platon için iyi devlet-iyi toplum-iyi insan ya da yurttaş arasında bir mesafe yoktur. gerçek anlamda iyi insan ancak iyi bir yurttaştır; iyi bir yurttaş ise ancak iyi bir toplum tarafından koşullanır ki bunun açık anlamı da iyi bir devletin gerekliliğidir. bu açıdan insan söz konusu olduğunda, biri özel, diğeri kamusal olmak üzere iki ayrı yaşam ya da deneyim alanından söz edilemez. kamusal yaşam bozuksa bu kaçınılmaz olarak tek tek insanların ruhlarını da bozacaktır; tersi de doğru. o halde, devlete özel bir dikkat gösterilmelidir. platon için devlet, kesinlikle sofistlerin savunduğu gibi, yapay ya da sözleşmeden doğmuş bir kurum değildir. aynı şekilde, kiniklerin devlete ve topluma karşı tutumlarına da sırt döner platon. platon için devlet doğaldır, çünkü toplum doğaldır. insanlar kendi kendilerine yeterli varlıklar değillerdir. bu yetersizlik insanlan bir arada yaşamaya yöneltmektedir. bu durumda toplum ve bunu mümkün kılan devlet, insan gereksinimlerinin doğal bir sonucu olarak belirmektedir. fakat doğallaştırılan toplumun ve devletin evrimi ve bu evrim içinde farklı biçimler alması insanların istençlerine ve koşullara bağlıdır.
öncelikle toplumun kökeninde mademki insanların tek başına yaşayamaması, tek başına kendi gereksinimlerini karşılayamaması ve bunun altında da her insanın şu ya da bu alanda farklı yetilere sahip olması yatmaktadır; o halde öncelikle toplum denilen birim, insanlar arasındaki iş bölümüyle ortaya çıkmış ya da bu temel üzerinde yükselmiş olmalıdır. ilk ortaya çıkan iş bölümü de en zorunlu mesleklerin ortaya çıkmasıdır. böylece en zorunludan daha az zorunluya, hatta gereksiz alanlarda üretim yapılan faaliyet dallarına doğru bir iş bölümü sıralaması yapar platon. ama bunu yaparken temel kaygısı iktisadi bir çözümleme yapmak değildir; asli olarak işaret etmeye çalıştığı şey, insanlar arasındaki farklılık ve eşitsizliklerin insana içkin olduğu, yani doğal olduğudur. bu durumda herkes kendisinde içkin olan yetiye göre işler üstlenmelidir ki adaletli bir düzen ortaya çıkabilsin. fakat ne yazık ki böyle olmaz.
özellikle para ekonomisinin ortaya çıkışıyla birlikte toplumda zorunlu olmayan gereksinimlere dönük, lüks üretim alanları belirir. toplum, yalın, sade yaşam tarzını yitirdikçe yozlaşır. lüks yaşam ve daha çok kazanma tutkusu, ister istemez toplumları birbirine karşı saldırmaya itecektir ve bu da toplumda daha önce olmayan bir başka meslek kolunun, askerlik mesleğinin belirmesine neden olacaktır. burada platon, sparta dışındaki yunan polislerinde uygulanmakta olan yurttaşlar ordusu anlayışına kesinlikle karşı çıkar. hatta bu yüzden platon'un sparta modelini kurma peşinde olduğunu iddia edenler bulunmaktadır. karşı çıkar, çünkü nasıl ki diğer meslekler içkin doğal yetilere dayanıyorsa askerlik mesleği de aynı şekilde bir yetiyi ve buna bağlı bir uzmanlaşmayı gerektirmektedir. o halde, bu alan da yetenekli olanların ellerine terk edilmelidir. bu şekilde adım adım toplumu oluşturan platon, toplumun ve devletin doğallığını buradan itibaren daha da ileriye taşır. o'na göre, "devlet sağlam bir bedene benzer." böylece platon, devletin toplumu oluşturan farklılıklar ya da kişiler arası güç ilişkilerine indirgenemeyeceğini, devletin bütün bunların üstünde olduğunu, bir organizma olarak parçalardan (örgenlerden) oluşsa bile onların toplamına indirgenemeyeceğini söylemektedir.
