entry'ler (270) - sayfa 18

başlık listesine taşı
  • mart kedisi

    mevsim geçişleri olurdu eskiden, eskiden dediğim de bir-iki yıl önce, ağaçların çiçek açtığını farkederdik, böceklerin uyandığını da tenimizdeki karıncalanmalarla hissederdik.
    şimdiki gibi aniden ısınmazdı havalar, yavaş yavaş, ılık ılık ısınırdı havalar.
    ama en çok da hormonlarımızdan anlardık mevsim geçişini.
    parklarda hatta sokaklarda el ele tutuşanları görürdük, şanslıysak öpüşenleri, bize komik geldiği için sevinirdik ama aslında onlar - "o basit sevgililer"- özgürlüğün son temsilcileriydiler.
    başka bir şeyden de anlardık baharı: kedilerden, inanır mısınız eskiden kedilerimiz "ahlaksızdı" artık onlarda yok sokaklarda, parklarda...
    kedimiz bile kendimiz gibi oldu artık, sokaklarda -iç güdülerini- doğalarını yaşayamaz oldular, ne kaldı ki artık, ne mevsim geçişi, ne öpüşen, el ele tutuşan sevgililer ne de kediler kaldı. ama bize en önemli(!) şey: "ahlak" kaldı. o da olmasa n'apardık?

  • sosyalizm

    türkiye'de kemalizm soslu sosyal devlet şeklinde anlaşılan ideoloji.

  • dada lokantası

    ileride açmak istediğim lokanta.
    erzurum'da olucak yemek fiyatları normalden pahalı olucak ve yemekler servis kapaklarıyla birlikte gelicek.
    en sonunda masaya ulaşmasıyla birlikte müşteri kapağı açınca boş tabakla karşılaşacak ardındansa sinirli sinirli "bu ne amınakoim" demesi muhtemel.
    müessese olarak bizse sakin bir şekilde "burası dada lokantası yemeğiniz aslında tabağınızda, mühim olan nasıl yorumladığınızdır" "lö petit" diyip müsteriyi sinir krizine sokacağız.
    evet yüklü bir sermayayeyi böyle piç edicem, paranın köpeği olmadığımı da cümle-aleme kanıtlamış olacağım.

  • 28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi

    9. yılında da buradayız, gezi susturulamaz!
    bu yazım belki biraz bireysel olacak ama bence kendimi dönemin törkiye'siüzerinden anlatmam buraya gelip sadece bir iki slogan yazmaktan iyidir herhalde?

    28 mayıs 2013 her şeyin başladığı, o gün...
    babam da solcuydu babam da geziciydi e ben de doğal olarak çocuk yaşıma rağmen bana dokunabilmişti gezi ruhu.
    polisten,devletten ve diğer şeylerden ilk kez o dönem nefret etmiştim*

    bir keresinde sormuştum babama, polis bize saldırıyorsa biz niye onlara nunçakularla saldırmıyoruz? ve dedi ki biz niye saldıralım biz onlar değiliz ki, sevgiyle, çiçeklerle halledeceğiz. ki bu adam -babam- gerektiğinde silahlı direnişi de savunan biri, gezi ruhu böyleydi işte.
    daha sonrasında yine aynı dönemde denizli de bir amca babamın yanındayken ne olmak istediğimi sormuştu, her çocuk gibi ben de bilmiyorum demiştim. amcaysa gülerek polis olma da ne olursan ol demişti. böyleydi işte gezi muhafazakar ilde bile acab*
    dedirtirdi adama.
    çocukluğumla ilgili genel anılarımda da hatırladığım en net hatıralar bu döneme geliyor, bir rastlantı değildir herhal?

    haaa şimdi hatırladım aynı dönemde yutuptan sık bakalım'ı dinleyip duruyordum baya da tribe giriyordum.
    kitap gibi gezi, açarsın bitirirsin, tadı damağında kalır ama o ilk okuduğundaki anlam bir daha bozulmasın diye bir daha da hiç açamazsın, açmak istesen beynin engeller seni, kalır öylece bir daha da gelmez.
    sözün kısası gelişimimde büyük rol oynadı, gezi bir tek toplumsal değil bireyseldi de bence

    evet kendimi anlattım, çünkü kendimi anlatmayı seviyorum, evet belki yeri değil ancak dediğim gibi buraya gezi susturalamaz yazıp gitmekten iyidir herhalde.

    t:türkiye'nin yakın dönem siyasal tarihinin en önemli olayı.

