entry'ler (322)

başlık listesine taşı
  • 31 mart 2019 yerel seçimleri

    30 mart 2014 yerel seçimleri'nden sonra dengelerin çok değiştiği yerel seçimler.

    bu yerel seçimlerden sonraki 5 yılda seçimlere doyulmuş, recep tayyip erdoğan cumhurbaşkanlığına seçilmiş, 2015'te önce çoğunluğu kaybeden akp sonra aynı yıl yapılan ikinci seçimde mhp'yle yaklaşarak ve hdp-pkk ekürilerine karşı operasyonları güçlendirerek iyi bir galibiyet elde etmiş, başarıyı 2017'deki anayasa referandumuyla güçlendirmişti. chp ise bu süreçte oyunu çok arttıramadığı gibi, tüm bu seçim ve referandumlardaki şaibelere bile pek ses çıkartamamış, kemal kılıçdaroğlu iyice sorgulanır hale gelmişti. diğer yandan türkiye yeni bir aktörle tanışmıştı: mhp'nin akp ile işbirliğine karşı olan şehirli kanadı meral akşener önderliğinde partiden koparak iyi partiyi kurmuş, bu parti de chp ile ittifaka başlamıştı. ve en önemlisi, 2018'de yine parlak bir zafer kazanan cumhur ittifakı ekonomiyi iyice batırmış, her gün dolar yükselirken halk tanzim satış kuyruklarına düşmüştü.

    2019 yerel seçimlerine işte bu havayla gidildi. sandıktan çıkan sonuç herkes için sürprizdi. akp ve mhp tabanı hemen "hile yaptılar" diye başladı; sayımlar devam ederken galibiyet afişleri paylaşmaktan sandıkları tekrar tekrar saydırmaya, hile iddialarına karşı bir daha saydırmaya kadar... özellikle istanbul büyükşehir belediyesinin chp'ye geçmiş olması, yıllardır burayı sponsor edinen yandaşlara büyük bir darbeydi. sonuçta ysk'yı domine ederek seçimin yenilenmesi kararını aldılar, ancak 23 haziran'da tekrar edilen ibb seçimleri daha büyük bir şok oldu, chp adayı ekrem imamoğlu 31 mart'ta sadece 15 bin farkla öndeyken fark 700 binlere fırladı...

    sonuçlara iller bazında baktığımızda, cumhur ittifakının 2014 öncesinde varolan 16 büyükşehrin yarısı akp-mhp ikilisinin elinden kaymış, chp yıllardır uzak kaldığı istanbul ve birkaç seçimdir almaya çok yaklaştığı ankara dışında adana, mersin, bilecik, bolu, kırşehir, ardahan'ı akp'den almış, geçen seçim akp'ye kaptırdığı antalya ve artvin'i geri alırken bu kez zonguldak ve giresun'u kaptırmıştı. ittifak ortağı mhp büyükşehirlerden sadece manisa'yı kazanabilmiş, birçok ilde de ittifak ortağı akp'yle yarıştığı amasya, çankırı, erzincan, kastamonu, kütahya, bayburt ve karaman'da kazanmış, ısparta'yı akp'ye vermişti. ayrıca kayyum belediyeciliği şırnak'ta etkisini göstererek akp ilk kez bu şehirde (ve geçen seçim kaybettiği ağrı'yla bitlis'te) ipi göğüsleyebilmişti. tunceli'deyse başka bir sürpriz, tkp'den seçime giren fatih mehmet maçoğlu kazanmıştı.

    sonuçlar ve "hile" söylemlerinin ters tepmesi, derken seçimin yılı dolmadan covid-19'un başlaması, ekonominin giderek kötüleşmesi artık ilk genel seçimde de muhalefetin başarısının fiyatlanmasına neden oldu. ancak bu iş böyle olmayacaktı. diğer yandan muhalefet ilk defa popüler iki figürle tanışmış oldu, istanbul'un dinamik ve popülist belediye başkanı ekrem imamoğlu'yla sonunda ankara'da zaferini ilan edebilen mansur yavaş...

    kaynak: vikipedi'nin 2019 yerel seçimleri sayfası.

  • ve durgun akardı don

    mihail şolohov'un en bilinen eseri. 4 kitaplık bu roman; konusu bakımından biraz doktor jivago'yu andırsa da onun kadar sovyet muhalifi bir perspektiften yazılmamıştır. tıpkı taras bulba'daki gibi "kazak" olarak anılsa da aslı "kozak" olan, don nehri boylarında yaşayan savaşçı ırktan melehov ailesini konu alır.

    --spoiler--
    don yakınlarında orta derece bir toprak sahibi olan "türk" lakaplı melehovlar (büyük dedelerinin 93 harbi sırasında cariye olarak aldığı karısından ötürü aile böyle anılır); köklerine bağlı, dindar, devlete millete sadık bir kulak ailesidir. ailenin reisi panteley; askerde kozak alayında savaşmakla övünür, özellikle büyük oğlu piyotr'un savaşçılığından gurur duyar. küçük oğlu gregor'aysa zina yaptığı için kızmaktadır. dedikoduların önünü alamayınca sonunda gregor, köyün bir diğer kulak ailesi olan korşunov'ların kızı natalya ile evlendirilir.

