entry'ler (244) - sayfa 8

başlık listesine taşı
  • borsa türkiye

    gizli sabit kurun varlığı yüzünden sağlıklı ilerleyemeyen piyasa.

  • ünlüye başvuru

    bir şeyi ünlü biri söylüyor diye doğru kabul etme safsatası.

    yüz numaralı adam filmini hatırlayın. halk, sevdiği bir ünlünün kefil olduğu bir ürüne teveccüh göstermekten çekinmez. seçim yapmak için kullandığı bu kısayol da reklam şirketleri tarafından doyasıya sömürülür.

    şampuan reklamında aktrisler, pantolon reklamında aktörler hep bunun ürünüdür. hatta iş imar barışı gibi insan canına mal olacak bir düzenlemeyi müjdelemeye(!) geldiğinde, bu müjdenin etkisi artsın diye sempatik görülen bir ünlü figürle duyurulabilir. (bkz: hasan kaçan)

  • siyah siyah

    kaliteli parçalar çıkarmışlar. hak ettikleri ilgiyi görmelerini umuyorum.

  • argumentum ad legem

    kanuna başvuru safsatası. bir nevi hukuki pozitivizm fetişizmi.

    "bir şey gayrikanuni değilse meşrudur veya yasalarca yasaklanmışsa kesinlikle yanlıştır" minvalinde bir kabulden kaynaklanır.

    örnek:
    "hala-yeğen ilişkisi yasalarca yasaklanmadığına göre bir sakıncası yoktur."

  • ad fidentia

    karşıdakinin argümanı yerine argümana olan güvenine saldırarak yapılan safsata. genelde argümanın kesinliğine karşı çıkılır.

    a: magnus carlsen bu yıl dünya şampiyonu ünvanını korumak için dünya şampiyanasına katılmayacakmış.
    b: kesin mi bu? doğrulanmış veri mi? emin miyiz yani bundan?

    bunun senbilirkişimisinci versiyonu da vardır. buradan

    a: çamurdan yaratılıp alemler arası kovulmalarla dünyaya geldiğimize inanmak yerine, hala gözlemlenebilen ve kanıtlandırılabilen bir konsept olan evrimle oluşumuzu açıklamak daha mantıklı.
    b: sen anaokulu öğretmeni değil misin? nereden geliyor bu derin biyoloji bilgisi? baban galapagos doğumlu mu?


    bonus: sen cumhurbaşkanı mısın?

  • ön kabullü soru

    latincesi plurium interrogationum olan ve bir faraziye içererek karşıdakini "evet" veya "hayır" cevabı verdiği takdirde zor duruma sokan safsata biçimi.

    "salaklığın doğuştan mı?" sorusundaki ön kabul bir çırpıda görünüyor mesela.

    politik demagojide de sık rastlanır:

    "kılıçdaroğlu'na oy vereyim de teröristler meclise mi girsin?"

    iki örnekte de verilecek evet veya hayır cevabı * * ön kabulleri onaylamak anlamına geliyor. yapılması gereken belli: soruyu yanıtlamak yerine ön kabulü yanlışlamak ve sorunun hatalı olduğunu anlatmak.

  • sahte ikilem nedir?

    bifurcation başlığındaki yalancı ikilem yalnızca iki alternatifin olduğunu kabul etmek demekti. sahte ikilem; yani bogus dilemma bu safsataya fazlasıyla benziyor ama farklı. farkı örneklerle daha kolay anlatabilirim sanırım.

    "bir anne siyasete atılmak üzere olan oğluna öğüt verir: ya yalan söyleyeceksin, tanrılar seni sevmeyecek... ya da doğruyu söyleyeceksin, insanlar seni sevmeyecek. iki durumda da hayatından memnun olmayacaksın."

    anne ikilemi yaratmış ve oğluna iki yolun da sakıncalarını açıklamıştır. evlat bu argümanı bertaraf etmek için üç yolu izleyebilir.

    birincisi ikilemi boynuzlarından kavramak, yani sonuçları yanlışlamak: "bilakis, doğru adamı her insan sever. yıllardır memlekete doğru adam gelmedi. ben dürüstlüğü seçersem dürüstlüğü özleyenler beni el üstünde tutar."

    ikinci yol boynuzların ortasından geçmek: "yalancıya yalan, doğrucuya doğru söylerim. insan ya hep doğru ya hep eğri olacak diye bir kaide mi var?"

    üçüncü yol retoriğin en tatlı manevralarından biri: "tanrılara kendimi sevirecek kadar doğru, insanlara sevdirecek kadar da yalan söylerim. ne şiş yanar, ne kebap."

    başka bir örnek daha: emekli padişah ikinci murad'a evladı fatih'in yazdığı rivayet edilen meşhur mektupta "padişah sensen ordularının başına geç, yok eğer bensem emrediyorum: ordularının başına geç" denmektedir.

    sayın murad eğer iyi bir demagog olsaydı memleket elden çıkmış mıydı bilemiyoruz, ama cevap pekala şöyle olabilirdi:

    "padişah sensen ordularının başına geç, yok eğer bensem emrediyorum: ordularının başına geç"


    kaynak:
    pirie, m. (n.d.). how to win every argument: the use and abuse of logic (2006).

