açıktır. yanısıra liberal sistemler neyin "doğru" olduğu bilmedikleri için ahlaki bir sınır çizip onu korumak için çaba ve kaynak sarfetmek zorunda da kalmazlar. ayrıca liberaller yanılabilecekleri ihtimali karşısında da sosyalistlere göre çok daha rahattırlar. bu sebeple liberalleri bazen milliyetçilerin bazen sosyalistlerin bazen anarşistlerin bazen de dini grupların yanında görebilirsiniz. liberalizmin bu eklemlenmeye sıcak bakan tavrı ülkemizde "liboş"luk olarak adlandırılmaktadır. kimiler bundan utanç duyar ancak ben liboş yakıştırmasını "açık kafalı" anlamında bir iltifat olarak algılama eğilimindeyim.

    sosyalizmin kendi felsefesine ve tarih okuyuşuna olan sarsılmaz inancı ise hakikate göre sürekli değişen bir liberalizm karşısında bir taş kadar hareketsiz görünür. bu hareketsizlik sonsuz farklılık üretme kapasitesine sahip insanların yer altına çekilmesine sebebiyet verir. zira daha önce sosyalist düşünürlerin üzerine uzunca düşünüp doğruluğuna karar vermediği her şey yozlaşmadır. kendi ahlaki pozisyonundan emin olan sosyalizm bu sebeple de kendi koyduğu hedefleri tartışmaya açmadığı gibi, bu yönde çalışmayan kişilere de düşmanlıkla yaklaşır. . tam bu pozisyon susma yükümlülüğü değil söyleme mecburiyeti olarak onu faşizm denen ideolojiye yaklaştırır. toplumcu ve kendi ahlaki pozisyonundan emin her hareket günün sonunda faşist özellikler göstermek zorundadır. çünkü etik, sınırlarını cezalar ile çizer. geniş kitlelere yeknesak bir ahlaki pozisyon dayatırsanız, şüphesiz ki dışarıda kalacak ve cezalandırılaması gerekecek çok fazla sayıda insan ortaya çıkacaktır. bu da tahmin edeceğiniz üzere hür düşüncenin, dolayısıyla yeniliğin, farkın ve çeşitliliğin imhası demektir

    2- motivasyonsuzluk ve bedavacılar

    bedavacılık problemi basitçe çalışan bir grup insan içinde sürekli işten kaçan ancak gidip başka bir iş de yapmayan, çalışan grubun sırtında bir parazit olarak yaşamaya devam eden kimselere denir. sosyalizm %100 istihdam demek olduğu için eğer hapse girecek kadar birileriyle papaz olmadıysan işin garanti demektir. bu da bir bedavacıdan kurtulmanın imkansız olduğu anlamına gelir. sosyalizm her ne kadar gençlik örgütleri içinde paul lafargue ve tembellik hakkını savunuyor görünse de hakikatte durum son derece başkadır. çalışan grup içinde eğer bedavacılar varsa ve bu bedavacılara hiçbir şey olmuyorsa bedavacı neden aksi yönde bir hareket göstersin ki?

    bu soru sosyalistlere sorulduğu zaman genelde "çalışmanın onuru" tarzı şeyler söyleyerek eşitlikçi bir sistem içinde herkesin kendi istediği işi bulacağını ve orada çalışacağını söylerler. bu argümanın gerçek olduğu henüz görülmüş şey değil.

    sosyalist rejim altında işçilerin liyakatlarına göre yükseltileceği böylelikle topluma ve kendilerine daha fazla fayda sağlamak için daha çok çalışacağı öngörülür, ancak liyakat tam olarak nasıl ölçülür? sosyalist rejimlerden gördüğümüz kadarıyla parti ile olan ilişkiler nispetinde. sosyalizme yürekten insanmış bir insan için bile eğer etrafındaki bedavacılardan kurtuluş mümkün görünmüyorsa, üstelik çok iyi bir çalışan olmak da gerçek anlamıyla kişisel hayatında bir fark yaratmayacaksa, neden "daha" verimli çalışsın ki?