    öte yandan gregor, ailesinin zoruyla evlenmesine rağmen yasak aşkı aksinya'yı hiç unutamamaktadır. evli olan komşuları aksinya da, 15 yaşında tecavüzüne uğradığı babasını öldürmesinin jandarmaya ihbar edilmemesi karşılığında evlendirildiği ve şiddet gördüğü kocası stepan'ın boşluğunu bu genç delikanlıyla doldurmaktadır. sonunda gregor, karısına "boşsun" diye bir mektup bırakarak natalya'yı alır kaçırır. komşu köyde bir çiftlikte yaşayan asilzade listnitski'nin yanına hizmetçi olarak girerler. bu arada natalya intihara teşebbüs etse de kurtarılmıştır, o da kocasının evinden ayrılmaz, onu beklemeye devam eder.

    böyleyken 1. dünya savaşı çıkar. gregor, piyotr ve stepan ayrı ayrı askere alınırlar. er olarak birliğine katılmasına rağmen başarılarıyla madalyalar kazanan, bilahare asteğmenliğe kadar yükselen gregor tatarski köyünün gurur kaynağı olmuştur. ancak cephede işler iyi gitmemektedir, orduda bolşevikler propaganda yapmakta ve hayli etkili olmaktadır. gregor da bolşeviklere içten içe sempati duyar. derken 1917 yılında çarlık devrilir, şubat ve ekim devrimleri arasındaki süreçte rusya savaştan çekilir. önce tatarski çiftliğine gelen gregor, aksinya'yı patronuyla basınca çılgına döner ve karısının evine döner. bir süre aksinya'yı düşünmeyen gregor'un bu arada ikiz çocukları olur. bir süre sonra kocasının da cepheden epey zenginleşmiş olarak dönmesiyle aksinya da kocasına döner. böylelikle yine ateşle barut yanyana düşmüştür.

    öte yandan ekim devrimi yapılınca şehirde işçiler, kırsalda da topraksız köylüler hızla bolşeviklere katılırlar. toprak sahipleriyse bu uyanıştan korkarak beyaz orduya katılır. gregor'un en yakın arkadaşı mişa da kızıllara katılmıştır, gregor da onlara sempati duymaktadır. ancak günün sonunda babası ve kayınpederini dinleyerek beyaz orduya katılır. zaten köyü yağmaya gelen kızıllar da gregor'u çarlık ordusunda subay olduğu için vurmaya kalkarlar. gregor iç savaşta beyaz ordunun önemli kurmaylarından biri olur. ancak ailesinin ve sınıfının (neticede tatarskiler kadar olmasa da epey tarlaları vs vardır) zoruyla katıldığı beyaz orduda asilzade generallerin şımarıklığına tilt olmaktadır. bu arada stepan da beyaz orduda subay olmuştur ve aksinya ile yasak aşk tekrar alevlenmiştir.

    beyaz ve kızıl terör karşılıklı uzar gider, köyler kasabalar habire el değiştirir, iki taraftan çok kan dökülür, beyazlar ellerine geçen bolşevikleri ağır işkencelerle katlederler, bu arada piyotr, natalya'nın kardeşleri ve dedesi hep kızıllar tarafından öldürülürler. ancak dış güçlerden destek almalarına rağmen giderek sıkışan beyazlar sonunda kırım sahillerine kadar sürülür, buradan gemilere binip kaçarlar. stepan böylelikle sürgüne giderken gregor taraf değiştirir, savaşçılık hünerlerini bu kez partizanlar için göstermeye başlar ve affedilir. nihayet evine döndüğündeyse çok şey değişmiştir. karısı natalya, yine aldatıldığını anlayınca kürtaj yapmak istemiş ve kan zehirlenmesinden ölmüştür. dul kaldıktan sonra her türlü erkekle yatan yenge darya intihar etmiştir. iyice kayıp veren beyazlar panteley'i de askere çağırmış, çift taraflı kaçak durumuna düşen panteley kaçmış ve tifüs salgınında ölmüştür. bölgeyi ele geçiren kızılların komutanı mişa, epeydir aşık olduğu gregor'un bacısı dunya'yla evlenerek içgüveyi olarak evlerine yerleşmiş, kızının kaçma tehditlerine karşılık onu eve almak zorunda kalan anne ilyiçina "oğlumun katili damadım oldu" diye kahrından ölmüştür. şimdi melehov hanesinde dunya, mişa ve natalya'nın öksüzleri vardır. dul kalan aksinya da öksüzleri kendi çocuğu gibi sevmiştir.

    gregor artık aksinya'yla evlenmesinin önünde engel kalmadığını düşünürken eniştesiyle iç savaştan kalma kavgaları patlak verir. derken bir gün şehir merkezine çağrılan gregor, gözaltına alınacağından korkarak tekrar isyan eder, asi kozak subayı fomin'e katılır. ancak bu zoraki isyan kısa sürede bastırılır, gregor dağlarda derviş gibi gezmeye başlar. en sonunda bir gün aksinya'yı görmeye gider, "benimle kaç" der, aksinya "tamam" der ama tam kaçarlarken bir pusuya düşerler, aksinya vurulur... böylelikle hayatta tutunacak tek dalı çocukları kalan gregor, "nasıl olsa af çıkacak" diye çocuklarının yanına döner. kızı salgında ölmüş, geriye sadece oğlu kalmıştır...
    --spoiler--

  • neredesin firuze

    ezel akay'ın çekip levent kazak'ın yazdığı, özcan deniz'in danışmanlık yaptığı film. prestij müzik şirketini özcan deniz'in gözünden ama gerçeküstü bir tonla işler.

