• (bkz: !mabonwaltz adlı yazara sorular) üzerine ayrı bir başlıkta toplayayım dedim.

    bir insan hangi noktada kendini tanımlaması istendiğinde "sanatçı" der?

    bana kalırsa kendine sanatçı demek, en azından henüz üretimde bulunan biri için epeyce alçakgönüllü şekilde söylenen bir başlıktır. bu yüzden bu soruların şu anda öyle birinin gözünden cevaplandığını ve epeyce de kişisel olduğunu belirtmek isterim.

    kendini sunmak istediğinde, eğer ki bir iş yapılacaksa gelen bir özgüvenle kullanılır. onun dışında uzunca bir sorgulama ve onaylanma talep eder bu cümleyi kurmak. en azından benim gibiler için. ne meslek yapıyorsun gibi de değildir bu soru. sohbet arasında çok rahat söylense de ''sanatçıyım abi ben'' iş gerçekten sanatçı olup olmadığına geldiğinde kendi işini ne kadar onayladığınla alakalıdır zanımca. bu cümleyi o anda bile biraz çekimser kurar, kendi inanmıyordur çünkü yeterli olduğuna.

    bu onaylama da keza çoğu zaman sanatçılarda gerçekleşmez. aksi takdirde bir sonraki eseri için gelen ilhamı ortaya koyma alanı zor yakalanır. onun için bir tutam tatminiyetsizliğe ihtiyaç duyar. tamamlanmayan bir yoldur onun yolu. bundan ötürü kendi gözünde belki hiçbir zaman yüzde yüz sanatçı olmayacaktır. çoğu zaman bence bu tanım dışarıdan verilen bir başlıktır. sorsanız size 'artist' ya da 'sanatçı' kelimelerini kullanmadan yaptığı sanatı binlerce kelimeyle ve saatlerce anlatır.

    bir sanatçı, tümel bir kavram olarak, ne yapar? onu hangi "eylem"inden tanırız?

    dünyayı hepimiz görüyoruz (ya da bazen tecrübe edilen farklı dünyalar). zibilyonlarca şekilden. üstüne üstlük bir sürü eylemle. bunlar ibadetle ya da sırf uyuyarak da olabilir. sanatçının yaptığı kendininkini somuta dökmektir, öğretmektir, göstermektir ve fark ettirmektir. evet, kesinlikle fark ettirmektir.

    kaşıyamadığınız bir nokta hayal edin bedeninizde, durup durmadık anlarda ziyaret eden kronik bir kaşıntı. sanatçı onu hisseden kişidir. ihtiyaçtır onu kaşımak. ve kaşıntı ona haz verir, kaşımak istese de gitmesinden korkar garip bir şekilde. onun için gecelerce kaşıntıyı giderecek bir kür hazırlar. bu kürleri kendisine hiç kullanmamıştır ama onu yaratmış olması delicesine bir ekstazi halidir. kendi yarasını iyileştireceğini bildiği bir kür elindedir ve yanı sıra fark ettiği şeylerle dolucasına bir bilgi birikimine sahiptir. kullanmadan geçip gider çünkü her yarattığı başka bir kaşınan noktayı getirir, yayılır da yayılır. başka insanlar ondan çok güzel yararlanır.

    bu yüzden sanat tehlikelidir de. bir başkasının yaptığı, kendi sevgisini, acılarını ve fikirlerini kattığı bir şeyi kendinize uygularsınız. yan etki edeceği ya da iyi geleceği bilinmez. ama teninizden girmiştir. yan etkiden kastım da genellikle kürün etkisinden değil sizin derinizdendir. iyi geldiğini düşünseniz bile siz başkasınızdır. hiçbir zaman o kür sizin için değildir; size bir kür olduğunu söyler, yapımını anlatır, sorunu açıklar ve çözümü gösterir. siz de bir sanatçı iseniz oluşan yan etkinin hissiyle yeni bir kür oluşturacaksınızdır; size uyacak ve hiçbir zaman kullanmayacağınız yeni bir kür. birikimdir bu.