bu çizgi üzerinden ilerlendiğin de, devletin sağlığı ve varlığının devamı ancak bir bütünlük ölçeğinde düşünülebilecektir. tek tek, tikel olarak şu ya da bu parçanın sağlıklılığı ya da sağlıksızlığı, işlevselliği ancak organizmanın bütünlüğü ölçeğinde anlamlı olacaktır. buradan kendiliğinden çıkan bir diğer sonuç, organizmanın belirli bir merkeze bağlılığıdır. nasıl ki beden başa bağlıysa ve parçalar ancak başa boyun eğmeleri ölçeğinde işlevlerini yerine getirebiliyorsa ve üstelik bu boyun eğiş, parçaların kendi seçimleri ya da bir zor sonucu değil, tersine tam da parça oluşlarına içkin yapılarından kaynaklanıyorsa devlet de işte böyle bir bütünlüktür. bu durumda atılacak tek bir adım kalmıştır: organizmayı oluşturan parçaların tikel amaçlarının hiçbir hükmü yoktur. biricik amaç, organizmanın bütünlüğü, yani devletin ta kendisidir. bunun dışındaki her tikel amaç, ancak amaç olarak devletle ilişkisi içinde anlamlıdır ya da değildir. platon, devleti zorunlu olarak birbirine gereksinim duyan insanların aralarındaki iş bölümünün kaçınılmaz bir sonucu olarak gördüğünden ideal devlet tasarımını da bu temele yerleştirir. ancak öncelikle belirtilmesi gereken şey, platon'un ideal bir devlet tasarımını sunarken, bunun gerçekleşip gerçekleşmemişliğini ya da gerçekleşip gerçekleşemeyeceğini hiç mi hiç umursamadığıdır. onun temel problemi, böyle bir devletin kurulduğu/kurulmadığı/kurulamayacağı değil; ideal devletin bilgisini sunarak, bu bilgiyi edinenlerin yeryüzünde olabildiğince bu bilgiye uygun devletler kurmaları, bu modele yaklaşmaya çalışmalarının gerektiğini saptamaktır. bir anlamda giderek daha da zayıflayan polislerin varlığını tehdit eden sorunlara karşı bir çıkış yolu önermektedir platon. yoksa, platon da idealar evreninde yer alan devlet ideasının olduğu gibi nesneler evreninde gerçekleşemeyeceğinin farkındadır; en başta iki ayrı evrene içkin temel özellikler ve iki ayrı evren arasındaki düzey farkı buna engeldir.
platon, devlet anlayışı gereği, iş bölümünden hareketle ideal devleti üç temel iş-meslek grubuna bölünmüş sınıflı bir toplumsal zemine yerleştirir. bu üç temel iş alanı, üretim, koruma ve yönetim işleridir ve her bir iş ayn bir sınıfa karşılık gelmektedir. bu üç sınıf üreticiler, koruyucular ve yöneticilerdir. bu üç ayrı sınıfı oluşturan insanların ruhsal yapılanmaları, buna bağlı olarak yetenekleri, nihayet sahip oldukları erdemler de farklı farklıdır. hiyerarşik olarak en altta bulunan üreticiler sınıfına ait insanların ruhlarında, maddi istekler hakim kısmı oluşturmaktadır ve bu hakimiyet de ister istemez ufku yalnızca maddi isteklerle sınırlı, gözü tikellikler dünyasından başka bir şeyi görmeyen, yalnızca maddi istekler peşinde koşan para sever insan tipini oluşturmaktadır. bu insan tipine karşılık gelen erdemin ancak ölçülülük olabileceğini belirtir platon.
ikinci ana sınıf olan koruyucular sınıfında hakim olan ruhsal kısım soylu isteklerle ilgilidir ve aynı şekilde, buna bağlı olarak bu sınıftaki insanlar, şan, onur, alkış, takdir peşinde koşan, yani kendilerini ancak başkalarının, kendi dışlarında yer alan insanların gözünde anlamlı bir yere sahip oldukça onaylaya bilen ün sever insanlardan oluşur. bu insanlar sürekli olarak şan ve ün peşinde koştukları için, bunlara karşılık gelen erdem, yiğitlik erdemi olacaktır.
hiyerarşik olarak en üstte yer alan sınıf yöneticiler sınıfıdır ve bunların ruhlarında akıl, başlıca hakim özellik olarak kabul edilir. akıl, hakim olan bölüm olduğu içindir ki bu sınıftaki insanlar bilginin peşinde koşan, dolayısıyla erdemi bilgelik olan, bilgi sever insanlar, yani filozoflar olacaktır.