    --spoiler--
    ferhat can (özcan deniz), almanya'da küçük tavernalarda sahne alan bir genç arabeskçidir. bir gün türkiye'ye gelerek on binlerce hayallerini izleyen genç gibi istanbul'a manifaturacılar çarşısına (imç) iner. ilk menajeri, sansar adıyla anılan bir yetenek avcısı menajerdir ama umut müzik kendisini biraz katakulliyle transfer eder. şirketin ortakları hayri(haluk bilginer), orhan (cem özer), şarkıcıları melih (ragıp savaş) ve kameraman seyfi (ruhi sarı) ferhat'ı sevinçle karşılarlar.

    o günlerde umut müzik iflasın eşiğindedir, borç takmadıkları kimse yoktur, öyle ki ofis kirasını bile sahte parayla ödeyebilmektedirler. hayri çapkınlığı yüzünden evine alınmamaktadır, hatta üç arkadaş kaldıkları dandik otelin ücretini bile ödeyemedikleri için ancak otelci namaz kılarken girip çıkabilmektedirler. eldeki tek şarkıcıları olan melih ise, âlemde sözü geçen mafyatik bir adam olan tayyar'ın metresi sibel'le (janset) beraberdir ve bu yüzden her yerde ambargo yemiş, ne sahneye çıkabilmekte ne de albüm satabilmektedir. karısını doğumda kaybeden seyfi ise bambaşka bir dramın içindedir... bu ortamda eldeki son parayı yatırdıkları genç yetenek hamit ise (ata demirer) kayıtta detone olarak şirketi resmen batırmıştır. yani son umut ferhat'tır.

    stüdyo kirası ve orkestra ücretini ferhat kendi cebinden karşılar ve kayıtlar tamamlanır. ancak albümü satmak için daha çok numara lazımdır. bülent ersoy'un programını basmaktan intihar numarasına kadar her şeyi deneyen ferhat yine başarısız olmuştur. üstelik tam otelin karşısında posteri olan manken melek'e (şebnem dönmez) aşık olmuştur, gelin görün ki melek tayyar'ın oğlu kürşat'la nişanlıdır...

    tam bu sırada kendini firuze olarak tanıtan bir kadın (demet akbağ) imç'ye gelir. çok zengin olduğunu, her türlü imkanının olduğunu, ferhat'a sponsor olacağını anlatan firuze, ferhat'a birçok adres verir. nişantaşı banka müdürü ahmet bey, vakko mağaza müdürü mehmet bey gibi tanıdıklarından bahseder. ancak firuze birden ortadan kaybolur. dahası adını verdiği hiçbir yerde tanınmamakta, tanıdığını söylediği kişiler için "burada öyle biri çalışmıyor" cevabı gelmektedir. nihayet bir gün ferhat acı gerçeği görür: firuze psikolojik tedavi gören, sürekli patroniçesinin kıyafet ve peruğuyla gezen ve kendini patron sanan bir hizmetçidir...

    neden sonra firuze tekrar ortaya çıkar. ferhat'a 5 milyonluk bir banknot ve bir ceket verip ortadan kaybolur. bir daha kimse izini bulamaz, ama o günden sonra şirketin ve tüm değdiği kişilerin işleri açılır...
    --spoiler--

    özcan deniz'in anlattığı kendi hikâyesi, zaten etraftaki kişiler de yuvarlatılmış isimler (hayri-hilmi topaloğlu, orhan-burhan aydemir, melih-mahsun kırmızıgül). hikaye ise usta bir kalem ve rejisör eliyle gerçeküstü bir havaya bürünmüş. keza müzik camiasını anlatan filmde bol bol müzik kullanılmış, oyuncuların (başta özcan deniz ve ata demirer) yanısıra geçişlerde birçok konuk sanatçı performans göstermiş (müslüm gürses, burcu güneş, bulutsuzluk özlemi, emre altuğ, özlem tekin, ışın karaca, erol büyükburç gibi). yani çok renkli bir film müzikleri albümü var.

  • taras bulba

    nikolay vasilyeviç gogol'ün novellası (kısa roman). ukrayna kozak beyi bulba'nın maceralarını anlatır.

    --spoiler--
    17. yüzyıl ukraynası, bir yandan moskova çarlığının akınları öbür yandan da leh krallığının saldırıları arasında ezilmektedir. zaporojya eyaletinde dinyeper kıyısında kurultay yapan kozaklarsa gerek katolik lehlere, gerekse müslüman kırım tatarlarına akınlarıyla tanınmakta, hatta zaman zaman karadeniz'i aşıp osmanlı topraklarına bile vurkaç yapabilmektedir.

    kahramanımız taras bulba, o yılki dinyeper kurultayına çocukları ostap ve andrey'i de getirir. kiev üniversitesinde okuyan oğullarını kendisi gibi savaşçı olarak yetiştirmiş, "her erkek askerlik yapar" mantığıyla büyütmüştür. nitekim ostap tam babasının oğludur. annesine çekmiş andrey ise içten içe kadınlara karşı zaaf taşımaktadır. o yılki kurultayda polonya'ya taarruz kararı alınır. kendi obasının atamanı taras da çocuklarına "siz de ilk seferinizi yapmış olursunuz" der.

