• polislerin ortaya çıkışı aristokratların adım adım toprakları kişisel mülk haline getirmeleri ile başlamış sayılabilir. bu süreç içinde topraklarını kaybedenler kaçınılmaz olarak pazarların kurulduğu alanlara doğru aktı. pazar çevresindeki bu yapılar adım adım köylerden farklılaşarak kentsel alanlar olarak sivrilmeye başladılar.

    o dönemdeki ekonomi sadece tarıma bağlı olduğu için köyler giderek pazarlara daha bağımlı hale geldiler. bu durum da pazar çevresindeki kentsel yapılanmaya gittikçe geliştirdi ki bu merkez ve o merkeze bağlı köylerin birliğine biz bugün polis diyoruz.

    ancak polislerin de kendi aralarında gelişmişlik farkları vardı. örneğin gelişmiş bir polis pazar yerine ek olarak her türlü sözün de mallarla birlikte takas edildiği bir agora'ya, bir eğitim merkezi olarak düşünülebilecek gymnasiona'ya ve belki bir tiyatroya sahipti.

    ancak bazı kentler, örneğin sparta, dağınık bir köy gruplanmasından başka bir şey değildir.

    "bu bağlamda örneğin thukydides, polis sözcüğünü hem surlarla çevrili kent için, hem de surlarla çevrilmemiş köyler topluluğu için rahatlıkla kullanır. kentlerin surlarla çevrilmeye başlanması aslına bakılırsa çok eski değildir. yu­nan dünyasının en ünlü polisi atina'nın bile bir sura kavuşması en erken m.ö. vı. yüzyılda mümkün olabilmiştir. iyonya'dan italya'ya kadar uzanan polislerin en önemli vasıflan küçük boyutlarıdır. sparta, laconia ve messenia'yı kendisine kattıktan sonra 8300 km2'ye ulaşmıştı ve üstelik en büyükleriydi. atina, bütün attika bölgesi ve salamis'le birlikte 2800 km2 idi. diğer polislerin alanı 80 km2'den 1300 km2'ye kadar deği­şiyordu. örneğin 1615 km2'lik fokis bölgesinde 22 polis bulunuyordu. aynı şe­kilde, bir ada üzerinde kurulmuş olan delos'un yüzölçümü hepi topu 5.5 km2 idi. kestirilebileceği gibi, nüfus da aynı oranda azdı."

    --polis'in özgüllüğü, yokluğudur.--

    "polisin kökeni nasıl açıklanırsa açıklansın, her zaman açıklanmaya muhtaç kalan ve her açıklama girişi­mini, açıklamaya çalışanla sınırlı ya da koşullu bir girişime dönüştüren temel sorun alanı polisin özgül bir de­neyim oluşudur. polis özgüllüğünü nereden alır? bu soru, en genel çer­çevesi itibariyle "polisin yokluğundan alır" yanıtı verilerek karşılanabilir. bu yanıtı açmak için birkaç yan soru daha sorulabilir: polisin bir dini var mıdır? polisin bir ordusu var mı­ dır? polisin bir mimarisi var mıdır? sorular çoğaltılabilir. bu yan soruların tümü eğer siyasal bir birim olu­şuyla birlikte, polisin aynı zamanda mekansal, dinsel, askeri bir birim ol­duğu kabul edilirse "evet, vardır" di­ye yanıtlanabilir. ama bu yanıt polisi, aynı anda özgül bir deneyim alanı ol­maktan çıkarır da. herhangi bir siya­sal örgütlenmeye dönüştürür; şu ya da bu dine mensup, şu ya da bu dini seçebilecek, şöyle ya da böyle örgüt­ ü bir ordusu olan herhangi bir siya­ sal organizasyona. oysa polisin siya­sal haklara ve görevlere layık gördü­ğü kesimleri örgütleyerek oluşturdu­ğu güç dışında, ayn bir ordusu olmadığı gibi, aynı şekilde kendisine dışsal bir dini de yoktur: polis dinin ta kendi­si olduğu gibi, yurttaşların ve yönettiği bütünün ta kendisidir.

    tanrılar diniyle kuşatılmış olması polisle tanrılar arasında bir mesafe olduğunu göstermemekte, tersine bizzat polisin kendisinin tanrısal bir kutsallığa sahip olduğunu göster­mektedir. aynı şekilde, polis askeri bir birimdir ama bu birim polisin savaş dö­nemi örgütlenmesinden başka bir şey değildir. polis, bu yanıyla adeta bir "dev­leti" değil, "devletsizliği" ifade eder. ancak bu siyasal bir örgütlenmenin olma­ması anlamında devletsizlik olmadığı gibi, eşitlik anlamına da gelmemektedir. bileşenlerinin matematiksel toplamına indirgenemeyeceği gibi, ondan da soyut­lanamaz bir varlıktır polis. bunu açıklayabilmek için polis içindeki toplumsal-sınıfsal mücadelelere bakılabilir. örneğin demosun aristokratlara karşı mücadelesi, aristokratlara kar­şıydı, polise karşı değil. bu yanıyla polis aristokratların yönetimi altında bile ol­ a, polisle aristokratik yönetim arasında bir mesafe vardı ve polis, tam da bu me­safe sayesinde kendisini bütün bileşenlerine ait olarak sunabiliyordu. tüm bile­şenlerinin toplamı olarak kendini sunabildiği ölçüde de polis aslında, bileşenle­rinden ayrı bir siyasal birim olarak yoktu ve özgüllüğünü de tam bu yokluğun­dan alıyordu."

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.25-26,29