bu erdemlere sahip sınıflardan oluşan ideal bir devlette böylece bilgelik, yiğitlik ve ölçülülük olmak üzere üç temel erdemin olduğu görülür. ancak bu üç ayn sınıfın her birinin kendine özgü işlevsel alanda faaliyet yürütmesi, bunun dışına çıkmaması, birbirleri arasındaki ilişkilerin buna göre biçimlenmesiyle dördüncü bir erdem, doğruluk ya da adalet erdemi de ideal devlette cisimleşmiş olur. bu sayededir ki ideal devlet adaletin ta kendisidir. "her üç sınıftaki insanların kendi işlerinde kalıp yalnız kendi işleriyle uğraşması doğruluktur. bir dev leti doğru kılan da budur." buna göre, her sınıftaki insanlar sınıfsal konumla rının kendilerine dayattığı gerekleri yerine getirmelidir ki özgürlük denilen şey de, yapılması gerekeni yapmaktan başka bir şeye dönüşmesin.
her sınıf kendine uygun rolü oynadığı ölçüde "organizma olarak devlet" ya da polis, bütünsel bir biçimde ortaya çıkacaktır. dikkat edilirse, her bir sınıfta tek bir erdem gerçekleşirken, bu tek tek erdemlerin gerçekleşmesiyle doğruluk ya da adalet adı verilen tümel erdem var olabilmektedir ve o da yalnızca poliste var olmaktadır. bu durumda, her bir sınıf, her anlamda, kendi başına eksiktir; tamam olan, mükemmel olan ve bu ölçüde de amaç olan devletin ta kendisidir. tek tek insanlar ancak bu tümel amacın gerçekleşmesi için birer araç niteliğindedir. peki ama bu durumda, sokrates'ten beri izi sürülen mutluluk nerede kalmıştır?
mutluluk ancak bir bütün olarak devlette cisimleşir. organik bir bütün olarak devleti oluşturan her bir alt parçanın payına düşen mutluluk, sınıfsal konumuna uygun toplumsal rolünü yerine getirmenin mutluluğu olacaktır ve bir sınıf ile bunlara ait insanlar poliste tezahür eden bütünsel mutluluğa katkıda bulunmanın mutluluğuyla doludur!
platon'un devlet ölçeğinde temel problemi, devleti olabildiğince organik bir birlik ya da bütünlük olarak inşa edebilmek ve bunu sürdürebilmektir. bunu gerçekleştirebilmek ve sürdürebilmek için gerekirse elbette zor kullanılacaktır ama platon, şiddetin sürekli başvurulabilecek bir araç olmadığının farkındadır. bu nedenle platon, sınıfların üstlendikleri rolü benimsemesi ve gereğini sürekli olarak yerine getirmesi için, özellik le koruyucular sınıfına yönelik yoğun ve uzun bir eğitim programı tasarlar.
aynı anda siyasal bütünlüğü koruyabilmek için, yöneticilerin gerektiğide gündelik ahlakın dışına çıkabileceğini ve hatta çıkmaları gerektiğini de belirtmekten geri durmaz ve yöneticilerin her bir sınıfa biçilen rolü benimsetebilmek ve meşrulaştırabilmek için farklı, doğallaştırıcı araçlara da baş vurması gerektiğini ileri sürer ve buna bağlı olarak metaller mitosu ya da üç cevher yalanını ortaya atar.
(bkz: metaller mitosu nedir?)
böylece sınıfsal farklılıklar kalıtımsal olduğu iddia edilen temellere dayandırılarak meşrulaştırılmaktadır. mitos, yalnızca her bir sınıfı kendi rolünün yerindeliğine inandırmaya dönük değildir; aynı zamanda büyük bir korkuyu da yaymaya hizmet etmektedir: eğer herhangi bir sınıf, kendi rolü dışında bir role soyunursa, bir birlik olarak devlet ortadan kalkacaktır! üç cevher yalanını ortaya atan platon, elbette her bir sınıf içinde farklı yetilere sahip çocuklar olacağının farkındadır ama bu farklılıktan da hakim yönetici sınıfın daha da güçlendirilmesi ve saflaştırılması için yararlanır.
buna göre, platon bir mekanizma öngörmediği için, zordur ama, üretici sınıf içinde altın ya da gümüş cevherli bir çocuk çıkacak olursa bu çocuk yönetici sınıf için devşirilecektir. platon'un asıl önemsediği şey, devletin bütünlüğünün güvencesi durumunda olan yönetici sınıfın içinden çıkacak "bozuk örneklerdir." çünkü bunlar bu sınıfın iç birliği için tehdit oluşturabilir ve bu da devleti yıkıma götürür. bu nedenle bunu fark eden bir yönetici, eğer çocuklarının hamurunda tunç ya da demir karışımı varsa, derhal gereğini yerine getirecek ve buna uygun işlere koyacaktır onları. böylece platon yönetici sınıfın başına damokles'in kılıcını asmış olmaktadır: içinde bulunduğu sınıftan daha alt sınıfa kaydırılabileceğinin farkında olan sınıf üyeleri kendi iç dayanışmalarını yitirmemek için her şeyi göze alacaklardır.
