• bir reklam sloganı. ama tüm reklam sloganları gibi içi boş.

    bizzat yaşadığım bir durumu anlatayım.

    nşa'da türkiye merkezli bir garibanım. ekonomik hayatım da türkiye merkezli haliyle. ve tabii kredi kartım da. geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer yıllarda hanımla kaçıp o memleket senin, bu memleket benim gezdiğimiz çoktu ama malum ekonomist o zevkimizi de halledeli epey oldu. adam püritan mıdır, evangelist midir artık neyse, keyif gördüğü, zevk gördüğü yerde irrite oluyor. neyse, bunların hepsi umuma malum şeyler, "ne anlatıyosun, sadede gel" dediğinizi duyar gibiyim.

    bu eski gezmelerimizde muzdarip olduğumuz bir mevzu, bizim pasaportun pek bi yerde saylanmamasıydı. tamam, mostar köprüsü, lviv kruvasanları filan da güzel de, edirne'den sola ya da üste gitmeye kalkınca vize kuyrukları, bilmemkaç avro ücretler, 2 ay uğraşıp bi haftalık vize almalar gibi "olm daha nası anlatıcaz, gelmeyin buraya" mesajı insanı insanlığından bezdiriyor.

    biz çektik, oğlumuz çekmesin dedik. sistemde bug da var, jus soli hadisesinden yararlanalım, oğlan gavur olsun, istediği gavuristan'a istediği gibi gitsin dedik. kuzey kore'ye gidecem derse de artık onu da kendisi ayarlasın dedik. amerika'da yaşayan birader de var, o da kolaylık sağlar, gidek orda pörtletek hacıyı da alsın o psikopat kartallı pasaporttan dedik. gerçi bu jus soli için ideal ülke abd değil. bunlar vatandaşlarına yurtdışında da vergilendirme uygulayan bi ayrı denişikler. bi türk olarak atıyorum kamboçya'da para kazansanız, hazreti ekonomist ona da vergi koymaz. aklına gelmediğinden değil de, alamancıları gıcık etmek istemediğinden muhtemelen. ama koymaz işte sonuçta. bu trumpofonlar öyle diil. amerika'ya ayak basmadan 80 yıl yaşa atıyorum ekvator gine'sinde. paranı pulunu orada kazan, harca. yine de amerikan vergi dairesine beyanname verip ekvator ginesinin almadığı vergi miktarı kalmışsa onu amerika'ya vermeni isterler ki, o paralarla sağa sola savaş açabilsinler, zenci öldürsünler, zenginlere vergi istisnası getirebilsinler vs. vs.

    neyse bizim ailemiz amerika'daydı, o yüzden oraya seyirttik. bu iş için kanada gibi daha ideal alternatiflere gidecek olursanız daha rahat olur hacı yeğenimin hayatı ileriki aşamalarda. geldik chicago kışına. 3 aya yakın kalacağız, ve netekim kalmaya da başladık. e burada kalırken taş yemek olmuyo. biraz bişeyler yiyosun içiyosun. bişeyler satın alıyosun. uber'e filan biniyosun. yani kredi kartı kullanıyosun. kullandıkça da benim türkiye'deki bankamın aterilerinde bi alarm çalıyo. "bu adam burda yaşıyodu ama şimdi kartı chicago'da geziyo. noolmuş çaldırmış mı, bi acayiplik var" diye düşünüp sağolsunlar bana mesaj atıyolar. "3333 ile biten kartınızla chicago walgreens'te 33.33 dolar harcandı. bundan haberiniz var di mi? yoksa 3333'e mesaj atın ki biz de kartı kapatalım, daha fazla girmesin size". eyvallah. akıllı bankacılık. ben de bu mesajları sallamıyorum haliyle. zira o 33.33 doları bilfiil ben harcadım. oğlana bez aldık. n boy artık uymuyo, 1 boya geçtik. 5 tane alırsam tanesi 2 dolar daha ucuzdu ama rafta 3 tane vardı, ordan da bi 6 dolar patladı. illinois kdv'si filan derken... neyse bunları niye anlatıyosam size.

    özetle, ben geçici olarak da olsa chicago'dayım, ve bankam da benim chicago'da olduğumu biliyo. 80 tane mesaj var telefonumda bu mevzuda.

    ama sevgili, aziz ve pek muhterem bankamın bir de bu aralar beni arayası tutmuş 0850'li numarasından. olur ya, bankadır bu, aratır robotlarına, çağrı merkezinde o an işi olmayan kullarına vs. buna da şaşırmadık. lakin bu işin bir de pek akıllı olmayan kısmı var.

    şimdi orta çağlarda filan kilise gıcıktı. dünya düzdür diyodu. aristo, eski mısır, galile falan fişman. bu muhabbetleri hepimiz biliyoruz. bugün artık hepimizin vakıf olduğu bi bilgi, dünyanın yumburlak olduğu, kendi çevresinde döndüğü, ve bu dönüş esnasında yamacı güneşe dönük olan kısımlarının sırayla yerini daha batıdaki kısımlara bıraktığı. yani kastamonu'da öğlenkene uruguay'da öyle olmuyor. herkes sırasını bekliyor. biz de chicago'da sıramızı bekliyoruz haliyle. sıramızın gelmesine de bi 9 saat var (sonraları 8 oldu aaah ah, yaz saati uygulaması yaremiz).

    benim çok akıllı bankam, benim chicago'da olduğum hakkında 80 tane mesajı telefonumda duran bankam, çok düşünceli bankam, her konuda bana yardımcı olmak isteyen bankam, cici bankam, güzel bankam, ki burada adını verip arkadaşlarının arasında rencide etmek istemiyorum... beni inatla gecenin 3'ünde arıyor.

    oğlanı pışpışpışpışpış seansıyla 90 dakka sallamışım zaten. bir dahaki acıkmasına kalmış şurda ya bir saat, ya o bile yok. gözlerim kan çanağı. hakkım kaç saliseyse onu uyumak için can atıyorum. oğlum altın ıslak, onu da biliyorum ama zor uyuttum zaten. ilerde bu satırları okursan noolur anla beni. şimdi bezini değiştirirsem senin uyanıklık saatin resetlenecek ve ben kafadan 1.5 saat daha uyanık kalma savaşı vereceğim. azıcık da şişik bezle yatıver.

    neyse, akıllı bankama bu hadisenin çok akıllı bir davranış olmadığını lisan-ı münasiple anlattım, web sitelerindeki formu kullanarak. 1 ay sürdü yanıt vermeleri. o da "iletişim tercihlerinden telefonla aramayı çıkardık, ne trip yapıyon ellaam" oldu.

    ben sanki bilmiyodum onu kapatmayı. lazım olduğu oluyor. şubenizdeki müşteri temsilcimin beni araması gerekiyor. bilerek açık bıraktık orayı. biz de biliyoruz internet şubenizden iletişim tercihlerini kurcuklamayı.

    demem odur ki, bu akıllı teknolojiler sadece onu kullananlar kadar akıllı. the difference between smart people and dumb people isn't that smart people don't make mistakes. they just don't keep making the same mistake over and over again.