    kozak ordusu rivne yakınlarında bir şehri kuşatmış, açlıktan öldürmek üzeredir. ancak bir gizli geçitten andrey'in kiev'de görüp aşık olduğu kadın ortaya çıkar. kale komutanının kızı olan genç kadın, dişiliğini kullanarak andrey'i kendi tarafına çeker ve andrey babasının ordusunu yenilgiye uğratır. kuşatmanın başarısız olması üzerine kozak ordusu ikiye bölünür, bir taraf zaporojya'ya dönerek cephe gerisindeki tatar akınlarını önlemeye giderken intikam isteyen taras ve ostap kuşatmada kalırlar. nitekim huruçla kuşatmayı yarmaya çalışan andrey bizzat babası tarafından öldürülür. ancak oğlunu tek yakalamak için ordusunu bırakan taras bu esnada pusuya düşer. ağır yaralı olarak kurtulur ama ostap esir düşmüştür...

    iyileşir iyileşmez oğlunu kurtarmak üzere varşova kalesine sızmaya giden taras, burada oğlunun engizisyon işkenceleriyle öldürülüşünü görür. onun işkencelere direnmesini buruk bir acıyla izledikten sonra kaçar, ordusunu toplayarak poloyna steplerinde intikam savaşına girişir. ama üstüne gönderilen leh ordusuna dinyester köprüsünde esir düşer ve yakılarak öldürülür.
    --spoiler--

    kısa olmasına rağmen epey akıcı bir metin, savaş vs olayları gogol daha da ayrıntıyla yazsa metin çok rahat uzarmış. bir de genellikle "kazak" diye çevrilmesine rağmen anlatılan boy "kozak", türklükle ilgisi olmayan bir slav boyu. bugünkü ukraynalıların da kendilerini dayandırdığı boy... ama ruslara karşı da olumsuz bir şey yok, artık iki boyun arası 19. yüzyılda henüz açılmadığı için miydi bu, yoksa rusya'da kitabı bastırabilmek için miydi bilemem.

  • affet bizi hocam

    lise defteri, hayat bilgisi, koçum benim ve arka sıradakiler türü lise dizilerinin abisi. sadece 16 bölüm sürse de, hababam sınıfı ruhunu hiç bu adı kullanmadan televizyona taşıyabilmişti.

    senaristi safa önal, yönetmeni halit refiğ olan dizinin başrolünde erler film'in yengesi, türker inanoğlu'nun karısı gülşen bubikoğlu vardı (haliylye yapımcı erler film idi). ayrıca bu dizi, gülşen bubikoğlu'nun kamera önüne son geçişidir...

    --spoiler--
    zeynep* hamile olması sebebiyle işinden istifa etmiş bir edebiyat öğretmenidir. ancak oğlunun bir kazada sakatlanması ve kocasının aynı kazada ölmesi üzerine mesleğine dönmek zorunda kalır. bu sefer, istanbul'un en disiplinsiz okullarından biri olan kartaltepe lisesine atanır.

    atandığı okul; kapısında bir uyuşturucu çetesinin haraç kestiği, öğretmenlerinin hoşafa döndüğü, müdürün "ağzımızın tadı bozulmasın hayriy'anım" deyip geçtiği bir yerdir. talebeyse apayrı bir alemdir. kimi öğrenci sınıfta şebeklik yapıp öğretmenin sözünü kesmekle yetinir, kimi babasının arkadaşıyla evlendirilmeye kalkılır, kimisi kürtaj olur, kimi hap atar, kimi torbacılık yapar, kimi hocasına aşık olup derdinden dolayı intihara kalkar... baba dayağıyla kekeme olmuş veya kız kavgasında bacağından vurulmuş olanları da eksik değildir. öğrencilerin azgınlığı öyledir ki; hocaya "beni taciz etti" iftirası atıp not koparmaya çalışan öğrenci bile çıkmaktadır. hocaların hepsiyle dalga geçen sınıf, zeynep hoca onların alaylarına pabuç bırakmayınca uslanmaya başlar. zeynep hoca da tüm okulun alaylarına rağmen öğrencilerin sorunlarını çözerek onları "uslandırır", bu uğurda silahla okulu basmaya kadar vardıran uyuşturucu çetesine bile meydan okumaktan çekinmez. diğer taraftan, eski sevgilisi ve öğrencilerin sorunlarını çözmede en büyük yardımcısı olan emniyet müdürü kemal'le* arasında bir aşk filizlenmektedir...
    --spoiler--

    snaryonun klişeliğine rağmen cast'ı oldukça parlak olan dizinin öğretmenler kadrosunda bulut aras, zafer önen, mesut akusta, taner barlas gibi isimler göze çarpıyor. veliler arasındaysa eşref kolçak, kuzey vargın, ülkü ülker gibi yeşilçam oyuncuları var. genç oyuncular arasındaysa yok yok. şevket çoruh, özgü namal, şahnaz çakıralp, ceyda düvenci, yeşim dalgıçer, merih ermakastar, yalçın avşar, sercan gidişoğlu lise sıralarındalar. herkesi haraca kesen gürkan uygun da pastanın çileği.

  • hayat bilgisi

    diğer karakterlere gelirsek:
    --spoiler--
    mennan (erdal türkmen): amil bey'in aşırı saf odacısı. "amirim" diye hitap ettiği amil beyi koca okulda seven tek kişidir ve onun öğrenciyi yolma operasyonlarındaki tek maşasıdır. amil bey'in kendisine ettiği küfürler dahil her lafını onaylama babında "x amirim" diye tekrarlar. bu arada "eşek amirim, salak amirim, gerizekalı amirim, şerefsiz amirim" diye küfretmiş de olur o ayrı...