  • sokak

    sokaklar, kaldırımlarında cips yediğimiz, köşelerinde arkadaşlarımızı beklediğimiz sokaklar, artık her biri "avm avlusu"
    bize "ahlak" dışında ne kalıyor ki sokakları bize bıraksınlar?
    bir kültür, bir nesil geçip gitti sokaklardan,tasolar pokemon kartları ve daha niceleri.
    eskiden " mahalle delileri" olurdu kimisi biraz saf, çöpleri toplardı kimisi bizleri döverdi.
    şimdiyse bodyguardlar dövüyor bizi.
    tasoların yerini de hiç bir şey almıyor çünkü o kaldırımlar bile artık onların.
    bize tek kalansa dayak yemek, o bile eski tadında değil, eskisi gibi tanıdığımız delilerden yesek keşke, artık tanımadıklarımızdan, tanıyamayacaklarımızdan yiyoruz.

    t:sokak üzerinden kapitalizm eleştirisi

  • sokağa övgü

    sokağa övgü!
    sokağa övgü ama hangi sokağa?
    militarizmin kol gezdiği orgenaral muhittin sokağına mı,
    "türk tipi laikliğin" sokağı, barlar sokağına mı,
    meşru katliamlar sokağı tck 5816 sokağına mı,
    yoksa yaşadığı dönemin hırsızı olup kellesi uçurulanların sokağına mı övgü dizeceğiz?
    yoksa sınirları,sokakları,caddeleri... kaldırıp insanlığa mı övgüler dizeceğiz?

  • anarşizm

    anarşizm her yerde
    en çok da sokakta ama fakir sokaklarda, ezilenlerin sokaklarında, zenginlerin sokaklarının "karşısında"
    anarşizm bu sayfadaki,yazıdaki her bir harfteki örgütsüz anlamsızlığın örgütlenip anlamlılaşmasıdır.
    anarşizm, içimizde,organlarımızın yardımlaşmasında saklı.
    bizimse yapmamız gereken, organlarımızı içimizden çıkarmak.

  • anarşizm

    anarşizm
    yardım çığlıklarında
    madencilerin kazmalarında
    öğrencilerin "hikayelerinde"
    sarhoşların kafalarında
    jandarmanın kabuslarında
    benim kalemimde
    senin kağıdında
    o'nun için bende
    benim için sokakta
    sokak için bizde ve içimizde
    bizim için isyanda
    anarşizm her yerde!

  • caretta caretta

    2 gün önce denizde baya semizlenmiş bi tanesinden gördüm. aslında yosunluk bi yerde yüzdüğümden amacım yılan balığı görmekti ama işte doğanın süprüzü
    yerdeki yosunları yiyordu, azcık yanaştım yüzmeye başladı biraz takip ettikten sonra da açığa doğru gitti.
    efenim ayrıca biliyosunuz bunların nesli tükeniyor mu risk altında mı ne, bu yüzden aslında bayaa bi şanslıyım ancaaaaaaaaaak ilerde bu kadar şanslı olabilecek miyiz? bi tek biz değil çocuklarımız, çocuklarınız, torunlarımız...
    tabi burdan amınagodumun kapitalist şirketlerine bağlamasam olmaz.
    bu çanağına ossurduğumun şirketleri olduğu müddetçe bir denize girdiğinizde, balık yerine su kabarcığı görürsünüz artık, ormandaysa kuş sesi yerine hızar sesi...
    haa sanmayın ki tek sebebi bu şirketler, değiller.
    ancak en büyük sebebi bunlar.

    not: yazı önceden yazılmıştır.

  • satranç

    7-8 yaşımdan beri satranç oynarım 3-4 tane turnuvaya katılmışlığım var ancak hiç birinde dereceye giremedim.
    seviyemi ise şöyle nitelendirebilirim:
    satranç oynamayı bilenlerin olduğu bir ortamda herkesi yenebileceğimden %90 eminim ancak oynamayı bilen birine karşı zorlanırım veya zar zor yenerim.

    son 3 yıldır neredeyse hiç oynanmıyordum ancak son bir aydir her gün en az 1 saat satranç oynuyorum. bu süre bazen 3 saati bile buluyor.

    doğrusu satrancın zeka geliştirdiğini düşünmüyorum oyun ezberden ibaret
    ilk 7-8 hamle ezber ortadakiler biraz daha kişisel. oyun sonu zaten tümüyle ezber. e normal bir seviyedeki oyunda da 40-50 hamlenin üstüne kolay kolay çıkılmadığına göre oyunun büyük kısmı ezber. ancak yine de bu oyunu sıkıcılaştırmıyor.

    ancak şunu da söylemeliyim ki satranç şu sıralar bana çok anlamlı geliyor, adeta zweig'ın romanındaki eleman gibiyim, sürekli satranç düşünüyorum.
    gün geçtikçe oyunun mükemmel bir savaş simülasyonu olduğunu farkettim. silahlar*
    bitince şahın çaresinin kalmaması ve son kurşunu olan kaleleri oyuna sokup pata götürmeye çalışması veya oyun başında şahın temkinli davranıp kendini kaleye kapatması*
    ...

