• harun tekin'in konuşması bize ne anlatıyor? başlığında değinilen, "biz kimiz?" sorusunu ben de kendime defalarca sordum.

    yazarlardan biri, umutla ve sabırla, türkiye'yi, güzel günleri görecek şekilde inşa etmek isteyen insanlara "biz" diyen, harun tekin'e katılıyor. diğeri, birçok haklı sebeple, diriliş ertuğrul izleyicilerinin, 15 yaşındaki çocuğun evlenmesini normal bulanların, şeyhleri doktorlardan üstün tutanların çoğunlukta olduğunu söylüyor ve "biz bunlarız" diye düşünüyor.

    mevcut durumda devletin kurumlarını yönetenler ve bu meşruiyeti aldıkları seçmen hakkındaki görüşlerimi içeren bir yazı yazmıştım. (bkz: ohlokrasi nedir?)

    tabii ki, "biz"i bunlardan herhangi birine indirgeyerek sonsuz bir umudu taşımak veya karamsarlığa kapılmak doğru değil. biz, kabaca ikiye ayırarak sınıflandıracağımız bu insanlardan oluşuyoruz ve ne yazık ki, daha akıllı ve eğitimli olan sınıfın sesi diğeri kadar duyulmuyor.

    şimdi gelelim bu ayrımın sebebine... bu sebebi bulmak için tarihimizi biraz kurcalamamız lazım.

    cumhuriyet öncesine gidelim. 19. yüzyılda osmanlı, coğrafi olarak ikiye ayrılmış bir halde. anadolu ve rumeli. anadolu bu denklemde, ayrıcalıklı olmaktan uzak, fakir ve altyapı yatırımları olmayan bir bölge. imparatorluk; elinde nüfusunu ve şehirlerini tutmaktan oldukça memnun olduğu rumeli'ye çeşmeler, yollar ve köprüler yapmış, hem istanbul'a daha yakın olması hem de sefer güzergahında olması sebebi ile daha yetkin yöneticiler atamıştır.

    ankara'nın taşına bakacağına, selanik'in güzelim limanına bakmıştır. bir bakıma haklıdır da. zira anadolu, devletin topraklarına rumeli'den sonra dahil edilmiştir. tarihçilerin balkan savaşlarındaki toprak kaybı hakkında ısrarla "anavatanı kaybettik" vurgusu yapması bu yüzden.

    devlet politikaları bir yana, halkın kendisi de anadolu halkından daha sofistike ve siyasi-kültürel zihiyeti anadolu'dakilerden çok farklı. bu durumun sebeplerinden birkaçı şöyle;

    1- rumeli daha kozmopolit: bu durum halkın "başkasına" karşı daha tahammüllü olmasını sağlıyor.
    2- denizellik: deniz ticaret, ticaret bilginin dolaşımı demek.
    3- avrupa'ya yakınlık: avrupa'da devrim yaratmış olan düşüncelere daha yakın olan rumeli, bu fikirlere daha aşina. insan hakları, eşitlik, adalet gibi fransız devrimi parolalarını, anadolu halkından önce tanıyorlar.

    bugün seçim haritalarında gördüğümüz renk farkının sebepleri de işte burada aranmalı. daha muhafazakar olan anadolu insanı, rumeli insanıyla beraber savaşarak memleketi kurmuş olabilir. ancak devletin başındaki kişilerin zihniyeti, rumeli mamülü olan, daha demokrat ve çağdaş değerlerle yoğrulmuştu.

    1923 ülkemiz için önemli bir tarih, fakat bu gelişmeyi makedonya'da ilan edilen 1908 devriminden bağımsız düşünmek hata olur. 1908 devrimi, yani ikinci meşrutiyet, halkı vatandaş haline getirmeye çalışmış, rumeli halkının desteğiyle müstebit padişah abdülhamit'e karşı yapılmıştı. fakat zavallı anadolu halkı, bu gelişmeyi "padişahım çok yaşa!" naralarıyla kutlamıştır. meşrutiyetin kazanımlarını halka açıklarken kim bilir ne hislerde olan ittihatçılar, bir de 31 mart olayı gibi gerici karşı devrim hareketleri ile uğraşmak durumundalardı.