    üstelik finansal korkunun topluma kattığı dinamizmden de mahrum kalır sosyalizm. bir şarapçı tipi düşünelim. sokaklarda yaşamayı ve hayatında sadece şarap içip sokaklarda dolaşmayı istiyor olsun. yaşadığı hayatın insan onuruna aykırı olup olmadığını da umursamayan bir kinik olduğunu düşünelim bu kişinin. bu kinik şarapçı sosyalist bir sistem tarafından kendi haline bırakılamaz çünkü işsizlik -en azından sscb'de- yasaktır. sosyalist sistemin doğruyu bilmesi alternatif doğruların ve iyilerin yeşermesini engelleyerek, hatta onları cezalandırarak sistemin çöküşüne büyük katkıda bulunmuştur.

    3- devlet denen problem

    burayı okuyan bir sosyalist varsa şu soruyu yanıtlamasını istiyorum: sosyalist sistemde fuhuş sektörü ve cinsel oyuncak üretimi nasıl sağlanıyordu? ya da eğer türkiye örneğin sosyalist olursa bu sistem nasıl olacak? elbette bu soruyu duyanların çoğunluğu zeki birer sosyalist oldukları için "sosyalist sistemde kimse hayat kadınlığı yapmak zorunda kalmayacak!" diyecektir. ah benim canlarım.

    öncelikle türkiye'de jigolo olmak isterken dolandırılan insanların hikayelerine aşinayız. buyrun. ikinci olarak pek çok kadın için hayat kadınlığı kısa yoldan çok zengin olmanın yoludur. inanmayan onlyfans adlı sitedeki türk hanımların sayfalarını büyütmek için ne kadar çabaladığına bakabilir. o halde devlet ya para karşılığı cinsel ilişkiyi yasaklayacak ve tek tek bu işe kalkışan herkese müdahale etmeye çalışacak ya da bazı kadın ve erkekleri bu iş için özel yetiştirmesi gerekecektir. sosyalistler hakikate uyum sağlamak yerine devlet aracılığı ile onu sonsuz değiştirmeye yeltenirler bu ne marks'ın ne de engels'in tahmin bile edemeyeceği problemler yaratır.

    sosyalist bir idarede devlet her şeydir. devlet kimin ne kadar ne satın alacağına, toplumun nereye doğru evrileceğine , neyin iyi neyin kötü olduğuna karar verir. ancak devletin çalışmasını sağlayan bürokrasi insanlardan mürekkeptir ve insanlar hele ki bir çıkarları yoksa işlerini savsaklamayı severler. böyle bir ortamda her şeyin devletin elinde olması bir bütün halinde toplumun yavaşlamasına sebep olur. bunu bedenimizin yaptığı her şeyi düşünerek yapmasına benzetebilirsiniz. nefes almak, göz kırpmak, kaşınmak, yellenmek, hıçkırmak, cinsel olarak uyarılmak, refleks göstermek, terlemek vs. gibi tüm özelliklerin hepsinin öncelikle beyinde bilinçli olarak düşünülerek yapıldığını düşünsenize? kimse 1 tam gün bile hayatta kalmayı başaramazdı. sosyalizmin her şeyi devletleştirmesi her şeyin öncelikle uzun bürokratik süreçlere maruz kalması demektir. devlet dairesine işi düşen her insan bilir ki, memurlar çalışmaz. kapitalist ülkelerde bile.

    devletin bir diğer kötü tarafı her şeyi devletleştirdikten sonra artık kişisel alan denen bir zeminin kalamayacak olmasıdır. devlet o sene bol buğday üretmişse rejiminizde buğdayın yeri artacaktır. devlet o sene bol ipek kumaş üretmişse moda odur. devlet istemezse gıda bulamazsın (bkz: holodomor). devlet istemezse kültürünü dahi değiştirmek zorundasın. (bkz: kültür devrimi)

    büyük devletin bir diğer sorunu hataların telafisiz olmasıdır. devlet bir karar verdiğinde bu istisnasız tüm yurttaşlar için geçerli olduğundan, kimse farklı bir şey yapamaz ve devletin planı hatalı çıkarsa telafi edecek hiçbir aktör bulunamaz.

    şimdilik benim aklıma gelenler bunlar. eminim sizlerin de katkısıyla bu meseleyi eni konu anlayacak kadar veri birikecektir burada.