entry'ler (115)

başlık listesine taşı
  • muhtasar

    arapça: kısaltılmış

  • muhtasar medeniyetler

    mustafa kemal'in "muasır medeniyetler" diye gösterdiği hedefe bir alternatif.

    (bkz: muhtasar)

  • recm

    recm etmeyi türlü bahanelerle doğru bulanlar dışında kimsenin recm edilmesi doğru değil. kur'an-ı kerim'de de böyle bir emir yok. nitekim zinanın cezası da yüz celde olarak nur suresi 2. ayette verilmiş.

  • anayasanın 66. maddesi

    ümit özdağ'ın kemal kılıçdaroğlu'na cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tur oylaması öncesinde desteği için değişmemesi şartı koyduğu madde. madde şöyledir:

    " türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes türktür.
    türk babanın veya türk ananın çocuğu türktür. (mülga ikinci cümle: 3/10/2001-4709/23
    md.)
    vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde
    kaybedilir.
    hiçbir türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan
    çıkarılamaz.
    vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz. "

    bu madde hakkındaki yorumum şudur:

    güncel genetik gelişmelerle hepimizin "ırk" kavramıyla olan ilişkisi gözden geçirilmeli bir durumda. yâni kimse safkan fransız, safkan arap, safkan türk, safkan kürt değil. hele bizim gibi uzun yıllar birçok etnik unsurun içinde yaşadığı bir imparatorluğun paydaşı olan toplumlarda genetik ve kültürel çeşitlilik -iyi ki- fazla.

    bu maddede ülkemizin kurucu unsurlarının en kalabalığı olan "türk" etnisitesinin adı verilmiş olan "türkiye cumhuriyeti" vatandaşlığının tanımı yapılıyor. ülke kurulurken savaşmış olan kürtlerin, çerkeslerin, arapların, arnavutların ve saymadığım birçok etnisitenin adının geçmiyor oluşu da sanırım birilerini gücendiriyor.

    kaygan bir zemin gerçekten. aynı zamanda bir etnisitenin ismi olan "türk" kelimesi ile vatandaşlık tanımı yapılması kapsayıcılığı yaralayabiliyor. ama buradaki siyasal-kimlik, vatandaşların etnik ve kültürel kimliğini yok saymak amacıyla sınırlayıcı bir şekilde tanımlanmıyor.

    yani "türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes türktür ve artık sadece türk olacaktır. bundan böyle sağda solda ben laz'ım gibi şeyler zinhar söylenmemelidir, ayrıca kazaklarla da yakın hissedilmelidir ve at hayvanına sempati duyulmalıdır." gibi bir madde değil bu. siyasal vatandaşlığını belirliyor insanın. ırka veya dine bir atıf yok, yani türkmenistan'daki "türk" ile veya yakutistandaki "saha türkleriyle" bir ayrıma gidilmiş. bu özelliğiyle vatandaşı kendini ana dilini konuştuğu ve kimliğinin belirleyicisi olan etnisitesinden ayırmak veya uzaklaştırmak amaçlı olmadığı açık. bu yönüyle de -fikrimce- dışlayıcı değil, bilakis birleştirici.

    ulus-devlet vatandaş inşa ederken bir amaç birliği yaratmaya çalışıyor. bunu kimliğin yaratılmasıyla ve aidiyet sağlamakla yaparken de bazı hassasiyetleri gözetmeyerek (gözetemeyerek) maalesef kırıp dökebiliyor. yeni bir tartışma da değil, yusuf akçura'nın "üç tarz-ı siyâset" makalesini okumak bu konuda fikir verebilir.

    kanımca vatandaşlık kimliğinde birleşen bizler, sosyal veya etnik kimliğimizin öğelerini en güzel şekilde yaşatmaya ve geliştirmeye, böylece kendimizi ve bulunduğumuz toplumu zenginleştirmeye çalışabiliriz ve bu madde buna engel değil.

    ülkemizdeki aidiyet sorunu son zamanların siyasi iklimiyle bambaşka bir zemine kaydı zaten.

