2 entry daha
  • -----rawls'ın liberalizmi-----

    70'li yılların sonuna doğru faydacılığın siyasi ahlakın özünü yakalayacağına dair inanç bitmeye başlamıştı. (ryan, 1979, s. 77) yeni bir arayışın en iyi örneğini ise bu noktadan itibaren john rawls ile buluyoruz. rawls akıl yürütmesine siyaset kuramının iki aşırı uç arasında olduğundan yakınarak başlar. bu iki uç faydacılık ve sezgiciliktir. bir meseleyi faydacı şekilde ele almak matematiksel şekilde çözülemeyecek problemler yaratıyor. öte yandan sezgicilik bir kuram üstüne oturmadığından tam olarak tanımlanamıyor. rawls farklı sezgilerimize bir yapı kazandıran sistematik bi siyaset kuramı geliştirmek gerektiğini düşünmüş ve böyle bir kuram olmadığını düşündüğü için kendisi yazmaya çalışmıştır(kymlicka, 2016, s. 75)

    rawls sadece sezgicilik-faydacılık dikotomisini aşmakla kalmamış siyaset biliminde de bir çıtayı temsil etmeye başlamıştır. ondan sonra gelen düşünürler de tam olarak nerede bulunduklarını rawls üzerinden anlatmaya çalışmışlardır. bu bağlamda kymclicka'ya göre rawls'ı anlamazsak adalet üzerine yapılan sonraki çalışmaları da anlamayız.

    rawls'ın önemini anladıysak o halde rawls'ın görüşlerine de daha yakından bakabiliriz. kymlicka, rawls'ın genel adalet kavrayışını bir cümleye indirir: "bütün toplumsal ve temel çıkarlar bu çıkarlardan birinin ya da hepsinin eşitsiz dağılımı en az gözetilenin yararına olmadıkça eşit dağıtılmalıdır."

    bu cümle şu anlama gelir, kazanç birinden eksilmiyorsa sorun yoktur. birinin aleyhine zenginleşmeden zenginleşmek ve en az gözetilenin de yararını gözetecek şekilde zenginleşmek meşrudur, kalanlar haksızlıktır yani.

    ancak elbette burada akla pek çok soru gelecektir. örneğin benim eylemim herkesin faydasını artırıyor ancak birilerinin özgürlüğünü engelliyorsa? rawls bu sorunu kuramını yöntem bakımından öncelik ilkesi uyarınca 3 parçaya ayırarak çözer. bu çözüm özetle özgürlüklerin eşitliği fırsat eşitliğinin, fırsat eşitliği de kaynak eşitliğinin önünde gelir şeklindedir. ancak tüm bu eşitliklerde rawls'ın adalet ilkesi geçerlidir yani eşitsizlik ancak en az gözetilenin yararına olacaksa bozulabilir.

    rawls bu kuramını iki tezle destekler. birincisine kymlicka "sezgici fırsat eşitliği tezi" diyor. bu tezde rawls şu temel toplumsal sezgi ile hareket ediyor: "kimilerinin avantajlı başlaması adil değildir." burada avantaj derken varlıklı, kültürlü bir aileden gelmek kadar kişisel yetenekler de kastedilir. insanların ahlaki hak talepleri yani toplam kaynaktan paylarına düşecek olan miktar tamamen şansa ya da devralınmaya değil, tamamen tercihlere dayanması gerekir. bunun tek yolu da fark ilkesine geri dönmektir rawls'a göre. yani en yakışıklı güzel olan da bundan sağlayacağı kazancı ancak bir yandan da en avantajsız olanın lehine kullanabilirse hak etmiş olur. zira kendisi bu yakışıklılığı elde etmemiş ona doğa tarafından haksız bir üstünlük sağlanmıştır. (bkz: fark ilkesi)

    ikinci tez ise toplumsal sözleşme tezi. rawls toplumsal sözleşme fikrinin gerçek olmadığını daha önce de onu kullanan diğer düşünürler kadar bilmektedir. tüm toplumsal sözleşme teorilerindeki esas vurgu ahlaki olarak eşitler arasından yapılan bir anlaşmanın koşullarını değerlendirmektir. dworkin bu konuda "sözleşmeyi esas olarak fiili ya da varsayımsal bir uzlaşma değil, insanların ahlak bakımından eşit olmalarıyla ilgili belli ahlaki öncülleri değerlendirmemizi sağlayan bir araç olarak görmeliyiz."

    rawls bu noktada bilgisizlik peçesi ismini verdiği bir durum hayal etmemizi önerir. bilgisizlik peçesi hayata nasıl geleceğimizi bilmediğimiz bir yerden hep beraber dünyaya bakarak bazı ahlaki kurallar koymak zorunda kalsak nasıl tercihler yaparız meselesiyle ilgilenir. yani bugünkü türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının tümüyle iletişim kurabileceğiniz bir noktadasınız. hepiniz tekrardan yaratılacaksınız. kimin engelli olacağı, kimin ailesinin hangi koşullarda olacağı, kimin güzel çirkin olacağı vs. tamamen rastgele dağıtılacak. böyle bir durum karşısında yaşanılacak dünyanın nasıl bir ahlaki kurallar bütününe dayanmasını isterdiniz? örneğin dünyadaki kaynakların 10:8:1, 7:6:2 ve 5-4-4 dağılma imkanı varsa bilgisizlik peçesi ardında hangisini seçerdiniz? rawls en mantıklı stratejinin minimax stratejisi olduğunu iddia ediyor. yani 5:4:4'ü. zira dünyaya engelli olarak gelirseniz 10:8:1'lik senaryoda çok kötü bir hayat yaşarsınız. bugünün bilimiyle de rawls'ın haklı çıktığına dair epey kanıt biriktiğini de belirtelim.


    rawls düşünsel denge dediği bir kavram ile kendini kitabının başında açıklamaya çalışır. ona göre faydacılık ve sezgicilik arasında bulunabilecek tek yol budur. çeşitli öncüller yahut matematiksel formüllerle ahlak anlayışı türetmek mümkün değildir, aynı şekilde sezgilerin de tamamını kuramsallaştırmak olanaksızdır. rawls adaleti, faydacılık ve sezgicilik arasındaki tutarlı bir şekilde anlaşılan düşünsel denge noktasında bulur. amacı da her şekilde buraya varmaktır. ancak rawls'ın fark ilkesi yeteneklere de tercihlere de duyarsız olduğu için en ideal halinde bile toplumu iyi tercih yapanların kötü tercih yapanları beslediği bir hale sokacağı aşikardır.

    kaynak
    ryan, a. (ed.). (1979). the ıdea of freedom: essays in honour of ısaiah berlin. oxford university press.

    kymlicka, w. (2016). çağdaş siyaset felsefesine giriş (e. kılıç, çev.; 3. bs). istanbul bilgi üniversitesi yayınları.

2 entry daha