• ''beni sevdiğini söylediğin an, aşkın bitti. ve aşkının bittiği an, benimki başladı.''

    park chan-wook tarafından yönetilmiş, türkçesi 'ayrılma kararı' (korece: heeojil gyeolshim) olan ve 2022 yılında vizyona giren bir polisiye-dram filmidir.

    decision to leave, bir detektif ve bir cinayet dosyasındaki baş şüphelinin etrafında dönmekte. detektifimiz jang hae-joon (park hae-il) ve song seo-rae (tang wei)'nin yolları çinli göçmen olan seo-rae'nin güney koreli dağcı kocasının ölümüyle kesişir. araştırılan konu, kocasının bir cinayete mi, intihara mı yoksa kazaya mı kurban gittiğidir. tuhaf bir çekimle bu ikili beraber uzunca bir süre geçirirler, bu süreç onların karşıt konumlarına nazaran benzerliklerini ve birbirlerine bağlılıklarını ortaya çıkarır. biz de haliyle bu gidişata birinci elden şahit oluruz, çünkü filmin kullandığı dil de budur.

    yönetmenin adını intikam üçlemesi serisi sympathy for mr. vengeance (2002), old boy (2003) ve lady vengeance (2005)'dan ve sonrasında the handmaiden (2016) ya da thirst (2009) gibi filmlerden duymuş olmanız hayli yüksek. özellikle de old boy, 2004 yılında uluslararası kategoride cannes grand prix jüri ödülükü alırken; the handmaiden, 2018 yılında bafta yabancı dilde en iyi film ödülüne layık görüldü.

    park chanwook'un sadece old boy filmini izlemiş olamama rağmen takip ettiği rutin bir dil olduğu gözlemine kapıldım. sahnelerin ciddiliğinden ödün vermeksizin kullandığı absürtlük buna bir örnek olabilir. ayrıyeten hikaye için önem arz eden, bazen çok göz önünde bazense belli belirsiz detaylar. tüm hikaye boyunca birbiri içine geçen olaylar da old boy'da birbirini izliyordu, keza decision to leave'de de bu kaotik ama sakin örgüyü görmek mümkün. yanı sıra duygularla da harmanlanmış bu absürtlük, karakterlere spesifik bir rol biçiyor. aynı bir roman karakterinin ne yapacağını, kalıplaşmış düşünce yapısını ve kararlarını tahmin edebileceğiniz gibi olay örgüsü kuruldukça karakterlere dair beklentiniz artıyor. bu yüzden bu iki film, gerçeklikten uzak bir kurgu izlenimi veriyor fikrimce. e tabii hala alt tonlarındaki ufak eleştirileri atlamaksızın. misal, çinli bir kadının göçmenlik hikayesi, polislerin ve suçluların iç dünyası, aşkın değişkenliği gibi gibi birçok alt metin.

    en çok dikkatımı çeken şey ise özenle kurulmuş kadraj ve pov kullanımı oldu. bu yüzden hikayenin içinde olmanız pek de kaçılır bir şey değil. daha kişisel bir meseleye hitap eder gibi hissettirmesi çokça oldu. sahnelerde kullanılan duvar kağıdından müziğine kadar başroldeki ikilinin arasında geçen sessiz bir dile şahit oluyoruz; denize kavuşma heyecanı. bana natural born killers'ı hatırlattı, 'iki deli bir araya gelmemeliydi' filmi desem uygun olur ama her zaman biri birinden daha delidir.

    burada değinmek istediğim başka bir nokta da renk kullanımı. gerilim ve polisiye filmlerinden aşina olduğumuz turuncu ve mavi paleti hikayenin içine çok güzel yedirilmiş, istenilen okyanus havası direkt oradaydı. şahsen belli sahnelerde başka renk paletlerini de deneyimlemek isterdim. yine de başarılı.

    kurgusunda izlenen tempo, özellikle sahne geçişlerine verilen özen ile hikayeye akıcı bir dil kazandırılmış; seyirciyi anda tutan hızlı, birbirini tamamlayan ve özetleyen geçişlerden bahsediyorum. pov'nin teknoloji kısmında da yönetmen aslında dönem filmi yapıp mesajlaşmak yerine mektuplaşmalarını istemiş. daha sonrasında ise bu özel iletişimlerini birbirleriyle yüz yüzeymiş gibi bir hava yaratmak için çeviri ve smartwatch üzerinden yapmalarına karar vermiş, özellikle ses kayıtlarıyla…

    kan ve ölüm, cinayet sahneleri ve şiddeti göstermekten geri durmayan bu yönetmenimiz ahlak teması üzerinde epey duruyor. evlilik dışı aşklar, aile ilişkileri, insanın kendisiyle olan iç savaşı… burada da yaşanan bir trajedide asıl suçlu kim ya da suç işleyenin sebebinin arka planı vs. gibi pek çok soru sorduruyor.

    yönetmene bu filmde isveçli maj sjöwall ve per wahlöö çifti tarafından 1960 ve 1970'lerde yazılmış 'cop killer: the story of a crime' polisiye roman serisi ilham olmuş. seri bir polis detektifi martin beck ve ekipinin etrafında geçiyor ve sosyal eleştirisiyle biliniyor imiş. park chanwook ise bu fikre 'martin beck bir şüpheliye aşık olsaydı ne olurdu?'' sorusuyla takviyede bulunuyor. (ımdb trivia)

    kendisi hakkında daha detaylı bir bilgi vermek istesem de güney kore sineması adı altında başka bir başlıkla detaylıca anlatmayı yeğlerim. her zaman izleyiciyi sorgulatan yönetmenleri sevmişizdir, sanatçının huzur bozuculuğu sanattaki yegane iğnelerden biri değil de nedir, değil mi?

    bir de kore'nin bu yılki en iyi uluslararası uzun metraj oscar umudu idi, ancak aday seçilmedi. dünya çapındaki eleştirmenlerden önem görmesiyle beraber hayran kitlesi de bu duruma tepki gösterdi.

    filmi bu günlerde mubi'den seyredebilirsiniz, güzel seyirler dilerim.

    kaynakça: ımdb, mubi, entertainment weekly