  • atatürk'ün şiiri

    yazdığı söylenen ama güvendiğim bir kaynaktan doğrulayamadığım bir şiir vardır.

    gafil, hangi üç asır, hangi asır,
    tuna ezelden türk diyarıdır.
    bilinen tarih söylememiş bunu,
    kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
    dinleyin sesini doğan tarihin,
    aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak.
    yaşanan tarihi gömüp doğru tarihe gidin.
    asya'nın ortasında oğuz oğulları,
    avrupa' nın alpler' inde oğuz torunları,
    doğudan çıkan biz, batıda yine biz;
    nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
    hep insanlar kendini bilseler,
    bilinir o zaman ki hep biriz.
    türk sadece bir milletin adı değil
    türk bütün adamların birliğidir.
    ey birbirine diş bileyen yığınlar!
    ey yığın yığın insan gafletleri!
    yırtılsın gökteki gafletten perde,
    hakikat nerede?

  • !kayınpederimin politik tercihleri

    kayınpederim erzurumlu bir ülkücüdür. benden utandığından olsa gerek bu seçimde erdoğan'a oy vereceğini açıkça söylemedi, yarım ağızla boş oy kullanacağını söyledi. ama milletvekili seçimlerinde mhp'ye oy vereceğini açıkça söyleyebildi.

    sürekli kılıçdaroğlu'na ve diğer muhaliflere söven bir adam, medyada irili-ufaklı ne dezenformatif bilgi varsa dillendirir, bu bilgiler hakkındaki görüşlerimin de pek azını dinler. 70 yaşında, hayatının çoğunu televizyon karşısında geçiren bir adama nirvana safsatasını anlatmak beyhudedir arkadaşlar. sabırla tekrar eder, hislerine seslenmeye çalışırsınız. vatan, millet, memleket sevgilerini kaşıyarak doğru tercihin bunları kötüleştiren kişi olmaması gerektiğini farklı cümleler ve değişik anlatımlarla aktarmaya çalışırsınız. yine de öğrenmez-öğrenemez.

    torunlarından ve onların geleceğinden, kızlarının özgürlüğünden ve haklarından bahsetmek de pek işe yaramaz. bunlar onun önceliği değildir. önceliği nedir? isterseniz beraber arayalım... uzun süre memleket sevgisinden ötürü saygı duyduğum kayınpederimin dilinde ve zihninde bayrak ve vatan güçlü imgeler şeklinde dururlar. bayrak kutsaldır, ülke bölünmezdir. bunlarda uzlaşıyoruz. peki hizbullah? hüda-par'ı listesine alan bir partiyle aynı ittifaka oy vermekteki vatan sevgisini nasıl açıklıyor kendine? el cevab: açıklamıyor. bunu sorunca konuyu muhalefet liderlerine -çok ustaca olmayan bir şekilde- getiriyor ve misâlen meral akşener'in sahnede "şart olsun" diyişini bir kadına nasıl yakıştıramadığından bahsediyor.

    politik sohbet bir anda babacan'ın ilkesizliğine geliyor. bunu destekleyecek hiçbir verisi yok. bir gün a haber buna kanıt olarak bir şeyler söylerse o da demeçlerine eklenecektir. sonra davutoğlu'nun suriye politikasına ve mülteci sorununa girişiliyor. mültecilerden hoşnut değil kayınpederim. bu yüzden akp iktidarı sürsün istiyor herhalde. akp iktidarı da en az onun kadar mültecilerden rahatsız diye düşünüyor olabilir.

    sabırla bu iktidarda emekliliği sırasında bile çalışmak zorunda oluşunu hatırlatıyorum. bunların sorumlusunun mevcut iktidar olup olmadığını soruyorum. ekonomik durumundan pek memnun değil gibi çünkü. eskiden hesabı ödemek için yarışırlarmış, şimdi dışarı çıkıp iki kadeh içmek bile mümkün değilmiş. evet, sorumlusu iktidarmış ama hdp de kılıçdaroğlu'na destek veriyormuş.

    peki depremde devlet kurumlarının hızlı çalışmaması, ordunun darbe korkusuyla sahaya çıkarılmaması yüzünden yitip giden insanlar? kendisi de 99 depreminde enkazdan sağ çıkmış olan kayınpederim için bu ölümlerin sorumlusu hükümet değil, kaderdir.

