son oylananları (76) - sayfa 5

başlık listesine taşı
  • dunning–kruger etkisi

    insanın kendini değerlendirirken kapıldığı bir çeşit bilişsel ön yargı.

    bu etki şu şekilde çalışıyor: herhangi bir alanda yüzeysel bilgi sahibi ve bilişsel yetenekleri gelişmemiş bir zihne sahip insanlar, o alandaki değerlendirmelerini daha kesin ve geçerli buluyorlar.

    yani, işin uzmanları, birçok sorgulamadan geçirdiği ve başka uzmanların görüşlerini okuyup-sindirerek oluşturduğu kanaatlerinden o kadar da emin değil ve hâla gerçeğe daha yakın görüşlerle değiştirmeye açık.

    ancak, konu hakkında bir makaleye göz ucuyla bakmamış; üç berber sohbeti, iki ana-akım medya beyanı ve bir kanaat önderinin kanaatini kıstas alan ahmak, kendi fikri sandığı kanaatten fazlasıyla emin.

  • format hakkında öneriler

    test sonuçlarının bir sonraki aşamada, teste girenlere gösterileceği söylenmişti.

    bir de testi yapanlara, kalanlara kıyasla nasıl bir performansa sahip olduğunu düşündükleri sorulsa güzel olmaz mı?

    böylece `dunning–kruger etkisi` de sınanmış olur.

  • yanlış bile değil

    bilimsel olanla, olmayanı ayırmanın önemli yollarından biri de akıl yürütmenin sonucunda varılan sonucun yanlışlanabilirliğidir. popper'in dimağımıza armağanı olan yanlışlanabilirlik her "insan"ın anlaması ve içselleştirmesi gereken bir konsept bence.

    carl sagan'ın the demon-haunted world kitabındaki meşhur garajımdaki ejder örneği yanlışlanabilirlik konseptini çok güzel açıklıyor.

    ' sana garajımda bir ejderha olduğunu söylüyorum. sen de garajıma gelip kendin görmek istiyorsun. garaja geldiğimizde ejdarhayı göremiyor ve diyorsun ki: "burada bir ejder göremiyorum."

    ben de, görünmez olduğunu söylemeyi unuttuğumu söylüyorum. "peki" diyorsun; "yere boya döküp ayak izlerini görebilir miyiz?"

    "sürekli havada uçtuğunu" ve "yere hiç basmadığını" söylüyorum. "pekala, ısı kamerasıyla bakıp tespit edelim, en azından ateşini görürüz" diyorsun. ejderin ve ateşinin yalnızca görünmez değil, ısısız da olduğunu söylüyorum.

    sprey boyayla ejderhayı boyamayı ve görünürleştirmeyi öneriyorsun. ben de ejderhanın boya da tutmayacağını söylüyorum.

    ve bu önerilere kaşı çıkışlarım böyle sürüp gidiyor...

    peki, bu yanlışlanamazlık, ejderin var olduğunu mu gösteriyor? yani, hipotezin çürütülememesi, ejderin varlığını kanıtlar mı?

    sınanamayan iddialar, karşısına kanıtlarla çıkılamayan önermeler geçersizdirler. her ne kadar bize ilham verip bir merak duygusuyla bizi heyecanlandırsalar da. '

    --

    başlıktaki şahane söz öbeğinin ortaya çıkışına gelelim.

    kritik aklı yücelten değerli bir teorik fizikçi olan wolfgang pauli'ye bir arkadaşı, eleştirmesi için bir makale veriyor. makaleyi inceledikten sonra pauli'nin tepkisi şöyle oluyor:

    "das ist nicht nur nicht richtig; es ist nicht einmal falsch!"
    "bunun için sadece 'doğru değil' demek yetmez. bu, yanlış bile değil."


    şiddetle önerilen okuma ve kaynak:
    karl popper - conjectures and refutations

  • manyaklar da ondan

  • palyatif

    özellikle tıpta, bakım ve tedavi süreçlerini anlatmak için kullanılan, kısa süreli ve yalnızca semptomları giderici önlem ve uygulamaları anlatan terim.

    kalıcı ve sürdürülebilir çözümler, palyatif çözümler değildirler.

  • sagan standardı

    fizikçi carl sagan'ın "olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıtlar gerektirir" cümlesini temel alan terim.

  • clarke kanunları

    2001: a space odyssey filminin senaristlerinden biri olan sir arthur clarke'ın tanımladığı üç aforizmadan oluşan önergeler.

    1- deneyimli bir bilim adamı bir şeyin mümkün olduğunu söylüyorsa, -neredeyse- kesinlike haklıdır. imkansız olduğunu söylüyorsa -neredeyse- kesinlikle haksızdır.

    2-mümkün olanın sınırlarını görmek için, mümkün olanın sınırını aşmak ve imkansıza ulaşmak gerekir.

    3- güzide yüksek teknolojiler, büyüden farksızdırlar.

  • hanlon'un usturası

    "ihmal, cehalet veya yetersizlikle yeterince açıklanabilecek bir şeyi asla kötü niyetle açıklamamayı" öğütleyen felsefi yordam.

    ilhamının "genç werther'in acıları"ndan veya jane west'in "the loyalist" romanından alınması muhtemeldir.

    bu yöntemi seçenler, basiretsiz iktidarlara oy veren seçmen için yapılan, "ya aptalsın, ya kötü niyetli" yorumunda, ilk seçeneği yeğlemelidir.

