• ispanyolca libertador sözcüğünün türkçedeki karşılığı.

    libertadores diye anılan, güney amerika'nın bağımsız savaşı vermiş devletlerinin kurucu babalarına "kurtarıcı" anlamında verilen bu sıfat belki de bir insana verilebilecek en büyük payedir. bir ulusa kolonyal güçlerden kurtulurken liderlik edip, bağımsız yaşama yolunu açmış bu kişiler nezdimde napoleon gibi fatih kumandanlardan daha değerlidirler.

    simin bolivar, mahatma gandhi, jose de san martin, miguel hidalgo y costilla, george washington, mustafa kemal atatürk, habib bourguiba ilk aklıma gelenler. liste uzatılabilir.

    bizim mustafa kemal'imizi bu büyük adamlardan daha özel yapan bir şey var. halkın gırtlağına çökmüş emperyalist bir hanedan henüz tasfiye edilmiş değil. meşrutiyet temin edilmiş ama olası yeni bir müstebit idareye rıza gösterecek eğitimsiz ve itaatkar halk kitleleri hürriyeti yeşertmeye çalışanların üzerinde tepinmek niyetindeler.

    birinci dünya savaşı'ndan galip çıkan devletler gelip topraklarını paylaşmış, galip çıkmayanlar da helenofillerin izniyle anadolu'ya çıkmış. kutsal sayılan vatan toprağı habis güçlerin postalları, milletin gururu da küstah ve aşağılayıcı tavırları altında eziliyor.

    bunlar olurken içerideki ihtilafların da bini bir para, etnik azınlıklar bambaşka gayeler ve hayallerin peşinde. manda yanlısı, işgal işbirlikçisi, kayıtsızı, damat ferit diye bir gerçek haini memleketin yaraları.

    böyle bir halde mustafa kemal, ne yapıp ediyor... tam bağımsızlık amacında birleştirdiği milli mücadele kuvvetleriyle kendisinden çok daha büyük imkanlara sahip orduların yenilmesine vesile oluyor. yunan işgali bitince de rotayı istanbul'a kırarak zamanının en büyük devleti ile savaşma iradesini gösteriyor.

    bu barış zamanında kendince yaşamak pahasına gerekirse savaşta ölmek iradesidir. barış zamanında hür yaşamanın yolu da hem işgalcilerden, hem saltanatçılardan kurtulmaktır. bunlardan kurtulduktan sonra yüzyıllarca bir insana kulluk ettiren, biat ettiren korkudan da kurtulmak gerekiyor. insan bundan kurtulmalı ki kendi hayatını istediği gibi yaşayabilecek olsun, istediği erdemlerle yaşayabilecek bir hürriyeti haiz olsun.

    işte asıl devrim burada başlıyor. koca bir milletin zihnindeki zincirleri kırmak o kadar kolay değil. bu nasıl yapılır? halkın kolonyal metbularına* sadakatinin anlamsızlığı, anlaması kolay bir şey. gözden ırak olan gönülden de ırak. kolonilerde halk, ne inşa ediliyorsa kendilerinin inşa ettiğinin farkında. ama 600 senelik imparatorluktaki seramoniler hâla halkı etkileme gücüne sahip. hatta dini de avucuna almış. halife sıfatını taşıyarak dini hassasiyetleri olan insanları en nazik yerinden yakalamış.

    paşa, bu kurtuluşun cevabını eğitimde buluyor. çok satanlar listesinin başında marifetname olan bir halka bilimsel ilkeler ışığında hazırlanmış kitaplar ve çeviriler ilk defa gösterilince bir şey anlamamaları normal. kimisi okumayı bile bilmiyor. ama zamanla bu kitaplardaki ışığı fark edenler çıkıyor. politik düzenden, haklardan, özgürlüklerden, eşitlikten dem vuran, bunları sindirmiş batı düşüncesini işleyen kitaplar cevval gençlerimiz tarafından anlaşılıyorlar.

    kadınlar da medeni dünyanın gerektirdiği yerlerine yakınsıyorlar. hem kendi fedakarlıkları, hem de onları bir nebze de olsa anlayabilen bir yönetim anlayışı sayesinde. onlar da okuyorlar ve eşit vatandaşlara dönüşüyorlar. artık erkek padişahın, kadın erkeğin kulu değil. tanrı kelamını yalnızca kendi bildiğini iddia eden karanlık şeyhlere itibar azalıyor. insan artık teba değil ferttir. teminatı da cumhuriyettir. vatandaşın -inkılaplar yerleşince- verdiği reyle kendi kaderine de etki edecek hakkı vardır. dayısı olmayan, dedesi paşa olmayan da layık olduğu itibarı görecektir.

    işte bu gelişmelerin hepsi değilse de bir çoğunu borçlu olduğumuz kişi halaskârgazidir. emanetini korumak da, emaneti neden korumaları gerektiğini bizden sonrakilere öğretmek de bizim ödevimiz.


    kaynak:
    irene nicholson. the liberators: a study of independence movements in spanish america. new york, frederick a. praeger, 1968.