    ürperi (ceren soylu): afet öğretmenin ev sahibi. ağır çatlaktır. sürekli üvey kızı rüya'yı kerem'den korumaya çalışır, kocasını da afet öğretmenden...

    rüya (yıldız asyalı): ürperi'nin üvey kızı. kerem'le bir nevi flört ederler. o da rıdvan kanat lisesinde okur ama sınıfın geneline göre ciddi ve zeki biridir. sonradan deniz harp okulunu kazanır.

    metin (hakan altuner): rüya'nın babası, ürperi'nin kocası. pilottur, ürperi'nin aksine son derece kibar ve efendi bir adamdır.

    ruhi (ceyhun yılmaz): ürperi'nin kardeşi. ablasından daha beter delidir. karşısındakine sık sık üç soru sorar, ilk ikisi normalken üçüncü soru her zaman "üç: bu bir çelişki midir" olur.

    bülbül: okulun kantincisi. ilk bölümlerde kardeşi kaşarlı'yla ortaktır, sonra kaşarlı amerika'ya gider bülbül tek başına kantini işletir, sonunda da tamamen ayrılır. kekemedir. sınıftakiler de sık sık onu düzgün konuşma ilaçları diye bir şeyler yutturarak dolandırır.
    --spoiler--

  • hayat bilgisi

    her okul dizisinde olduğu gibi burada da bir sınıfa odaklanılır, afet öğretmenin o sınıfı yaramazlıktan tam anlamıyla vazgeçirmese de "yola getirme" dönemi işlenir. bu sınıfın belli başlı karakterleri de şöyledir:

    --spoiler--
    pikacu kerem (kerem kupacı): afet öğretmenin kardeşi. sık sık ablasının abla mı anne mi olduğu konusunda tereddüt geçirir (aralarında 20 yaş olduğu için). afet öğretmen onu şımartmadan büyütmüştür, yine de sınıfta lakabı "pikachu" kalır. bunlara rağmen kopil, arif ve ortega ile sıkı bir dörtlü olur.

    ortega sedat (pashan yılmazel): sınıfın yakışıklısı ve sporcusu (kilolu ve hantal fiziğiyle ne sporu, ne yakışıklısı demeyin, vallahi öyle). futbol oynar, hatta fenerbahçe'ye transfer olacakken bir kaza geçirmiş ve işler bozulmuştur. barbie gamze'ye aşıktır, en klişesinden...

    barbie gamze (ipek erdem): sınıfın en zengini ve en güzeli. sedat'la arasındaki (ailesinin de ayırmak için ellerinden geleni yapıp başkasıyla evlendirmeye kalktığı) ilişki dizinin lokomotif aşk unsuru idi.

    kopil (serhan arslan): sınıfın şebeği. espri ve şakaların genel sorumlusudur. ilk bölümlerde öğretmeni bahar'a platonik aşıkken sonra gönlünü kıbrıslı rahmeli'ye kaptırmıştır.

    var mısın arif (ümit erdim): bahis manyağıdır ama altılıyla iddaa'yla işi olmaz, daha çok basit şeyler üstüne bahse girer. sık sık "iddiaya girerim" ya da "var mısın abi" der. bir bölüm türkiye'nin yıldızları programına da katılmış ama elenmiştir.

    törpü yeliz (gökçe bahadır): barbie'nin en yakın arkadaşıdır ama sürekli onun zenginliğini kıskanır. tam bir yırtma meraklısıdır, bu uğurda yaşlı ve zengin sevgili de edinir, hırsızlık da yapar, ama afet öğretmen sağolsun bunlar ailesine yahut adliyeye yansımadan çözülür.

    kikirik (çisil oral): sınıfın erketesi. sık sık parmaklarını bıyık gibi burarak adile naşit gibi kikirder. sınıfça "şuursuz" olarak görülse de, ailesi onu okuldan alma yahut evlendirmeye kalktığı zamanlar aileyi vazgeçiren yine sınıf olur.

    beton (hayfa safi): sınıfın erkek fatması. asıl adı ayşe olmasına rağmen hiç kullanmaz bu ismi, beton lakabını tercih eder. karate meraklısıdır, erkekleri dövecek kadar da güçlüdür. lezbiyen imaları taşırken sonraki bölümlerde ruhi'yle çıkıyordu.

    süzme şenay (kaan yılmaz): çok saftır, sürekli şakalara maruz kalır ve tüm zokaları yutar. aynı zamanda çok da çalışkandır.

    didem (yeliz doğramacılar): amil bey'in yeğeni. tüm sınıfın dibini düşürür, o da tüm erkekleri birbirine düşürür sonra gülüp geçer. afet hanımı sürdürmüşlüğü vardır.
    --spoiler--

  • hayat bilgisi

    peki bu dizi olanda kimler vardı, bir açıklayalım bakalım.