  • jazz

    ruhun içkisi.

  • !söyleyenin cahil olduğunu gösteren ifadeler

  • arkadaş paradoksu

    herhangi bir insanın arkadaşlarının, ortalamada kendisinden daha fazla arkadaşı olacağını öngören sosyolojik nosyon.

    scott l. feld isimli sosyolog, kişilerin az arkadaşı olan kişilerle arkadaşlık kurmayı tercih etmemesi verisinden hareketle makaleyi oluşturuyor. yapılan araştırmalarda ezici çoğunluk, bu tespitin tam aksini düşündüğü için paradoks olarak adlandırılıyor.

    ancak tespitin matematiksel bir ispatı da var. linki kaynağa koydum, maalesef bölemedim. ilgilisi kopyalayıp yapıştırarak ulaşabilir.

    sonuçta arkadaşlarımızın bizden fazla arkadaşı var arkadaşlar. yalnızız.

    kaynak:
    https://www.journals.uchicago.edu/doi/10.1086/229693
    https://www.cse.iitb.ac.in/~soumen/doc/2021_friends/friendsoffriends.pdf

  • kuyruklu şiir

    iki politik demagog kedinin diyalogunu konu alan orhan veli şiiri. ikinci kedinin yaptığı mantık yanlışı için (bkz: bifurcation)

    uyuşamayız yollarımız ayrı;
    sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
    senin yiyeceğin, kalaylı kapta;
    benimki aslan ağzında;
    sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik.
    ama seninki de kolay değil, kardeşim;
    kolay değil hani,
    böyle kuyruk sallamak tanrının günü.

    *

    açlıktan bahsediyorsun;
    demek ki sen komünistsin.
    demek bütün binaları yakan sensin.
    istanbul'dakileri sen,
    ankara'dakileri sen…
    sen ne domuzsun, sen!

  • bifurcation

    yalancı ikilem. ecnebiler "false dilemma" ya da "false dichotomy" diyorlar.

    sadece iki alternatiften birinin mümkün olduğunu, başka hiçbir ihtimal olmadığını kabul ederek yapılan safsata. "ya sev, ya terk et" çok güzel bir örneği.

    orhan veli'nin kuyruklu şiirinde de aynı safsatanın bir örneği var:

    "açlıktan bahsediyorsun;
    demek ki sen komünistsin.
    demek bütün binaları yakan sensin.
    istanbul'dakileri sen,
    ankara'dakileri sen…
    sen ne domuzsun, sen!"

  • apriorizm nedir?

    kanaatte inat safsatası. emin olunan bilginin kanıtlarla yanlışlansa bile gerçek olduğuna inanmak. (bkz: a priori)

    madesen pirie şöyle özetliyor: "ben kararımı verdim, hakikatlerle kafamı karıştırma"

    iki fıkrayla örnek verelim:

    "temel bir gün yolda giderken bir adamla karşılaşır. heyecanla yaklaşarak der ki:
    -dursun, neredeyse seni taniyamadum, ne kadar da değişmişsun.
    adam cevaplar:
    -beyefendi karıştırdınız, benim adım dursun değil.
    temel daha büyük heyecanla:
    -ula adini da mi değiştirdun?"

    "temel, bir gün boğaz köprüsünde ilerlerken radyodan bir anons duyar.
    'boğaz köprüsünde bir araç ters istikamette ilerlemektedir.'
    etrafına dikkatlice baktıktan sonra sinirle söylenir:
    -ne biri ya, hepisu hepisu"

    temel, birinci örnekte karşıdakinin dursun oluşuna; ikincide kendisinin ters yönde olamayacağına duyduğu sarsılmaz inançtan, verilerle desteklense bile ayrılmamaktadır.

    kaynak:
    pirie, m. (n.d.). how to win every argument: the use and abuse of logic (2006).

  • racon

    racon, dilimize italyanca'dan "ragione"den gelmiş. dolayısıyla geldiği zamanlarda "akıl yürütme" veya "ortak akıl"ı kastettiğini düşünebiliriz.

    zamanla tdk'nin verdiği anlamı olan "yol, yordam" anlamında kullanılır olmuş. mario puzzo'nun the godfather kitabından alıntılayacağım satırlar italyanların ne anlamda bu kelimeyi kullandığını iyi bir şekilde açıklıyor.


    "hagen [the don's lawyer - the don was also his only client] had learned the art of negotiation from the don himself. 'never get angry,' the don had instructed. 'never make a threat. reason with people.' the word 'reason' sounded so much better in ıtalian, ragione, to rejoin. the art of this was to ignore all insults, all threats; to turn the other cheek. hagen had seen the don sit at a negotiating table for eight hours, swallowing insults, trying to persuade a notorious and megalomaniac strong-arm man to mend his ways. at the end of the eight hours don corleone had thrown up his hands in a helpless gesture and said to the other men at the table, 'but no one can reason with this fellow,' and had stalked out of the meeting room."

  • sokrates kimdir?

    her şeyden önce racon sahibi bir insandır.

« / 17 »