    milliyetçi duygulara bir daha sesleniyorum. sinan ateş? yazık değil mi çocuklarına, eşine, sevenlerine? zurnanın son deliğindeyiz. zira dava arkadaşlarından biri siyasi bir suikaste kurban gitti. umursamamak pek mümkün değil, değil mi?

    bunun cevabı enteresan. ankara-dikmen'de yaşayan aksakallılar isimli bir komite var. derin devletin büyük kısmı bunlarmış. habersiz kuş uçmaz, hiç düzenleme yapılmazmış. devlet aklı, devlet sırrı hep bu esrarlı heyetin elindeymiş. olay bildiğimiz gibi değilmiş. çok derinmiş, çok!

    insan bir numarayı bir defadan fazla yememelidir arkadaşlar. tamam, küçüktün ve sana dediler ki: "yanlış yapma. uslu ve itaatkar ol. her şeyi düzenleyen ve yürüten göremeyeceğin güçler var ve sözünü dinlemezsen kötü şeyler olur."

    70 yaşına geldiğinde de aynı hikayeyi rıza ve biat oluşturmak için anlatanlara aynı tepki verilir mi? velev ki böyle bir heyet var. çok derinden devletin ve milletin çıkarını gözetiyorlar.

    250.000 dolara vatandaşlık satmayı, başkana saray ve uçak filosu kullandırmayı, ekonominin -faiz kararlarıyla- enkaza çevrilmesini de bu üstün akıl mı tercih ediyor? yoksa, diyorum kendime, mehmet ali çelebi, sinan oğan gibi isimler de aynı hikayeye mi kanıyorlar? "olay bildiğiniz gibi değil" hikayesiyle yapılan her yanlışı halının altına süpürerek mi katılıyorlar iktidarın saflarına?

    kayınpederimle bu safhadan sonra politika konuşmuyorum. ona yararı olmayacak biliyorum. ben de alacağımı aldım. oy verme motivasyonunu anladım galiba. çok derin, bildiğim gibi değil.

  • destek

    bu sıralar milliyetçi camiada sık sık "biat" yerine kullanıldığını gözlemlediğim kelime.

  • olmaz ilaç

  • ezel akay

  • !düzelmesi gereken atasözleri

  • samuel phillips huntington

    1996 yılında yazdığı medeniyetler çatışması: clash of civilizations eseriyle bugün anladığımız doğu ve batı düşüncesi arasındaki fark ve benzerlikleri iyice açıklayabilmiş amerikalı siyaset bilimci.

  • metbu

  • halaskar

    ispanyolca libertador sözcüğünün türkçedeki karşılığı.

    libertadores diye anılan, güney amerika'nın bağımsız savaşı vermiş devletlerinin kurucu babalarına "kurtarıcı" anlamında verilen bu sıfat belki de bir insana verilebilecek en büyük payedir. bir ulusa kolonyal güçlerden kurtulurken liderlik edip, bağımsız yaşama yolunu açmış bu kişiler nezdimde napoleon gibi fatih kumandanlardan daha değerlidirler.

    simin bolivar, mahatma gandhi, jose de san martin, miguel hidalgo y costilla, george washington, mustafa kemal atatürk, habib bourguiba ilk aklıma gelenler. liste uzatılabilir.

    bizim mustafa kemal'imizi bu büyük adamlardan daha özel yapan bir şey var. halkın gırtlağına çökmüş emperyalist bir hanedan henüz tasfiye edilmiş değil. meşrutiyet temin edilmiş ama olası yeni bir müstebit idareye rıza gösterecek eğitimsiz ve itaatkar halk kitleleri hürriyeti yeşertmeye çalışanların üzerinde tepinmek niyetindeler.

    birinci dünya savaşı'ndan galip çıkan devletler gelip topraklarını paylaşmış, galip çıkmayanlar da helenofillerin izniyle anadolu'ya çıkmış. kutsal sayılan vatan toprağı habis güçlerin postalları, milletin gururu da küstah ve aşağılayıcı tavırları altında eziliyor.