    --spoiler--
    afet güçverir (perran kutman): kendi ifadesiyle "eğitimci ailenin eğitimci kızı". anne ve babasının ölümü üzerine kardeşi keramettin'i tek başına büyütmüştür. tarih öğretmenidir, ama hayatı hep sürgünlerde geçmiştir, zira dürüst ve idealist biri olduğu için mutlaka takışacak biri bulur. işte istanbul kuzguncuk'ta hem fakir hem de zengin öğrencilerin devam ettiği rıdvan kanat lisesinde de bu maceraları devam etmektedir. ayrıca kendisine hocam denmesini sevmez, sık sık "hoca camide" diye düzeltir.

    amil sağlam (tarık pabuççuoğlu): rıdvan kanat lisesi'nin müdürü. hababam sınıfı'ndaki okul sahibi gibi paragöz ve üçkağıtçıdır. genellikle öğrencileri soyma projeleri afet hanıma çarptığı için onu okuldan sürmeye de çalışır. haydan gelen hu'ya gider ya, paralarını da çoğunlukla süslü bebek karısı sevda hanım yer. sık sık "şerefsizim" diye yemin eder.

    sevda hanım (belma canciğer): okulun matematik öğretmeni, pakize suda'nın kızı ve amil bey'in karısı. tam bir taş bebektir, özel ders vs de verdiği için çok parası vardır ama ısrarla kocasından geçinir. son sezonda kızını da alıp amil beyi boşamış, sağlam bir nafaka takmıştır. en çok kullandığı replik, virgül niyetine "aaaartı"dır.

    cumhur hoca (ulvi alacakaptan): tde öğretmeni. eğitim-sen üyesidir, 12 eylül'de hapis yatmıştır, hâlen sık sık nazım okur, "şartların olgunlaşmasını" bekler. yine de çoğunlukla afet hanımı amil'e karşı yalnız bırakır... favori repliği "son tahlilde"'dir.

    hidayet hoca (attila olgaç): din öğretmeni. cumhur hocanın aksine sağcıdır, sürekli onunla atışır. dindardır ama bağnaz değildir, ek iş için meyhanede çalışmayı içine sindirir mesela. o da tüm din ahlak nutuklarına rağmen amil bey'e hiç ses çıkaramaz. favori repliği sinirlendiğinde kullandığı "innasabirin"dir.

    bahar hoca (ayçe abana): rehber öğretmen ve afet hanımın en yakın iş arkadaşı. ayrıca öğrencisi kopil kendisine aşıktır...

    tekin hoca (rutkay aziz): afet hanımın gençlik aşkı. yıllar sonra rıdvan kanat lisesine atanmış, afet hanımı korumak için sürgüne gitmiştir ama gittiği yerde derhal evlendiği haberleri çıkar.

    emin hoca (altan gördüm): sonradan diziye giren coğrafyacı. öğrencilere aşırı sert davranmayı sever. karısı ve çocuklarını kaybettikten sonra hayata küsmüş ve herkese köpek muamelesi çekmeyi alışkanlık haline getirmiştir ama afet öğretmen onu yola getirecektir...

    feminist beden hocası akrep nalan, taocu felsefeci, müzik hocaları, yakışıklı yüzbaşı milli güvenlikçi, kocasından dayak yiyen yurtbilgisi öğretmeni de diğer öğretmen kadrosu olarak diziden gelip geçmiştir.
    --spoiler--

  • hayat bilgisi

    1- ilkokulda okutulan bir ders. ortaokulda "sosyal bilgiler" ve "fen bilgisi" olarak ikiye ayrılır. bu dersler de lisede "fizik, kimya, biyoloji" ve "tarih, coğrafya, felsefe" olarak bölünürler.

    2- gani müjde'nin en popüler işlerinden olan lise dizisi. döneminin en uzun soluklu lise dizisi olup (rakibi lise defteri bir sezonda bitmişken hayat bilgisi üç buçuk yıl sürmüştü), hababam sınıfı'ndan çokça iz barındırır.

  • kirpi

    sulhi dölek'in aynı adlı hayvandan esinlenerek yazdığı komedi türündeki novella. kirpi gibi özünde uysal ama tehlike hissettiğinde iğnelerini çıkaran adamları konu alır.

    --spoiler--
    girdiği işlerde dikiş tutturamayan başarısız çizer reşat, kendisine yapılan haksızlıklara hiç gelememektedir. bir şey olduğu zaman sabırla araştırır, yapacağını yapar. örneğin işten kovulduğu zaman, tazminatını 9 gün bayram tatili arifesinde almaya gider, ofiste son kalan kişi olur ve herkes çıktıktan sonra tüm telefonlarda 900'lü hatları çevirir, 9 günde şirkete ağır bir telefon faturası kitler. trafikte kendisine el kol yapan bir mercedes şoförünü uzaktan takip eder, alarmı olmadığına emin olana kadar durur, sonra bir gece mercedes'i çizip lastiklerinin altına çivi sokar...

    bir gün bankada fatura sırasında, hemen önüne geçen adamı kafaya takar. tahir yaman ismindeki bu zat, bir cast ajansının çapkın sahibidir. reşat derhal tahir'i de şakalayarak intikam almaya girişir, ancak kendisi gibi hırslı ve kindar biri olan tahir de intikam için farklı numaralara girmeye başlar. ikili bu kan davası arasında mafyanın, teröristlerin ve polisin dikkatini çekince de artık hangi olay kimin başının altından çıkıyor karışır, her şey birbirine girer...
    --spoiler--

    eser 2000'lerde film de yapılmıştı, kirpi reşat'ı mazhar alanson, tahir'i güven kıraç oynuyordu. orijinal metindeki siyasi göndermelerse bir güzel makas yemişti...