(bkz: damokles'in kılıcı)
platon, ideal devlet tasarımında bir filozof olarak kuşkusuz, bilgisine sahip olduğu imasını içeren "devlet ideası"ndan yola çıkmaktadır. ideanın tümel, değişmez, evrensel ve tarih üstü niteliği gözetildiğinde, ideal devletin devlet ideasına olabildiğince yaklaşabilmesi için bazı temel özellikler taşıması gerektiği açıktır. platon'un ideal devletinden sonra da, hemen çoğu ütopyaya ya da ideal toplum tasarısına damgasını vuracak olan bu özellikler, birkaç ana başlık altında toparlanabilir.
öncelikle, ideal devlet, tarihsel toplumsal değişime olabildiğince kapatılmaya çalışılmaktadır. değişimin tehdit edici bir güç olarak kabul edildiği bu zeminde, bu tehlikeyi baştan önleyebilmek için platon, ideal devleti hem kendi kendine yeterli, dışa kapalı (otarşik, autarkeia) , bu yanıyla da başka devletlerle en başta ticari nitelikte olanlar olmak üzere bütün ilişkileri en alt seviyeye indirilmiş bir model olarak sunar, hem de aynı anda içeriden doğabilecek değişim taleplerine karşı da devletin bekçilerini görevlendirir: "devletin bekçileri (. .. ) kurulmuş düzene aykırı hiçbir yeniliğe meydan vermeyecekler"dir.
ancak platon, toplumdan kaynaklanabilecek değişim istemlerinin arkasında çeşitli toplumsal dinamiklerin yer alabileceğinin farkındadır. bu farkındalık ölçüsünde de ideal devlette zenginliğe de yoksulluğa da yer verilmemiştir. zenginlik, tam da zenginlikten, keyiften, tembellikten ve buna dayalı sıkıntıyla, yoksulluk ise yoksunluk duygusuyla değişim arzusunu kışkırtmaktadır. ideal devlette zenginliğin ve yoksulluğun ortadan kaldırılabilmesi aynı zamanda bir nüfus politikası aracılığıyla gerçekleştirilmektedir ki platon bu anlamda biyopolitikanın da öncüsüdür: siyasetin aynı zamanda nüfusun kontrolüyle icra edilebilecek bir zanaat (tekhne) olduğunun farkında olduğu kadar; nüfus politikasının siyasetin en önemli araçlarının başında geldiğini de yüzyıllar öncesinden saptamıştır. platon, bu araç yoluyla ideal devletin nüfusunun devletin besleyebileceği sınırlar içinde kalmasını özellikle önemser ve bunun için çeşitli önerilerde bulunur. nüfus için düşünülen ideal sınırlar coğrafi olarak da düşünülmektedir. bu bakımdan ideal devlet kesinlikle yayılmacı olmayan, büyümeyi ve genişlemeyi amaçlamayan" bir devlettir. eğer ideal devletin coğrafi sınırları genişleme yönünde aşılacak olursa polisin bütünlüğü bozulacaktır, çünkü nüfus bileşeni değişecektir. şimdi önünde durulan soru şudur: devleti olabildiğince değişimin bozucu etkisinden uzak tutacak bu güç nedir ya da kimden oluşmaktadır?
ideal devleti, kurulduğu ilkeler gereği, organik bir bütünlük olarak koruyacak ve değişimi durduracak güç, bunun bilgisi ve bilincine sahip yönetici ya da yöneticiler olacaktır ki zaten bunlar da filozoftur. ama filozof ya da filozofların içinden çıktığı sınıf, koruyucular sınıfıdır ve bu anlamda ideal devlet özel olarak bu sınıfa yaslanır ve platon, uzun uzun filozofu bağrından çıkaracak olan bu sınıfın hayatını anlatır ve tüm ayrıntılarıyla düzenler.
(bkz: platon kimdir?)
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.98-103
hoş: tümü
|
bugün
başlıkta ara