  • appeal to probability

    ihtimale başvurma safsatası. olabilirliğivarsaolurculuk.

    bir olayın düşük bir olasılıkla dahi gerçekleşme ihtimali varsa, kesin olacağının kabul edildiği safsata türü.

    aykut örneği:

    aykut: benim sevgilim olman, bir ilişkimiz olması hayali beni çok mutlu ediyor.
    merve: böyle bir şeyin olma ihtimali çok düşük. hem meriç'le sevişiyoruz biz.
    aykut: yani ihtimal yine de var. bu "belki" demek, değil mi?
    merve: evet, belki... ama umutlanmanı istemem, çünkü arkadaş olarak görüyorum ben seni.
    aykut: hayır demek, belki demektir. belki demek de, evet. o zaman ben bekleyeyim.

    görüldüğü üzere merve, aykut'un temel mantık safsatalarından bihaber oluşu yüzünden onu yedek kulübesinde tutuyor ve ilgisinden, sevgisinden yararlanıyor. aferin merve, yuh olsun aykut. zavallı aykut.

  • !sevdiğiniz kusurlarınız

    fenerbahçe

  • illicit conversion

    genellemedeki terimlerin yerini değiştirerek, yanlış bir çıkarıma varma safsatası.

    örnek:

    her fetöcünün bank asya hesabı vardır.
    tersine çevirelim.
    her bank asya hesabı olan fetöcüdür.

    olumsuz örneği:
    bazı insanlar erkek değiller. --> bazı erkekler insan değiller.

  • ad passiones nedir?

    duygusallık safsatası. tartışmayı duygulara atıflar yaparak, bağlamından koparmak ve haklı çıkmaya çalışmak. argumantum ad gücendum.

    bu tür bir safsatayı kullanırken, acı-yas gibi olumsuz duygulara atıflarla etki arttırılır. günümüzde woke kültüründe veya lgbt aktivizmi içinde bol bol kullanılan ve 'argument from anecdote' ile yan yana sık gördüğümüz bir yanılgı.

    "it's offensive" kalıbını duyduğumuzda bu safsata ile karşılaşmamız muhtemeldir. zira bir argümanın birini rahatsız etmesi onu yanlış yapmaz.

    politik örnek:

    amerikan seçim kampanyalarında dinleyicilerin duygularıyla bağ kurma klişesi olarak sık sık tekrarlanan "think of the children" söz öbeği.

    erdoğan'dan örnek:

    "istanbul'a belediye başkanı olduğumuzda ne kandıranlardan ne kandırılanlardan olacağız demiştik. istanbul'a karşı her zaman samimi olduk. fatih'in emaneti bu şehre mahcup olmaktansa can vermeyi tercih ederiz."

    kaynak:
    george marcus, russell neuman and michael mackuen, affective ıntelligence and political judgment, university of chicago press, 2000.

  • 1000. entry

    solda popüler konumlar ve gündeme dair sığ yorumlar olmazsa -yani şimdi olduğu gibi kalırsa- çok güzel gittiğini anlayacağım (bkz: !çok güzel gidiyor be!)

    ilginç bir şeyler okuyup, ilginç gördüğümü yazdığım bir yer. bu haliyle de bana keyif veriyor.

    yönetimden de bir ricam var. soran kısmının eklenmesi güzel oldu ama rastgele başlık getiren bir sekme ilginç yazıları keşfetmek için elzem gibi geliyor.

  • definitional retreat nedir?

    tevil safsatası. benonukastetmedimcilik. itiraza uğrayan önermedeki bir terimi, görünen anlamının dışında kullandığını iddia edip tartışmayı terimin anlamını tartışmaya çevirmek.

    tolstoyevski "zam değil güncelleme" örneğini veriyor ama bana kalırsa bu örnek tam olarak bu safsatayı karşılamıyor. aslında no true scotsman safsatasına da benziyor. (bkz: no true scotsman nedir?)

    örnek:

    eski afyon valisi'nin klarnet tuttuğu bir pozu sosyal medyada paylaşması üzerine paylaşımın altına: "valinin eline vermişler" yazan vatandaşa dava açıldı, tazminata hükmedildi.

    vatandaş mahkeme sonrası sosyal medya paylaşımında bulunarak kendini savundu: "şimdi yazacağım 'ama' demiyorum onu da yanlış anlar bu yüzden 'fakat' diyorum, 'vali bey şimdi bu haberleri neresi ile okur' desem, vali bey, neresi kelimesinden 'şuramı anladım' diyerek tekrar dava açar mı acaba?"

    kaynaklar:
    tolstoyevski, ı. (2022). safsatalar ansiklopedisi: kisaltilmis edisyon. epsilon yayinevi.
    https://www.afyonyerelbasin.com/...-orada-onu-kastetmemistim/54089/

  • milliyetçilik

    bir milliyetçi otomatik olarak vatanını sevmez. milliyetçinin, yalnızca milliyetçiliği seven cinsine şovenist denir. bu cinsin daha enteresan bir alt kolu vardır: milliyetçi görünmenin kendisine getirdiği sosyal statüyü, müttefikleri, devlet kadrolarını ve ihaleleri sevenler.

« / 6 »