  • osman bölükbaşı

    "bizim tanesi çıkmayan harmanımız boldur. sapı uzun, tanesi kıt türk milleti; meydanlarda veriminiz bol, benden alkışlarınızı esirgemezsiniz, ama sandık başına gidince başkasına oy verirsiniz" özdeyişinin sahibi. gerçekten de inanılmaz güzel konuşması sebebiyle tüm mitingleri tıklım tıklım dolarken hiçbir zaman iktidar yüzü görmemiş, çoğu zaman memleketi kırşehir'in dışında vekil bile çıkaramamıştır.

    kalabalık mitinglerin yanıltıcılığına en büyük örnektir. ekrem imamoğlu yahut mansur yavaş'ın "chp'den istifa edip bağımsız aday olun" tekliflerine oralı olmamalarında da bölükbaşı'nı doğru analiz etmeleri olduğunu düşünüyorum. zira "siz korktunuz, başkanınınzdan ödünüz koptu, millet sizi sokakta bırakmazdı oysa" diye edebiyat yapanların dedeleri de bölükbaşı'na "kurtar bizi" diye alkış tutanlardı.

  • kara ahmet destanı

    ırazca üçlemesi'nin son ayağı.

    --spoiler--
    burdur'a yerleşen haçça'yla bayram burada bir düzen kurmuşlar, gecekondularını genişletmişler ve hizmetli olarak iş buldukları hastanede hastabakıcılığa terfi etmişlerdir. ancak bayram, nurcu olduğu bilinen yeni personel müdürüyle vardiya şefi daşduraklı hilmi'ye yaranmak için namaza başlar, kendini dine verir. bu arada maddi durumu epey iyileştiği halde çocukları okutmaya da niyeti yoktur. çocuklarının en büyüğü ahmet'i döve döve kuran kurslarına yollar, ancak ahmet isteksizliği ve haylazlığıyla tüm kuran kursu hocalarını çileden çıkarır, zırt pırt yeşilova'ya, ninesinin yanına kaçar. bir gün ahmet, kendilerine türlü eziyet yapan ve köyden süren muhtar hüsnü'nün evini yakar. muhtar hemen ırazca'dan suçu bilir, onu atın kuyruğuna bağlayıp döve döve kasabaya getirir ve jandarmaya "evimi yaktı" diye teslim eder. savcı da kadına acıyıp serbest bırakır. muhtarın ırazca'ya olan kan davası tüm köylüleri rahatsız etmektedir, öyle ki ilk iki romanda muhtarın maşası olan haceli bile ırazca'ya acıyıp muhtara desteği kesmiştir. ama bütün milletvekillerini tanıyan, politik bağlantılara sahip olan ve sırtını barla'nın nurcularına yaslayan muhtara kimse bir şey yapamamaktadır.

    ahmet daha sonra bir kamyona atlayıp istanbul'a kaçar. burada sokaklarda kalır, köprüaltlarında yatar kalkar, simit ve kartpostal satar, yaz sonunda da evine döner. babası da onu ortaokula yazdırır. ortaokul ve lisede çalışkan bir öğrenci olup çok da roman okuyan ahmet, köy enstitüsü mezunu solcu öğretmenlerinin önerdiği romanları okudukça sosyalist bilinç geliştirir. zaten ezilmiş bir aileden gelmesi, üstelik kendisine bu kitapları veren öğretmeninin "komünist" diye sürülmesi üzerine de hızlı bir solcu olur. üniversiteyi kazanınca da ankara'ya, solun kalelerinden olan siyasal bilgiler fakültesine girer. ilk günlerde "babam beni zor okutuyor, üstelik okula gitmeme de zor izin verdi; şimdi hepten ona rezil olmak var" diye eylemlere pek bulaşmaz, ancak zaman içinde kabuğu kırar. kostiğe de çıkar, yazılama da yapar, karakola da düşer, polislerle ve sağcılarla meydan kavgalarına da tutuşur. köylerde köy çalışmalarına katılarak köylüleri örgütlemeye de çalışır. derken bir gün hapse düşer...

    final tam bir "devrim yakın meşaleleri yakın" coşkusuyla geçer. ahmet cezaevine kaçak soktuğu radyodan tkp radyosunu dinlemekte, istanbul'daki büyük işçi yürüyüşünü heyecanla takip etmektedir. aynı sırada köylüler, ırazca'yı tacizi sürdüren ve "torunu da komünist oldu, vatan haini bunlar" diyen muhtarı susturur. bayram da en sonunda kısırlaştırılmış bir teke kadar korkak olduğunu kabul eder, karısının üye olduğu sendikaya girer...
    --spoiler--

    görüldüğü gibi, başındaki "benim oğlum kafir okuluna gitmez" kısmıyla kemalettin tuğcu romanlarına benzeyen, ahmet'in üniversite anılarınınsa vedat türkali romanlarını andırdığı roman tam bir zafer coşkusuyla bitiyor. devamını fakir baykurt yazamamış. herhalde o devrimin gelmeyeceği, ahmet ve kardeşlerinin hapiste çürüyerek yahut pusularda ölerek kaybolup gideceği, bu arada 1971'deki büyük depremde burdur'un yerle bir olacağı ve muhtemelen bayram'ın da yıkılan hastane enkazı altında kalacağı gibi yerleri yazmaya yüreği elvermemiş.

  • ırazca'nın dirliği

    fakir baykurt'un ırazca üçlemesi'nin ikinci kitabı. yılanların öcü'nden bir yıl sonrasını anlatır. asıl "yılanların öcü" bu kitaptadır, nedense fakir hoca böyle isimlendirmiş ama.