    bunlar olurken içerideki ihtilafların da bini bir para, etnik azınlıklar bambaşka gayeler ve hayallerin peşinde. manda yanlısı, işgal işbirlikçisi, kayıtsızı, damat ferit diye bir gerçek haini memleketin yaraları.

    böyle bir halde mustafa kemal, ne yapıp ediyor... tam bağımsızlık amacında birleştirdiği milli mücadele kuvvetleriyle kendisinden çok daha büyük imkanlara sahip orduların yenilmesine vesile oluyor. yunan işgali bitince de rotayı istanbul'a kırarak zamanının en büyük devleti ile savaşma iradesini gösteriyor.

    bu barış zamanında kendince yaşamak pahasına gerekirse savaşta ölmek iradesidir. barış zamanında hür yaşamanın yolu da hem işgalcilerden, hem saltanatçılardan kurtulmaktır. bunlardan kurtulduktan sonra yüzyıllarca bir insana kulluk ettiren, biat ettiren korkudan da kurtulmak gerekiyor. insan bundan kurtulmalı ki kendi hayatını istediği gibi yaşayabilecek olsun, istediği erdemlerle yaşayabilecek bir hürriyeti haiz olsun.

    işte asıl devrim burada başlıyor. koca bir milletin zihnindeki zincirleri kırmak o kadar kolay değil. bu nasıl yapılır? halkın kolonyal metbularına* sadakatinin anlamsızlığı, anlaması kolay bir şey. gözden ırak olan gönülden de ırak. kolonilerde halk, ne inşa ediliyorsa kendilerinin inşa ettiğinin farkında. ama 600 senelik imparatorluktaki seramoniler hâla halkı etkileme gücüne sahip. hatta dini de avucuna almış. halife sıfatını taşıyarak dini hassasiyetleri olan insanları en nazik yerinden yakalamış.

    paşa, bu kurtuluşun cevabını eğitimde buluyor. çok satanlar listesinin başında marifetname olan bir halka bilimsel ilkeler ışığında hazırlanmış kitaplar ve çeviriler ilk defa gösterilince bir şey anlamamaları normal. kimisi okumayı bile bilmiyor. ama zamanla bu kitaplardaki ışığı fark edenler çıkıyor. politik düzenden, haklardan, özgürlüklerden, eşitlikten dem vuran, bunları sindirmiş batı düşüncesini işleyen kitaplar cevval gençlerimiz tarafından anlaşılıyorlar.

    kadınlar da medeni dünyanın gerektirdiği yerlerine yakınsıyorlar. hem kendi fedakarlıkları, hem de onları bir nebze de olsa anlayabilen bir yönetim anlayışı sayesinde. onlar da okuyorlar ve eşit vatandaşlara dönüşüyorlar. artık erkek padişahın, kadın erkeğin kulu değil. tanrı kelamını yalnızca kendi bildiğini iddia eden karanlık şeyhlere itibar azalıyor. insan artık teba değil ferttir. teminatı da cumhuriyettir. vatandaşın -inkılaplar yerleşince- verdiği reyle kendi kaderine de etki edecek hakkı vardır. dayısı olmayan, dedesi paşa olmayan da layık olduğu itibarı görecektir.

    işte bu gelişmelerin hepsi değilse de bir çoğunu borçlu olduğumuz kişi halaskârgazidir. emanetini korumak da, emaneti neden korumaları gerektiğini bizden sonrakilere öğretmek de bizim ödevimiz.


    kaynak:
    irene nicholson. the liberators: a study of independence movements in spanish america. new york, frederick a. praeger, 1968.

  • cartagena

    ispanya'da bir şehir.

    bilindiği kentler de filmlere benzer. beğenilirse yenisi kurulur. eski adı olan chartago nova kartaca şehrinin yenisi olmakla beraber, kartaca yani carthago fenike dilinde zaten "yeni kent" anlamına geliyordu. böylece anlamı "yeni yeni kent" oluyor.

    ikinci yenicilere ilham vermiş midir bilemiyorum.

  • cristina galietto

    youtube beni yukarıdaki videodan vera danilina hanımefendiye götürdü. o da çok güzel çalıyor. buyurun

/ 8 »