    ortaokuldayken satrançtan elimi ayağımı çekmiştim. ancak satranç öğretmenimiz (okulda veriyordu özel değil) 3-5 kişiyi izmir'e turnuvaya götüreceğini söyleyince baya bi hırslanmıştım. ve o 3-5 kişiden biri ben olmuştum. ama beni satranca döndüren turnuva değildi öğretmen, döner de yeriz demişti, beni döndüren oydu. tabi sonrasında gerekli izinler alınmadığından son gün direkten döndük.

    dedem ben ortaokuldayken kanserdi, dedem dama oynamayı çok severdi ve çok da iyi oynardı. onu yenebilen yoktu.
    bende hem dedem evde sıkılmasın hemde vakit geçirelim birlikte diye onunla dama oynardım. tabi dama takımımız yoktu satranç takımıyla oynardık:)
    daha sonrasında dedeme de satranç öğrettim çok iyi oynayamıyordu ama biliyordu kuralları. bu yüzden de benim için özeldir satranç.

    ve geçenlerde arkadaşla satranç takımıyla dama oynadık. benim aklıma dedem geldi odaklanamadım gerçi zaten iyi oynayamam da. dedem olsa öğretirdi.

    satrancın da yeri bende ayrı damanın da...

  • john steinbeck

    uzun zamandır kitap okuyamıyordum, sürekli bir kitaba başlayıp en fazla 50 kitap okuyup salıyordum. bunu ekşide de dile getirmiştim

    bende en sonunda 10'a yakın okuduğum ve en sevdiğim kitap olan fareler ve insanları okumaya karar verdim.
    en sevdiğim kitap çünkü içimdeki umudu hep canlı tutabilmiştir. bir şeyler için çabalamanın, asla gerçekleşmeyecek olsa bile çabalamayı anlatan bir kitap. dostluğu anlatan, işçiler anlatan bir eser.

    şuan 70 sayfa okudum barajı geçmiş durumdayım.
    hatta dün okurken yanına kısık sesle radiohead açmıştım, ve içimden şunu geçirdim "ulan, bu kitapla şu hastalığı*
    aşarsam bir gelenek yapayım kendime, her sene 19 aralıkta kendi kendime fareler ve insanlar ve radyohed zirvesi yapayım" diye de geçirdim.
    ve bugün öğrendim ki john steinbeckin bugün*
    ölüm yıl dönümüymüş.
    zirvem böylece daha da anlamlı oldu.

  • türk solu

    liseli kızlar gibi, aynı sınıfta olmalarına rağmen kimse birbirini çekemiyor.
    not: genelleme yaptım, feministim

  • david harvey

  • grundrisse

    david harvey tarafından 7 şubat-9 mayıs 2023 tarihleri arasında her salı saat 16.15'de gerçekleştirilecek online okuma etkinliğinin kitabı. etkinlik tamamen ücretsiz

    ilgilisi için başvuru linki:

    tıkla

  • sevgi

    sevmek emek ister parayla alınamayıp satılamaz belki de sömürü düzeninin bize bıraktığı son şeylerden biri. sevmeden kardeşçe yaşayamayız diyor errico malatesta anarşizm olmadan da kardeş olamayız diye de devam ediyor.
    bugün anarşizme terör diyenler, kaos diyenler sorum sizlere, bu beyler* acaba terörün veya anarşizmin tanımını biliyor mudur? bu beyler şimdi kaos olmadan mı yaşıyordur? yoksa bu beyler kör cahil midir?
    anarşizmi bilen herkes elbette anarşist olmaz veya olmak zorunda da değil ancak terör, kaos demeyecek olgunluğa da yetişir zannımca.
    bize terörist diyen bu beyler kendi ideolojilerinin yıkımlarının farkında mıdır acaba? yoksa dünya'ya baktıkları gibi halen daha at gözlükleriyle mi bakıyordur?
    kendi ''kaoslarının'' yarattığı yıkımların farkında olmayan bu beylerin at gözlüklerini çıkarmalarına yardımcı olmadığımız taktirde bizler de bu sömürü düzeninde yaşamaya mahkumuz. daha iyi bir dünya için de plazada çalışan sosyetik çaycının da doktorun da işçi olduğunu farketmesi gerek. iyi bir dünya için aracımız sınıf bilinci ve sevgidir
    daha iyi bir dünya için öncelikle sevgiyi sonra kardeşçe yaşamayı ve ardından anarşizmi öğrenmeliyiz ve böylece de kimsenin kölesi de olmayız efendisi de.*

« / 18