    --spoiler--

    bayram, anasını dinlemeyip muhtarla haceli'den şikayetçi olmamıştır ancak haceli, ırazca ailesine kin duymaya devam etmektedir. büyük aşağılamalara rağmen elinden hiçbir şey gelmediği gibi ırazcaların evinin önüne ev yapma hayali de suya düşmüştür. öykünün esas kötü adamı olan muhtar hüsnü'yse, hem ırazca'dan korkmakta ve önünden çekmeye çalışmakta, hem de ırazca'nın topraklarını istemektedir.

    ırazca'nın en büyük torunu ahmet, haceli'nin sürüsüne bereket kardeşlerinden biri ve muhtar'ın oğlu tarafından tacize uğrar. haceli'nin kardeşi ömer'i hafifçe bıçaklayarak kaçar ve durumu ailesine anlatır. bayram her zamanki gibi çekingendir, ama karısı haçça ve anası ırazca bastırarak yılanların öcü'nün sonunda köye gelen ve ırazca'yla tanışan kaymakama ahmet'i götürür, şikayetçi olurlar. böylece bir süredir süren soğuk savaş tekrar sıcak savaşa döner. muhtar oğlunu ve öteki sanığı kurtarmak için hakime rüşvet verir, jandarma çavuşuna bayram'ı tehdit ettirerek şikayetini geri çektirir. köye kahraman gibi dönen bu iki kafadar, çeşme başında bayram'a sağlam bir meydan dayağı atar. öyle ki burdur'a hastaneye getirildiği zaman herkes ondan ümidi kesmiştir.

    bu arada kaymakam değişmiş, yeni kaymakamı da muhtar kafalamakta gecikmemiştir. ilk kitabin başından beri tırsaklığı vurgulanan bayram da iyileştikten sonra "burada bir kondu tuttuk, hem çocukları da okuturuz, zaten köydeki okul üç yıllık" diye şehre yerleşmeye karar verir. karısı haçça ve çocuklar da şehre göç eder, karı koca hastanede hizmetli olarak işe girerler. ırazca ise dirliğini bozmaz, köpeği toman'la beraber köyde kalır, muhtara kafa tutmayı sürdürür.

    --spoiler--

  • yılanların öcü

    fakir baykurt'un ırazca üçlemesi'nin ilk ayağı. .

    --spoiler--
    ırazca ana, oğlu bayram, gelini haçça ve torunlarıyla beraber burdur'un karataş köyünde yaşayan küçük bir çiftçi kadındır. bir gün ırazca ananın evinin hemen önünde bir temel atılır. inşaatı köyün kalabalık ailelerinden delilerin büyük oğlu haceli yapmaktadır. ama normalde köy sandığına ait olan arsayı delioğullarına satan köyün muhtarı hüsnü'dür. bu tür kırsal edebiyatın potansiyel kötü adamları ya muhtardır ya ağa; işte bu serinin kötü adamı da muhtardır. köylülerin topraklarını yavaş yavaş elinde toplayıp insanları kendi toprağında ırgat haline getirmektedir ve şimdi de ırazca'nın tarlasına da göz dikmiştir. aklınca ırazca'ya hela kokuları salacak (zira köy evlerinde tuvalet arkada yer alır) ve onu malı mülkü kendisine satmak zorunda bırakacaktır. bu sırada köyleri ziyaret edecek olan kaymakama yemek vermek için ırazca ananın kuzusunu muhtar izinsizce keser.

    ırazca küplere biner, derhal oğlu bayram'dan bu işin peşini bırakmamasını ister. gel gör ki, pısırık bir adam olan bayram haceli'ye lafını pek dinletemez. ırazca bunun üzerine torunu ahmet'i yanına alarak haceli'nin inşaat için aldığı kerpiçleri kırar. cinnet geçiren haceli ırazca'nın hamile gelini haçça'yı döver. ırazca hemen yeni hamleye geçer, intikam için bayram'a haceli'nin karısı fadik'e tecavüz ettirir (zaten ırazca oğluna fadik'i istemiş ama alamamış, yine de başkalarıyla evlendirilen ikisi de birbirlerini unutmamıştır).

    kan davası sürerken kaymakam gelir, ırazca'nın kuzusunun etleri önüne geldiği zaman ırazca da durumu anlatır. kaymakam yemeklere hiç dokunmaz, muhtar hüsnü ve herkesi fırçalar, ırazca'ya da muhtardan şikayetçi olmasını öğütler. ırazca, romanın başında kardeşinin evinde avladıkları yılanın en sonunda ortaya çıktığını söyleyip oğluna "yılanlar bile öcünü komuyor, kalk git kasabaya mahkemeye ver bunları" der...
    --spoiler--

    sinemacılar için popüler bir metin olan kitap iki kez filme, bir kez de televizyona uyarlanmıştır. 1962'de metin erksan'ın çektiği siyah beyaz filmde fikret hakan, aliye rona, nurhan nur, erol taş, ali şen oynuyordu. 1985'te şerif gören'in çektiği filmdeyse fatma girik, kadir inanır, nur sürer, erdal özyağcılar vardı. 2014'te yayınlanan dizideyse cemal toktaş, rüçhan çalışkur, hande soral oynadılar.

  • ırazca üçlemesi

/ 22 »