    bu durumun bir benzeri cumhuriyet sonrasında menemen olayında görülecektir. görüldüğü üzere, biatçılarla hürriyetçiler arasındaki kavga yeni değil.

    gelelim anadolu'ya. 1919 yılında anadolu'yu teftişe giden büyük şair ahmet haşim'in meşhur mektubundan bir kısmı nakledeyim:

    "gördüğüm anadolu hakkında bilmem sana ne yazayım? öncelikle bu bölgede kimler yaşıyor? görülen harabelerin yapıcısı hangi cins yaratıktır? bunu, köy ve kasaba diye gördüğümüz renksiz harabe yığınlarına bakıp anlamak asla mümkün olmamıştır. anadolu köylüsünü sınıflandırmada karıncalar cinsine ithal etmeli fikrindeyim. gündüz ağaçsızlıktan dolayı müthiş bir güneş altında yanan ve gece en güzel yıldızlar altında bütün böceklerinin sonsuz sesleriyle uzanıp giden bu araziden herhangi saat geçilmiş olsa yalnız yiyeceğini tedarikle meşgul, "gıda" sabit fikirliliğiyle sersemleşmiş, neşesiz ve yorgun bir insaniyetin zor çalışma şartlarına tesadüf olunur. sanki cehennemî bir fırın karşısından yeni ayrılmış gibi yüzleri kıpkırmızı, dudakları çatlak, elleri kuruyup siyahlaşan bütün bu insanlar ya gıda maddesini biçmekle, ya onu taşımakla, ya onu savurmakla veyahut onu metharlarına doğru çekip götürmekle meşgul görünür. tıpkı karıncalar gibi, tıpkı karıncalar gibi…"

    hep ihmal edilmiş zavallı anadolu halkı, hiç eksik olmayan savaşlarda canını-malını verirken, bunun karşılığında pek de bir şey alamamış gibi görünüyor. marksist teorinin çağdaş dünyaya hediyesi olan bir cümleyi hatırlayalım. altyapı, üstyapıyı belirler. yani üretim ve bölüşüm ilişkileri; politik,düşünsel ve kültürel yaşantıyı belirler. şalvarı şaltak osmanlı'nın anadolu üzerindeki tahakkümü de anadolu'nun düşün hayatını bugün de izlerini silemediğimiz şekilde etkilemiştir. bu etkiyi düşünce ve tercihlerde görmek isterseniz bahçeşehir üniversitesinde 2012 yılında yapılan türkiye değerler atlası çalışmasına buradan bakabilirsiniz.

    almond ve verba'nın meşhur politik kültür (the civic culture) çalışmasında tanımlanan katılımcı politik kültür ve özne(biatçı) kültür tasniflerine göre anadolu(özellikle doğu illeri) mordor'u hatırlatıyor. ancak bu durumu düzeltmek de "bizim" elimizde. sabırla, doğrulukla ve türk reyi ile...

    sonuç: biz kimiz? buna kendim cevap vermek yerine levent üzümcü'nün 10 yıl önce bir televizyon programında yaptığı bir konuşmayı alıntılamayı daha uygun buluyorum.

    "o kadar acayip bir ayrıştırmaya gidildi ki… kardeşim, ben bu vatanı sevmiyor muyum? nasıl sevmem? burası benim vatanım değil mi? hemen seni bir yere alıyorlar. atatürk'ü seviyorsan ulusalcı yapıyorlar. dinle aranda mesafe varsa laikçi yapıyorlar. insanlara(çoğunluğa) karşı çıkıyorsan demokrasi düşmanı yapıyorlar. olacak iş değil(…)

    ben bu ülkede yaşıyorum arkadaş. ben biraz daha samimiyet, biraz daha doğruluk-dürüstlük istiyorum. lütfen, böyle cinai şebeke gibi, sanki biz 'tü kaka' imişiz gibi (muamele edilmesin)… ben bu vatanın evladıyım. ötesi var mı? ben de bu vatanın evladıyım ve herkes kadar benim de bu vatanda hakkım var."

    kaynak:
    inalcık, h. (2018), osmanli imparatorlugu, kronik kitap.
    almond, g. a., & verba, s. (1989). the civic culture: political attitudes and democracy in five nations. sage publications.

4 entry daha