    sanatçı, bu kaşıntıyı başka bir sanatçıya ya da halka gösterendir. sanatçı olan da olmayan da bu hiç gitmeyen kaşıntının bir sürü sanatçı üzerinden varlığını, çözümlerini ve sorunlarını görür. ve bu açılar yeni kürler doğurtur, yeni umutlar ve yaklaşımlar. bazen zehirler doğurur istemeden bazen de kaybolmuş yollar getirir. atom bombasına da sanat diyen vardır ya da tanrının yarattıklarına da. bu bitmeyen noktalar ve kürlerin fark edişlerinden ötürü sanat toplum içindir ya. sanatçı toplumda tanrılardan farksızdır; yaratır, bozar ve yok eder. belki de öyledir ki, tanrı ya da evren, bir yaratıcının ya da oluşumun eserine özenirler onlar da. onun/onların kürüne :) buradan da üçüncü soruya cevap vermiş bulunuyorum.

    sanat sanat için mi, toplum için midir?

    her ne kadar sanatçı aşırı bireysel bir şey üzerinden sanatını gerçekleştiriyor olsa bile dünyanın öteki tarafında tamamen başka bir deneyim yaşayan biri empati kurabilir değil mi? ve her şeyden; atılan herhangi bir damla boya, bir nota ya da nokta duygusuz ya da düşüncesiz atılamaz. sanat eğer insansa ve canlıysa bu denli, yapılan iş sanat içindir. bu nedenle hem de toplum içindir diyerek anlatabiliriz.

    (bunları tüm hayvanlar alemini dışarıda tutarak söyledim. sanatın zanaat ile buluştuğu yerdeler diyerekten yaptıkları işler)

    sanatçı'yı geri kalan her şeyden ayıran şey nedir?) birden çok ise listeler misiniz?

    aşırı duygu patlamaları, durduralamaz hayal gücü (tamamen asla olumlu gerçekleşmez bu özellik), genellikle depresyonla gelen herhangi bir mental hastalık. bu kulağa çok acımasız gelebilir ama öyle. müthiş bir gözlem ve empati yeteneği. üstüne üstelik aşkı romantik aşktan ayıran gündelik detaylar ile kötüyü evrensel kötüden ayıran basit gündelik detayların çatışması. kalp sızısını damarlarında hissedip bunu birinin suratına bağırma isteği ama bunu gayet naif ya da aşırı kaotik şekilde sanatıyla yapması başlıca örneklerden olabilir.

    kendi içimde hala herkesin sanatçı olup olamayacağını düşünüyorum. eğer sanatçılık bu denli üretim isteyen bir şeyse başlık herkese verilemez, lakin sadece düşünce ve duygularıyla herkes potansiyel bir sanatçı denilebilir mi? kafamızda deli sorular…

    ''sanatçı nedir?'' böyle bir soruya son dönemde okuduğum kitaptan bir cevap vermem de hoş olabilir. güzel denk geldi;

    ''thomas mann'in dediği gibi, sanatçı gözü yaşamı mitosumsu gören bir bakışa sahiptir.'' – joseph campbell.

    sanat öldüyse, bo burnham ne? sanatçı ne?

    sanat ölmez ki :d çok yakın bir zamanda bir ressamla bu konuyu tartıştım. hatta bu başlığı burada da açıp insanların görüşlerini duymayı çok isterim. yapay zekanın gelişiminin sanatçıyı nasıl etkileyeceğini sordum ve korkup korkmadığını.

    ben distopik düşünmeye itilen bir karakter olduğumdan biraz orwell ya da huxley derecesinde senaryolarla savaşıyordum soruyu sorarken. o ise çok basit bir şekilde insan oldukça duyguların da olacağı ve yapay zekanın bunu ele geçiremeyeceğini; bu nedenle yapılan sanatın da ölmeyeceğini söyledi. bir de birikimden beslendiği kısmı var.

    neden bilmiyorum o an çok şaşırmıştım. bir endişe kırıntısı görmeyi bekliyordum ancak o çok daha soğukkanlı, hatta gayet rahat bir tavırla yanıtladı sorumu. bu nedenle diyorum ki, gelecek sorunlarla da başa çıkabilecek kadar güçlü ve olgun ama olmadığını düşünüp delirme raddesine gelen ve gününün sorunlarıyla daha çok baş etmeye yönelik hareket etmek isteyen, böyle bir soruya gülebilen insanlardır. varlığını hissettiren insanlardır, fiziksel olarak değil ruhuyla ve zaten fiziksel olarak olmadığından yansıttığı işleriyle. onu orada görürsünüz, yüzünde değil. kamerasının arkasında, fırçanın ucunda ya da tuvalin tırtıklı yüzeyinde ya da bilgisayarın başında yazısının her noktasında. (bu nedenle de edebi olmaktan kaçınmıyorum)

    6- (bkz: hürriyet nedir?)