• 1115-1180 yılları arasında yaşamış, ingiltere doğumlu, fransa'da eğitim görmüş, kral ii. henry ile arasında çıkan yetki tartışması sonucunda 1164 yılında sürgüne gönderilmiştir. fransa kralı vii. louis'in daveti ile fransaya gelmiş ve ölene kadar orada çalışmıştır. 1159 yılında yazdığı policraticus kitabında tüm siyasal düşüncelerini anlatmıştır.

    john'un önemi tiran'ı öldürmek meselesi üzerine kafa yormasıdır. ona göre bir kral kilise buyruklarını dışına çıktığı andan itibaren artık tiran sayılır. incil'den alınan yetkiyle de tiran'ın öldürmek meşru ve şanlı bir harekettir. aklıma nihat genç geldi, bilmiyorsanız tıklayınız

    john'a göre iki kılıç vardır biri dünyevi iktidar diğeri manevi iktidarı temsil eder ve bunların ikisi de papalığın emrindedir. papalık yapmak istemediği kanlı işleri yapması için bu kılıçlardan birini krala devretmiştir. yani john'a göre monarşi sadece kilisenin celladıdır.

    ancak john'un önemi burada değildir. onun önemi bu tiran'ı öldürmek fikrini kilise içinde de savunmasıdır. fakat kiliseye dokunacak dünyevi otorite olmadan kilisenin tiranı ancak yine kilise içinde cezalandırılmalıdır ona göre.

    john'a göre 3 tür tiran vardır.
    1- küçük tiranlar: aile ve işyerinde tiran olanlar. bunlar kolaylıkla dünyevi yasalar aracılığı ile kontrol altında tutulabilirler.
    2- kilise mensuplarından çıkan tiranlar. bu mesele kilise içinde çözülmelidir.
    3- prensler ve krallar. tiranlaşmış bir prense göre her şey mübahtır.

    "örneğin onlara dalkavukluk etmek, kandırmak vb. yöntemlerle müdahale etmek yasalara uygun sayılmaktadır. ancak tiranla­şan prens artık mevcut araçlarla düzeltilemiyorsa, yapılacak tek bir şerefli şey kalmıştır; onu kılıçtan geçirmek. böylece, tiranın öldürülmesi yoluyla halkı tanrı buyruklarına uymaktan alıkoyan bir engel ortadan kaldırılmış ve tan­rı'ya hizmet edebilmesi için halk özgürleştirilmiş de olacaktır. sonuç olarak, john için tiranlık, yalnızca prense özgülenen bir durumu işaret etmemektedir. onun için tiranlık, herhangi bir biçimde dünyevi ya da ruhani bir iktidarsa­ hibinin, hak ve adalet tanımaksızın davranmasını işaret etmektedir; ister aile­ de, ister kilise'de, isterse krallıkta."

    john'un bir diğer özgün katkısı devleti feodal yapılar dışında bir ruh çevresinde örgütlenmiş bir yapı olarak tasarlamasıdır. zira feodal idarede tüm siyasal yapı kişiler arası ilişkiler üzerinden ve son derece seküler bir biçimde kurulmuştur. john, bunun yerine kilise etrafında birleşmiş çok daha büyük ve merkezi bir örgütlenme talebine sahiptir.

    "ancak salisburyli john bir açmaz içindedir. bir yandan, öldürülmeyi hak eden tiranın nasıl ve kim tarafından öldürülebileceğine dair kafa karışıklığı, onun hala feodal yapıyı olduğu gibi veri ve meşru saydığını gösterir. öyle ki john tiranlaşmış bir prensin kendisine karşı yeminle bağlı bulunanlarca öldü­rülmemesi gerektiğini; öldürme eyleminin dine ve şerefe aykırı olmamasını, ay­rıca eylemin belli başlı bazı yöntemlerle, zehirlemek gibi, yapılmasının uygun olmadığını belirtir. fakat aynı anda john'un, organizmacı siyaset algısı içinde, tanrı referanslı ve kilise üstünlüğüne dayanacak şekilde de olsa, siyaseti feodal, yerel özerk birimlerin dayandığı sözleşme ve sadakat ilişkilerinin dışında, fark­lı işlevlere sahip örgenlerin oluşturduğu bünyenin ortak iyiliği temelinde alma­sı bu açmazı işaretlemektedir. bu açmazın temel nedeni de salisburyli john'un yaşadığı dönem olan 12. yüzyılda feodal orta çağ'da uç vermeye başlayan yeni­liklerin john tarafından yeterince iyi okunamamasıdır. bu değişimi okuyacak ve kilise'nin hem temel dogmalarını, hem siyasetle ilişkisini yeniden ve daha ılım­lı bir biçimde tanımlayacak olan aquinumlu thomas'tır."

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları.sf.250-253